Sabah evinden çıkan insanların akşam evine dönemediği bir ülkede yaşıyoruz artık.
Eşini evden 'hayırlı işler' diyerek yolcu eden kadınlarımız, şimdilerde 'aman dikkat et bey, kalabalık yerlere pek girme' diye yolcu eder oldu. Çocuklarını okula gönderen annelerin aklı sürekli onlarda... Üniversiteye, çarşıya, bakkala giden çocukların, evlatların ölüm haberleri geliyor evlere. Davul- zurna ile askere gönderilen kınalı kuzuların bayrağa sarılı tabutları...
Korku toplumuna döndük. İnsanlar sokağa çıkmaya korkar oldu. Herkes can güvenliği endişesi taşıyor. Bugün geldiğimiz noktada çocuklarımızı, eşimizi, kardeşimizi bırakın bir siyasi parti mitingini; bakkala, sokağa, konsere dahi iç huzuru ile gönderemiyorsak, korkuyorsak, bu ülkenin vatandaşları olarak çok ama çok büyük bir sorunumuz var demektir. 
Sokakta üç kişi yan yana yürüse kimlik soran, sosyal medyada, gazete köşesinde hükümeti, iktidarı eleştiren iki satır yazı yazanları haftasına varmadan bulan MİT, emniyet mensupları başkentin göbeğinde gerçekleştirilen bombalı saldırıyı sıradan bir vatandaş gibi haber kanallarından öğreniyorsa, vatandaşlarda bu izlenimi uyandırıyorsa çok ama çok büyük bir sorunumuz var demektir.   
Ankara katliamını kimin gerçekleştirdiğini henüz bilmiyoruz. Muhtemeldir ki daha önceki katliamlarda olduğu gibi kimin yaptığını, arkasında kimlerin olduğunu öğrenemeyeceğiz. Ama katliama kimin engel olması gerektiğini biliyoruz. Sormayacak mıyız bu MİT, emniyet ne iş yapar? Onların görevi toplumun huzur ve güvenliğini sağlamak değil mi? Valiliğin, emniyetin bilgisi ve izni dahilinde gerçekleştirilen 'Emek Barış ve Demokrasi Mitingi'ne yönelik bu saldırılar planlanırken, uygulamaya konulurken neredeydiler? 
Siyasi sorumluların olay sonrası ekrana çıkıp 'Acımız büyük, geniş çaplı araştırma başlatıldı, bu menfur saldırının arkasında kim varsa ortaya çıkarılacak' tarzı bayat açıklamalardan bıktık usandık artık. 
Kime güveneceğiz biz bu ülkede? Yüzlerce insanın öldüğü bombalı saldırı sonrası gazetecilerin 'Çok büyük bir emniyet zafiyeti olduğu söyleniyor istifa etmeyi düşünüyor musunuz?'  yönündeki sorusuna;  'Emniyet zafiyeti olduğunu düşünmüyorum, bu yüzden istifa etmem söz konusu değil' diyen İç İşleri Bakanı'na mı güveneceğiz? Yoksa yüze yakın insanın ölüm haberinin verildiği toplantıda hiç sıkılmadan gülen Adalet Bakanı'na mı? Kime güveneceğiz biz kime? Her fırsatta bu ülkenin vatandaşlarını 'milli', 'gayri milli', 'dindar', 'dindar olmayan' gibi söylemlerle kutuplaştıranlara mı güveneceğiz, kime neye nasıl güveneceğiz biz, güveniyor musunuz siz?
 
Biliyorum başımızı avuçlarımızın arasına alıp uzun uzun düşünmek için çok geç kaldık. Yazmaktan, anlatmaktan daha fazlası gelmiyor elimizden. Bu yüzden ölen her insanımızın ardından biraz daha fazla suçlu hissediyoruz kendimizi, yaşadığımızdan utanıyoruz. Göz pınarlarımız çoktan kurudu.  Sözümüz tükendi, bir ah var dilimizde gittikçe büyüyor. Kalbimizde dinmeyen bir sızı...
Utanıyoruz, çaresiziz evet, ama utancımızın çaresizliğimizin tek sebebi güzel ülkemizde yaşanan bu akıl almaz olaylara engel olamamaktan değil. Bu ülkede katledilen masum insanların cansız bedenlerini bile ideolojik sınıflara ayıran, ölümlere nerdeyse oh olsun diyen insan olamamış, vicdan yoksunları için de utanıyoruz. Ve şuna da tüm kalbimizle inanıyoruz ve haykırıyoruz; Bu ülkenin iyi ruhlu, doğru, dürüst, duyarlı, dost insanlarını yok etmeye gücünüz yetmeyecek...