Halime Özçelik-Alanda en çok atılan slogan "Taşerona hayır!", kürsüde en çok konuşulan konu taşerona karşı mücadele idi. İzmir'in 1 Mayıs gündemi taşerondu. Taşerona işçiler de, sendikalar da, belediye başkanları da karşı ama yıllardır çözüm bulunamayan bir dert. Belediyelerin sayısız şirketi, şirketlerin sayısız taşeronu var.

Sloganlar eşliğinde alanda işçilerle bu konuyu konuştuk. "Herkes karşı ise bu sorun nasıl çözülemiyor?" sorusuna bütün işçilerin verdiği yanıt aynıydı: Sorun devletten kaynaklanıyor, norm kadro ile belediyelerin eli kolu bağlanıyor. Belediyeler ihtiyaçlarını karşılayacak, personel alamıyor; bu sorunu şirketler, taşeronlar üzerinden çözmek zorunda kalıyor. Bu yasa değişmediği sürece belediyelerde taşeron sorunu bitmez."

Konuştuğumuz işçiler taşeron sisteminden o kadar dertliler ki sözü birbirlerinin ağzından kapıyorlar ama o kadar da korkuyorlar, isimlerini vermek istemiyorlar. Bir işçi var olan durumu şöyle anlatıyor: "Bir, belediyenin kadrolu işçileri var, onlar yüzde yüz insan; iki, belediyelerin şirketlerinin işçileri var, onlar yüzde elli insan; üç, taşeron işçiler var, onlar yüzde yirmi beş insan; bir de taşeronun da taşeronu var, onlar insan değil."
Bu dört kategorinin çalışma koşulları, aldıkları ücretler, sosyal hakları birbirinden farklı. Aynı işi yapıyorlar ama farklı statülere ve koşullara sahipler. Taşeron işçiler 1200 lira alırken, kadrolu işçiler 2500 lira alıyor, taşeronun taşeronu asgari ücrete talim ediyor. Elbette bu durum işçilerin ilişkilerine de yansıyor, iş barışını da etkiliyor.



Büyükşehir'e bağlı Çevre Sağlığı Dairesi'ne bağlı taşeron işçiler alanda konuştuğumuz en dertli işçilerdi. İlaçlama, evlerden katı atık alma, Körfez temizliği gibi sağlık açısından riskli işlerde çalışıyorlar. Koşullarını "Biz sekiz saat zehir soluyoruz üç kuruşa. Hiçbir sosyal hakkımız, örgütlülüğümüz de yok. Şimdi DİSK'te örgütlendik, bize o sahip çıktı ama Çalışma Bakanlığı onaylayacak mı onaylamayacak  mı diye kaygıyla bekliyoruz. Biz 250 kişiyiz, taşerona bağlıyız. Tehlikeli işte çalıştığımız için asgari ücretin yüzde elli fazlasını alıyoruz, izinlerimiz var. Ama bizimle aynı işte çalışan mevsimlik arkadaşlarımızın hiçbir hakkı yok. Onlar 7 ay çalışıp gönderiliyorlar, sonra tekrar çağırırlar mı çağırmazlar mı belli değil. Onlar taşeronun taşeronu. Pek çok arkadaşımız zehirlendi, hastalandı; onları ya geri hizmete çekiyorlar ya işten çıkarıyorlar. Bizim de hiçbir sosyal hakkımız yok, çocuk parası yok, eğitim parası yok, bir izin hakkımız var işte o kadar. İşçilik değil kölelik yapıyoruz." diyerek anlatıyorlar.

İşçilerden biri 10 yıldır taşeron işçi olarak bu işte çalıştığını, bu sürede 8-9 tane şirketin gelip gittiğini anlatıyor. Ve ekliyor, "Şimdiye kadar bir patronun dahi yüzünü görmedim. Bizim maaşlarımızı veren Büyükşehir, sorun olduğunda Büyükşehir'e gidiyoruz, dava etsek Büyükşehir'i dava edeceğiz, ama o taşeron işçi görünüyoruz. Taşeron şirketler, belediyeler için de yük, onlara haybeden para veriyorlar. Hiçbir sorumlulukları, yaptıkları hiçbir iş yok. Sadece ihaleye giriyorlar, paraları alıp gidiyorlar. Gidiş o gidiş."

"Peki, taşerona karşı nasıl mücadele edeceğiz?" sorusunun cevabı, yasaların değişmesi. En büyük taşeron devlet diyor İzbeton'dan bir işçi. Hükümet yandaş şirketleri doyuracağım diye her şeyi taşerona devrediyor. Büyükşehir'e bağlı Ünibel A.Ş.de çalışan bir işçi, seçimleri yine kazanırlarsa taşeronlaşmayan hiçbir şeyin kalmayacağını söylüyor. Ünibel bilişim işçilerinden oluşuyor ve hepsi şirket çalışanı gözüküyor. Alınan ücretler de 1000-1400 lira gibi çok düşük ücretler.

İzbeton'da çalışan bir işçi sendikaların da bu süreçte büyük rolü olduğunu söyleyerek "Güç ilişkileri kurulmuş, çoğu o yüzden mücadele yürütmüyor; bizim asıl sendikal bürokratizmi yıkmamız gerekiyor. Taşeron işçiler şimdi örgütlenmeye başladı ama belediye başkanları, o sendika değil bu sendika diye ilişkide oldukları sendikalar için başkı yapıyor. Yandaş sendika istiyor." diyerek meselenin bir diğer boyutunu ortaya koyuyor. Ve ısrarla vurguluyor, "Belediye başkanları için de iki dönem şartı getirilmeli. Bürokratizm, otoriterleşme, kayırmacılık böyle önlenir."

Alanda karşılaştığımız Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'na, "Taşeron..." diyecek oldum, cevabı, "Ben taşeronu bitirdim" oldu. "Ama alanda karşılaştığımız işçiler..." diyecek oldum, "Onlar kıyıda köşede kalmışlar" dedi.

"Kıyıda köşede kalmışların" sayısı ne kadardır bir izlenim yazısında şimdi söylemek zor. Ama bütün gün zehir soluyan çevre sağlığı işçileri, üç kuruşa çalışan bilişim işçileri, işverenle sendikaların işbirliklerinden mustarip İzbeton işçileri bugün alandaydı ve "Taşeron, köleliktir. Taşerona hayır!" diye bütün kanlarıyla, canlarıyla bağırıyorlardı.