ABD başkanlarıyla ilgili ele aldığım konuların bu sonuncusu renkli olsun istedim!
        *
Truman'dan sonra ABD'de başkanlık koltuğuna oturmuş, bununla birlikte Türk siyasi yaşamında da iz bırakmış adlardan birisi de Johnson'dır. Lyndon Baines Johnson. 1963-1969 yılları arasında başkanlık yapan Johnson, zamanında, Türkiye'nin Kıbrıs'a müdahale girişimi dolayısıyla İsmet İnönü'ye yazdığı ve Türk-ABD ilişkilerini alt üst eden mektup kadar eski başbakan ve cumhurbaşkanlarımızdan Süleyman Demirel'in adıyla da birlikte anılan bir başkandır. Ve dahi bu anmanın derinliğinde İzmirli gazeteci Erkin Usman Ağabeyimizin parmağı vardır! Biz yakın çevresinin "enişte" diye seslendiğimiz, Yeni Asır'ın kıdemli köşe sahibi Erkin Usman'dan söz ediyorum. Neden enişte dediğimizi hemen bir iki satırla aktarıp, asıl konumuza geçeyim ki yakın geçmişimizin güneş görmeyen köşe bucağı kalmasın! Efendim, Erkin Ağabeyimiz de, benim mezun olduğum Karşıyaka Erkek Lisesi'nin eski mezunlarındandır. Eski mezunlarındandır ama bizim gibi orta ve liseyi erkek erkeğe okumamıştır; kız erkek karışık okunduğu dönemin öğrencilerindendir.
-Erkin Enişte, sana niye enişte diyoruz?
-Sınıfın en güzel kızını arakladığım için o günlerde erkek arkadaşlarım takmışlardı bana bu enişte adını. O gün bugündür sürer gider ama pek kimse bilmez!
         *
Evet, gelelim şimdi Johnson- Demirel öyküsüne.
27 Mayıs darbesiyle birlikte DP tarihin derinliklerine gömülür. Bu parti çatısı altında toplananlar daha sonra Adalet Partisi'nde bir araya gelirler. Emekli Orgeneral Ragıp Gümüşpala'nın, AP'nin başında olması hesapları, Paşanın, 5 Haziran 1964'te ölümü üzerine gündemden düşer, arayış başlar.
         
İzmir; Celal Bayar, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu başta olmak üzere eski Konak İskelesi üzerindeki Deniz Gazinosu'nda Demokrat Parti'nin temelinin ilk atılışına nasıl zemin oluşturduysa aynı çizgideki sağcı parti AP'nin de önemli kalesi konumundadır. Kentte daha sonraları belediye başkanlığı yapacak olan Osman Kibar, İsmet Sezgin, Nihad Kürşat, Nahit Menteşe, Şükrü Akkan, Ali Naili Erdem gibi önemli adlar bu arayışı organize eden adlardır.
          
Aylardan eylüldür. Tüm Türkiye'nin gözü kulağı İzmir'dedir. Çünkü yukarıda adları sıralı ekibin sürüklediği kampanya sonuçlanacak, Adalet Partisi Genel Başkan adayının adı İzmir'de açıklanacaktır. O ana değin Süleyman Demirel adı basında ve siyasi kulislerde hiç dolaştırılmamıştır. Adı basın toplantısıyla açıklanacaktır.
          
Gizli aday, eylül ayında, beraberindekilerle birlikte İzmir'de yayımlanan Ege Ekspres Gazetesi'nden içeri girer. Çiçeği burnunda gazeteci Erkin Usman'ın masasının bulunduğu odaya geçilir. Usman, yazıişleri müdürüdür. Demirel, gazetenin imtiyaz sahibi de olan siyasetçi Nihad Kürşat'a döner:
-Nihat, delikanlımızın bu toplantıda işi ne?
-Beyefendi, diyerek ayağa kalkar Nihad Kürşat ve devam eder:
-Erkin, gazetemizin yazı işleri müdürü.
Sonrasını Erkin Eniştemizin kendi ağzından dinleyelim:
-Demirel, centilmence yanıma geldi, bir bravo çekti ve yayın hedefini açıkladı:
-Dün Erol Beyle Hürriyet için konuştuk. Hazırladıkları yazıyı teleksle size de geçecekler. Yazı, gazetenizin de manşeti olsun. Başlığı da şöyle olsun:
"Barajlar Kralı AP'nin başına..."
Karşılıklı çaylar içilir ve Süleyman Demirel gazeteden ayrılır.

İşte çiçeği burnunda gazeteci Erkin Enişte, yaşadığı olayın heyecanından bir şeyi unutmuştur, toplantıda Süleyman Demirel'in fotoğrafını çektirmeyi!
Bu gerçekten önemli bir hatadır. Nitekim, konu ne zaman açılsa Erkin Usman, bu fotoğraf işini hep anımsar ve dudaklarından, "Bu hatamı ömrüm boyunca aklımdan çıkarmadım." sözcükleri dökülür.
Evet, bugünün deneyimli gazetecisinin ağzından dinlemeyi sürdürelim:
-Bereket imdadıma, gazeteci ağabeyim Muzaffer Özay yetişti. Özay ağabeyimiz Yeni Asır'dan emekli olduktan sonra Amerikan Haber Merkezi'nin başına geçmişti.
"Bende bu şahsın fotoğrafları var" dedi. Birlikte Amerikan Haber Merkezi'ne gittik.
Elime Particpal Journal isimli dergiyi verdi. Bu derginin kapağında Fulbright Bursunu kazanan Devlet Su İşleri Genel Müdürü Süleyman Demirel, Sendikacı Ahmet Kurt ve ABD Başkanı Johnson'un birlikte fotoğrafları vardı. Derginin kapağına makası vurduk, sendikacı Ahmet Kurt'u saf dışı bıraktık ve manşetimizi bu fotoğrafla süsledik. Yani Demirel ile Johnson'u montaj yöntemiyle yan yana getirdim. Fotoğraf altının yazısı da şöyle oldu: "Demirel, Johnson'ın da samimi dostu."
            
Bir sansasyon havası içinde hazırlanan bu montaj fotoğraf, Süleyman Demirel'in propaganda aracı olarak kullanıldığı gibi, sonraki süreçte siyasi rakiplerince de, "Johnson'la kol kola fotoğraf çektiren Morrison Süleyman" diye yıllarca eleştiri konusu yapılacaktır.
            *
Ey Amerika'nın gelmiş geçmiş başkanlarını azıcık silkeleyince ne anılar çıkıyor, değil mi?