Türkiye bir haftadır yeni sistemle yönetiliyor. 24 Haziran seçim sonuçlarının kesinleşmesinden sonra, KHK'ler, Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri, Cumhurbaşkanı kararları yağmuru altındayız.
Seçimden önce Kanun Hükmünde Kararname (KHK)'lerin en sonuncusu olan 697 sayılı KHK 21 Ocak'ta yayımlandı. Seçimden sonra; 4 Temmuz'da 698 sayılı, 6 Temmuz'da 699 sayılı, 7 Temmuz'da 700 sayılı, 8 Temmuz'da 701 sayılı, 9 Temmuz'da 702 ve 703 sayılı KHK'ler yayımlandı. 9 Temmuz'da Cumhurbaşkanı'nın and içmesi üzerine 10 Temmuz'da 3 ayrı Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, 4 ayrı Cumhurbaşkanlığının atama kararı yayımlandı. Resmi Gazete bunlarla dolu, Meclis'in bir yasama faaliyeti yok, onun yerine, Anayasa'dan çıkartılan yok hükmündeki Bakanlar Kurulu'nun kararlaştırdığı KHK'ler ve Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ve kararları var. Peşinen söyleyeyim, bu haliyle yurttaşlar olarak hiçbirimizin hukuksal güvenliği yok.
701 sayılı KHK ile sorgusuz sualsiz, 18 bin 632 kişi, başka bir işleme gerek kalmaksızın kamu görevinden ihraç edildi. OHAL'i kaldıracağız, pasaport kısıtlamalarına son vereceğiz sözleri arasında on binlerce insanın en temel hakları yok sayıldı. İki yıl sonra yapılan bu ihraçların darbe girişimi ile bir alakası var mı? Ben size söyleyeyim, örneğin Dokuz Eylül Üniversitesi'nden ihraç edilen Ayşen Uysal, Cem Terzi, Emel Yuvayapan, Aydın Arı, İzge Günal, Dilek Karabulut, Erkin Başer, Halil Resmi, Halis Ulaş, Serap Sarıtaş, Özer Yersüren, Yeşim Şahin'in hiçbir alakası yok, olamaz. Bu kişilerle ilgili; Ocak 2016'da 'Bu suça ortak olmayacağız' başlıklı metni imzalayan 1128 akademisyenin içinde yer almaktan başka bir suçlama yok, darbe girişiminin failleri Barış Akademisyenleri değil. Her biri uzmanlıklarını dünya çapında kanıtlamış bu bilim insanları, bir yıl önce haksız yere görevlerinden uzaklaştırıldılar, olağan soruşturma yapılması yerine, OHAL KHK'si ile de ihraç edildiler.
Haksızlığın dibe vurduğu bu kötülüklerle hukuki mücadele yapılacaktır elbet, ama bu olayın kamu vicdanında da bir karşılığı olması gerekmez mi? Üniversitelerinden uzaklaştırılan, kamu görevinden çıkartılan, pasaportları iptal edilen, işsizliğe, açlığa mahkûm edilen, yargısız infaz edilen bu kıymetli hocaların, bir yıldır giremedikleri odalarındaki özel eşyalarını dahi alamadıklarını biliyor musunuz? Düne kadar çocuklarımızın hocaları olan, ağır hastalığımızda sağlığa kavuşmak için kendimizi, sevdiklerimizi ellerine teslim ettiğimiz bu insanlara vefa borcumuz yok mu? Onlara yapılan haksızlıklar, kötülükler bizi hiç mi ilgilendirmiyor?
701 sayılısı böyle; 702 sayılı Nükleer Düzenleme Kurumunun Teşkilat ve Görevleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında KHK ile de nükleer felakete gidiş yolunun taşları döşeniyor. Konu uzun, bu yaz sıcağında daha fazla sıkmayayım, 702 sayılı KHK'yi bir başka yazıya bırakayım.
Vicdanımızla baş başa iyi bir hafta diliyorum.