Yeni yılın ilk günlerinden böyle bir başlıkla seslenmek pek hoş olmasa da korkunun ecele faydası yok. Umarım başlığın "kim kala" tarafında yer alanlar çoğunlukta olur, sağlıkla afiyetle geçer bu yıl da. 
Zaman su gibi akıp gidiyor. Akıllara durgunluk verecek kadar hızlı. Yaşarken öyle görünmese de üç yüz atmış beşinci gün anlaşılıyor yüzlerce günün ne çabuk geçip gittiği. Elli beşe kadar iyi, ancak elli beşten sonrası yaman. Her biten yıl eskisi gibi olmadığını, yavaşlaması gerektiğini hissettiriyor insana.  Ağırcanlılar için sorun yok. Onlar doğuştan ağır aksak.  Sorun tez canlılarda. Paldır küldür işe girişmek olmuyor bu yaşlarda. Yılların verdiği yorgunlukla her bir organ ayrı ses veriyor sanki.  "Dur" diyor. "Yavaşla" diyor adeta. İstersen kulak verme kalbinin, kemiğinin, kaslarının, akciğerinin sesine. Zararlı çıkarsın. Kulak vermediğin kalbinse vakitsiz durabilir. Kemiklerinse vakitsiz kırılabilir. Kaslarınsa vakitsiz tutulabilir. Akciğerlerinse vakitsiz büzüşebilir. El mi yaman bey mi misali cezalandırır kendine sahip çıkmayan sahibini. 
Kendine sahip çıkmak da bir yere kadar. Kendin dışında gelişen olaylar da var çünkü. Dünya kirlendikçe kirleniyor. Kirleten de insan. Kirletilen atmosfer olunca solunan hava, içilen su, yenilen yiyecekler de kirleniyor. İnsanoğluna ulaşması kolaylaşıyor zararlı olan her şeyin. Ter, idrar ve dışkıyla atılsalar ne ala. Atılmıyorlar. Karaciğerin, böbreğin hallettikleri var. Bir de halledemedikleri. Genler de nasipleniyor zararlı maddelerden. Hastalıklar kuşaktan kuşağa bozulan genlerle aktarılmakta.  Bir taraftan bozup diğer taraftan yapma konusunda insanoğlunun eline su dökecek başka canlı türü yok. Elin yaptığı herhangi bir şeyi bir başka el yıkabiliyor (Montaigne). Yazık oluyor bilim insanlarının gayretine sabrına. Onlar çözüm ürettikçe sorun artıyor sanki. "Hadi bakalım! Gücün yetiyorsa şimdi de bunu hallet" der gibi.  Her an her yerde her tür canlıya zarar vermeye koşullanmış insan. Ya atmosferi kirleterek, ya da silahları konuşturarak! İllaki zarar verecek. Sakat bırakacağını, öldüreceğini bile bile. İllaki. Dün neyse bugün de o. 
İzmir'den Ali Koray Erdinç 2015 yılının Aralık ayında "İzmir'deki çimento fabrikaları şehrin dışına taşınsın" başlığı altında change.org'da bir kampanya başlattı. Konunun içeriğinde şu cümlelere yer verilmiş: Bir zamanlar şehrin dışında olan çimento fabrikaları, bugün artık güzel İzmir'imizi öldürüyor. Özellikle Ege Üniversitesi Kampüsü'nün bulunduğu Bornova'da hava kirliliği hat safhada. Her gün toz soluyoruz, evlerimiz, iş yerlerimiz, araçlarımız beyaz toz. Hangi maddi menfaat insan sağlığından, çevre temizliğinden daha önemli olabilir ki? Kirliliği fark etmek için, hemen uydu haritasını aç ve çimento fabrikalarının doğaya verdiği zarara bir bak. Eğer İzmir'i veya yaşamı seviyor, bu şehri ve insanları korumak istiyorsan buradaki çimento fabrikalarının şehrin dışına taşınması için kampanyaya destek ver. Konu bana hiç yabancı değil. Yıl 1980. Bornova Sağlık Grup Başkanlığı çalışanları olarak, benzer gerekçelerle durumu Sağlık Bakanlığı'na iletmiş, ilçeye yakın çimento fabrikasının şehrin dışına taşınmasını istemiştik. Ebelerin ev ziyaretleri sırasında şüphelenerek sağlık ocağı hekimine yönlendirdikleri çocuklarda uzman hekim desteğiyle o kadar sık alerjik astım tanısı konmaya başlamıştı ki potansiyel tehlikenin çimento kaynaklı olabileceği öngörüldü. Yıl 2016. Değişen bir şey yok. İzmir'in Bornova ilçesinde yaşayan insanlara yıllarca solutulan kirli hava halen solutulmakta. Pnömokonyozdan kim öle, kim kala kimin umurunda?  
Pnömokonyoz çeşitli tozların ya da kimyasalların uzun süre solunmasıyla ortaya çıkan akciğer hastalıklarının ortak adı. Etkenler ortadan kaldırılmazsa akciğerler zarar görebiliyor. Çimento fabrikaları kirletici vasfı yüksek tesisler olup, üretilen çimento tozunda kalsiyum, silisyum, alüminyum ve demir oksitleri ihtiva eden hammaddeler var. Çimento tozuna maruziyetin sürekliliği halinde öksürük, solunum zorluğu, astım krizleri, kronik bronşit oluşumu, kalbin düzensiz çalışması, ölümcül olmayan kalp krizleri görülüyor. Kalp ve akciğer hastalığı bulunanlarda ise ölüme neden olabiliyor. Durum böyleyken çimento fabrikalarının şehrin içinde kalması abesle iştigal. Üstelik Bornova büyüyüp genişlerken çimentonun zararlarından etkilenecek insan sayısı da artacak ama hesabını yapan yok. Ne acı.