Kadınlar Günü'ne özel köşe yazılarımdan oluşturdum bugünkü köşe yazımı. Böylesi günler yani takvim yapraklarında kalanlar, bir şeyleri anımsamak ya da anımsatmak adına özel ve güzeldir. Oysa kadın kendine güvenmeyi bilerek yaşadığında daha özel, daha güzeldir. Özel ve güzel derken, kadının daha insan, daha kadın olma yetisinden söz ediyorum. Daha kadın derken, cinselliğin ötesinde, kadın cinsiyetine hak ettiklerini önce kendisinin vermesinden söz ediyorum. İnsan doğmaktan çok insan olmayı bilmek ve istemek gibi kadın doğmaktan çok kadın olmayı, kadın kalmayı bilmek ve istemek önemli bana göre.

Haksız davranışa maruz kalanın başkaldıracağı bilinir. İstemediği davranışa zorlananın da isyan edeceği bilinir. Kadından sadece kadın olması isteniyorsa kadının önce insan olduğunu bildirmeye çalışması normaldir. Kadın yıllar yılı kendini ve haklarını anlatmaya zorlandı. Daha doğrusu cinsiyetini ve cinselliğini savunmak zorunda bırakıldı. Kadın söz konusu olduğunda inançlar da unutuldu, bilim de. Kimileri "Tanrı kadını yarattı." dedi ama yine de kadının cinsiyetini ve cinselliğini sorguladı ve sorgulamakta. Kimileri "Tanrı kadını yarattı" demedi ama kendine göre bir şeyler buldu, sorguladı ve sorgulamakta. Erkek olmadan kadın, kadın olmadan erkek olmaz diyen bilim hiç hatırlanmadı bile. Toplum ister gelişmiş olsun, ister gelişmemiş, "Kadın nerede duracağını bilsin." diye yapıldı her şey. Ancak kadın boş durmadı hem kendini geliştirdi hem de mücadele etti ve etmekte. Kimi zaman doğru kimi zaman yanlış yapmış olsa da.

Kadının adı var. Kadını yok bilmek, kadından ziyade anaya hıyanet. Kadın, anne olmadan ya da olmasa da analık içgüdüsü ile koşulsuz seven insan. Bu nedenle "Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar." denir. Kadın yaşadığı dönemsel değişimlerle doğası gereği güçlü, dayanıklı ve girişimcidir. Kadın bir de ana ise daha özverili, anlayışlı ve sevgi doludur. Bu nedenle "Ana gibi yar olmaz." denir. Güçlü sezgileri kadının önceden koruyan, kollayan, sahip çıkan özellikleri yanında yöneten yanını da destekler. Bu nedenle "Yuvayı dişi kuş yapar." denir. Görmüş geçirmiş dedeye sorarlar, "Ailenin başı kadın mı, erkek mi?" diye. Dede yanıtlar, "Erkek baştır, kadın boyundur, başı nereye isterse oraya çevirir" der. Anlaşılan o ki erkek baş olsun ister, kadın da yönetmeyi sever. İşin zor yanı yönetmekse erkek bu işi kadına canı gönülden devreder. Belki kadın ve erkek doğaları gereği böyledir ya da böyle olmak isterler. Bu roller çocuklara da ezberletilir. Erkek evin direği, kadın evi çekip çevirendir.

Kadın-erkek ilişkileri üzerine iyi kötü pek çok şey yazılıyor. Kimi zaman olması gerekenler yazılsa da çoğu zaman beklentiler abartılıyor. Dolayısıyla kadın ve erkek kendilerine, birbirlerine doğal davranmaktan uzaklaştırılıyor. Toplum nasıl mutlu olacaksa öyle davranılmaya başlanıyor. Giderek kadın ve erkek başkalarını mutlu edeceğim derken önce kendilerine sonra da birbirlerine yabancılaşıyor. Bazen kadının kadına, erkeğin erkeğe yaptığını erkek kadına, kadın erkeğe yapmıyor. Ancak erkek egemen toplumlarda erkek kendi olabilme fırsatını yakalayıp rahatlarken kadının kendi olmaması için sanki kadın, erkek birlikte çaba sarf ediyor. Kendisi olmaya çalışan kadın erkekten çok kadını rahatsız ediyor. Güçlü kadın, erkekten çok kadını korkutuyor. Üzerinde durulması gereken konulardan biri de bu bana göre.