Katar kriziyle ilgili çok yazı yazıldı, ama genelde tek açılı perspektifler. Oysa durumu daha net görebilmek için birden çok açıya ihtiyacımız var.
Birinci eksen doğal gaz, ikinci eksen siyasal İslam'ın bitişi, üçüncüsü Türkiye ilişkileri olmalı. Aslında bizim açımızdan bakınca, üçü de birbiriyle bağlantılı. Ama üç eksenin kesişme noktasında olduğumuz için, her açıdan farklı incelemek lazım. Gelecek dönemde neler olabileceğini ancak böyle öngörebiliriz.
Katar dünya likit doğal gazında lider. Uzak doğuda neredeyse tekel gibi. Hindistan ve Çin gibi iki büyük müşterinin pazara alıcı olarak girme olasılığı bugünkü durumun anahtarı. Çünkü bu ülkelerden gelebilecek talep yüzünden, Katar, temkinli davranarak daha önce nadasa bırakıp, devreye almadığı bir doğal gaz sahasını Nisan ayından itibaren devreye alacağını açıkladı. Ve aslında ana sorun da bu.

Doğal gazda Rusya Avrupa'da tek satıcı gibi. Azeri ve Türkmen gazlarının ulaşabilmesi projeleri yavaş gidiyor. Katar 2009'da Türkiye'ye, Suudi Arabistan, Ürdün ve Suriye üzerinden İskenderun'a ulaşacak bir doğal gaz boru hattı önerisinde bulundu. Suriye başta buna sıcak baktı. Ama sonra bu projenin Rusya çıkarlarına aykırı olduğu fark edince, çark etti. Bu yüzden Esad bir günde Esed oldu, Suudi ve Katar sermayesi, ABD organizasyonu, ve Türkiye desteğiyle bu projenin gerçekleşebilmesi için Suriye karıştırıldı.

Eğer Katar doğalgazı, pahalı olan sıvılaştırma, ya da sıvı halde nakliye sorunları yerine, bir boruyla İskenderun'a ulaşabilseydi, Avrupa, Rusya'nın tek satıcı olma gücünden kurtulabilecekti, ki Almanya burada baş aktör olarak rol de aldı. Aynı boru hattına, Irak, ve İsrail doğal gazları da eklenince, Türkiye stratejik enerji koridoru kimliğini sağlamlaştıracaktı. Ama Esad hayır dedi, ve her şey böyle başladı.

Sonra ilginç bir şey oldu. ABD kaya gazı teknolojisini ticarileştirdi. Hem ham petrol ve türevleri ithalatçısı olmaktan kurtuldu, hem de potansiyel sıvı doğal gaz satıcısı oldu. Katar da bunun üzerine lider ve politika değiştirdi, 2014 krizinde geri adım atarak, agresif büyüme stratejisinden vazgeçti.
Aynı dönemde, Obama yönetimi, Katar-İskenderun hattındaki destekten geri adım attı, bizim stratejik yavanlıkçılar o gün zaten yenilmişlerdi. Suudiler bunu izledi. Ve Rusya gelip, Suriye'ye el koydu. Yani 200.000 nüfuslu ama zengin nüfuzlu Katar ve Türkiye'nin, dünya devlerinden izin almadan bu boru hattını inşa edemeyecekleri açığa çıktı.
Geçen Nisan ayında Katar, rezervde tuttuğu doğal gaz sahalarını işletmeye açacağını açıklayınca, hem ABD ve etki alanındakiler, hem de Rusya "dur" dediler. Doğal gaz açısından durum bu, ve bu ana eksen.

İkinci eksenden bakarsak, hem ülkemizde, hem dünyada, siyasal İslam bitiriliyor. Çünkü bizdeki durum nispeten daha iyi olsa da, demokratik yollarla iktidara gelmek isteyen İslami hareketler, ve İslami terör, birbirlerinden kesin çizgilerle ayrılmıyorlar. Ama batı artık bu ayırımı yapmak istiyor.
Katar'da biriken büyük bir sermaye var. Katar bu sermayenin bir bölümüyle siyasal İslam'ı finanse etti. Ama şu nokta çok önemli, Katar İngiliz etkisinde. Yaptıkları ABD izin vermeden gerçekleşmiş olamaz, ama Katar dış politikasındaki egemen güç İngiltere. Ve aslında Katar siyasal İslam'ı desteklerken, bütün Arap coğrafyası İngiltere'nin Osmanlı'ya müdahalesi sonrası değişen siyasi haritayı hatırladı.

İngiltere Brexit'le bağımsız bir dış politikaya yönelince, ve tarafını da net bir şekilde belli etmeyince, ABD, aslında biraz da İngiltere'ye dur diyor. Mesajı şöyle, "100 yıl geçti, ve artık Ortadoğu'da patron benim". Buna Trump'ın nezaketsiz üslubunu da eklerseniz, mesajın sertliği ortaya daha net çıkar.
Müslüman Kardeşler, Hamas, El Nusra gibi, ılımlı İslami hareketlerin, sonu geldi. ABD rest çekti, Rusya destekliyor. Burada İran ve Hizbullah'ı da konuşmak lazım. ABD İran'a karşı büyük bir Sünni koalisyon hazırlıyor. Siyasal İslam konusunda, bir diğer varyant olan, ve kendisine yakın her grubu, silahlı olsun olmasın destekleyen İran'a da sert bir mesaj var. Teröre destek vermeye devam etmesi durumunda, patlayacak bombalar bir yana, sıcak bir çatışmayla da tehdit ediliyor.
Yani Katar, boyundan büyük siyasi tavrı nedeniyle de cezalandırılıyor. Hem Katar, hem de diplomasi oyununu uzun vadeli oynayan İngiltere bu konuda geri adım atacaklardır. Lider, politika ve söylem değişiklikleri çok muhtemel. Hatta ve hatta, bu siyasi değişimden sonra, doğal gaz konusunda tavizler bile alabilir.
Gelelim Türkiye eksenine. Katar'a verilen mesaj bize de verildi. Doğal gazda da, siyasal İslam'ı İslami terörden ayırmak konusunda da taraf olmamız istendi. Zaten ülke içinde siyasal İslam zayıflatılıyor, ama dış politika ve istihbaratta da bu vizyona geçmemiz gerekiyor. İbret olması için izole edilen Katar deneyimi,  bize de bu mesajı veriyor. Eğer bu dönüşüm gerçekleşirse, bir sorun yaşanmaz.

Ülkemizdeki yatırımları da önemli, ama Katar'la ilişkilerde Katar-İskenderun boru hattı en önemli ortaklık paydamızdı. Olmayacak demeyelim de, kısa vadede olmayacak. Bu yüzden olması için yapılmış bütün eylemlerden derhal vazgeçip, bu konulardaki geçmiş sorumlulukları derhal yalanlamak lazım. Yani, Esad'ın gitmesi için yapılanlar, ve Suriye'de ılımlı muhaliflere verilen destek, hafızalardan silinmeli.

Diğer taraftan, Müslüman Kardeşler ve Hamas gibi konularda da, mazlumlara destek çerçevesi dışına çıkılmamalı. Çünkü bu konuda AKP ve Cumhurbaşkanı, iç politikada çok angajeler, çok hızlı değişemezler. Ama dış politikada, artık batının siyasal İslam ve İslami terör arasında sert bir çizgi çizeceğini anlamak, ve aradan sıyrılmak gerekiyor.
Bizim için en önemli konu ise, güneyimizde Katar boru hattının alternatifi olarak hazırlanan Kürt koridorunun, ve onun Akdeniz'de inşa edebileceği ve İsrail ve Irak gazlarının limanı olacak, alternatif bir doğal gaz merkezinin gerçekleşmemesi. Bu gerçekten stratejik bir hedef, ve olursa çok zararlı, olmazsa faydalı.
Bir de planlanan senaryolar içinde, İran ve Sünni çatışması var. İran'ı küçümseyenler tarih bilgisi olmayanlar. Kasr-ı Şirin'den beri çatışmadık, ve bu bir devlet geleneği. İran'la sıcak çatışmaya girmeyiz. Ama İran'ı Suriye'leştirmek isterlerse, müdahil olmaktan kesinlikle uzak durmalıyız. Demografik açıdan hassas bir inanç yelpazemiz var. Çok zarar görürüz. Ayrıca, uzun vadede, İran, devlet geleneğiyle, başka bir yönetim biçimiyle de olsa  bölgede kalacaktır. Bu yüzden, bu konuda da taraf olmamalıyız.
Ortadoğu'da, ve evrende, her şey enerjidir. Bu dönem, tarafsız kalıp, taraf olanın bertaraf olacağını anlayıp, "yurtta sulh, dünyada sulh" prensibine geri dönme zamanı. Yoksa katar katar gelen savaş trenlerinin bize uğramaması mümkün olmayabilir.

Tarih, başladığı yere dönerken, ve tarihte kalmak riski de varken, amacımız, tarafsız bir defansta ve bugünde kalabilmek olmalı...