Yazımın başlığını; belleklerimizde yalnızca kafiyeli/uyaklı katır ya da satırla anımsamayız. Şimdi diyeceksiniz ki günümüzde artık masallara yer yok. Öyle değil midir, neydi o eskiden büyüklerimiz anlattıkları masalların sonunda  bize sormazlar mıydı? Hani, padişahların vezirlerinin suçlulara sordukları gibi: "Kırk katır mı kırk satır mı"? Elbette bir seçim olurdu ama sonuç değişmezdi. Biz çocuklar çoğunlukla katırı seçerdik, o zaman da suçlunun akıbeti, kırk katırın kuyruklarına bağlanıp yerlerde sürüklenerek ölüme gitmek olurdu.

16 Temmuz 2017 Pazar gününde ülkemiz yazılı medyasının başlıkları hemen aynı gibiydi. Yurttaşlarımız 15 Temmuz'da demokrasiye sahip çıkmış, tankların önüne yatarak kurşunlara karşı durarak ülkelerini savunmuşlardı. Daha öncesinde yani 15 Temmuz günü televizyonlarımız tüm programlarını atlayarak yalnız ve yalnız demokrasi şahlanmasının öyküsünü anlatıyorlar, bir yandan da anma törenlerini yayınlıyorlardı. Elbette o gece boyunca Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın elinden mikrofon hiç eksik olmamıştı. Televizyonlar bir yandan konuşmayı yayınlıyor öte yandan törene katılan insan selini ekranlarına taşıyorlardı. İşte böyle; o insan seli Pazar gününün tüm yazılı medyasında da tam sayfa okurlara sunulmaktaydı. Onu da belirteyim; yandaş ya da karşıt hiçbiri farklı değildi. Neylersiniz, ülkede eksiksiz uygulanan demokrasi vardı ama kimsenin/kimselerin farklı düşünmek gibi hakkı yoktu, olamazdı da.

Ne garip bir kaderdir ki demokrasi denilen o hayalin izinin dahi yaşanmadığı ülkemizde parlamento bile devre dışı tutulurken; ne hikmettir ki bol bol vatandaşın anlayabildiği demokrasi konuşulabiliyordu. Baksanıza "Olağanüstü Hal"in yeniden uzatılması ile ilgili önerinin Meclis'e sunulacağı son derece değerli ve kıymetli Sayın Başbakanımız Binali Yıldırım tarafından beyan edilmekteydi. Hoş, bilmem ki ne gerek vardı bu teklifi Meclis'e getirmeye? Nasıl olsa yetki var, bir madde daha eklenebilir, OHAL'in uzatılması yetkisi de hükümete verilebilirdi. Bakın ben akıl öğretmiş olmayayım ama istenirse bu türlü bir çözüm de bulunabilir. Hatırlayınız; aklı evvel bir AKP milletvekilimiz Anayasamızın değiştirilemez maddelerini belirleyen maddenin yürürlükten kaldırılması yoluyla o değiştirilemez sanılan maddelerin de değiştirilebileceğini büyük bir heyecanla hem de Meclis kürsüsünden açıklamıştı. 14 Ocak 2017 tarihli gazeteleri gözden geçirin Bursa Milletvekili İsmail Aydın'ın bu konudaki değerli bilgilerini nasıl dile getirdiğini göreceksiniz. Benim aklıma ne geliyor bilir misiniz? Hani güzel Türkçemizde bir söz vardır: Dervişin aklı ne ise zikri de odur.

***

Dünya tarihinde üzerinden yıllar geçmiş olmasına karşın sırları çözülememiş binlerce olay vardır. M.Ö. 1215'te Mısırlılar ile Hititler arasında yapılan Kadeş Savaşı'nın bırakın nedenlerini gerçek anlamda sonucunun bile tam olarak bilinmemiş olması belki de en eski örnek olabilir. Daha önce de bir yazımda söz konusu etmiştim; "Brutus", Sezar'a yapılan suikastta hain miydi? Ya da yardımcı mıydı?

Hadi, daha yenilere ve bizim yakın tarihimize dönelim. Sultan Abdülaziz öldürüldü mü intihar mı etti? 31 Mart Olayı'nın gerçeklerini tam olarak bilebiliyor muyuz? Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı'na katılımını doğuran nedenler tüm gerçekliğiyle ortaya çıkmış mıdır?  

Bakın bu son yazdıklarım en çok 150 yıllık zaman diliminde yaşananlardır. Sanırım bunlara daha niceleri eklenebilir. Saymakla ya da yazmakla bitecek gibi değildir, buna benzer olaylar.
Ne dersiniz? Şimdi bunlara bir de 15 Temmuz'u eklememiz gerekmez mi? Tamam, başta Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere tüm devlet yetkililerimiz ve hükümetimiz daha olaylar sürüp giderken bile hemen suçluyu buldular. FETÖ de FETÖ, başka bir şey duyduğumuz yok. O günlerden bu yana suçlananların, tutuklananların ve cezalandırılanların istatistik bilgileri aklın, izanın ötesindedir bana kalırsa. Her gün ordudan şu kadar asker, adalet kesiminden şu kadar hakim ve savcı, üniversiteler ve Milli Eğitim'den şu kadar öğretim üyesi, öğretmen, yöneticinin görevden alındığını okuyup izlemiyor muyuz? İş aleminden tutuklananlara değinmiyorum bile.

Bana kalırsa; suçluları hemencecik bulabilme becerisinde yıllarca ortak çalışmanın, ortak sırlara vakıf olmanın gizli torpili var galiba. Ama kim ne derse desin, 15 Temmuz'un üzerindeki sır perdesi sonsuza kadar sürebilir. Olanlar, olayların içinde olsun olmasın, 250'yi aşkın şehidimize ve 1000'i aşkın gazimize olmuş oluyor. Onlara rahmet ve geride kalanlara sabırlar diliyorum.
Silahlı kuvvetlerimizin kişisel anlamda daha da ötesinde bütün olarak sürekli prestij kaybına uğratıldığını, zayıf düşürülmek için neler yapıldığını göz ardı edebilir miyiz? Bütün bunların tek merkezli ve planlı programlı yapılmakta olduğunu aklımızdan çıkaramayız.

Aklımızdan çıkarmamamız gereken bir başka önemli nokta daha var. Yaşananlar demokrasi adına yapıldığına göre bizler de şöyle yerimizde bir doğrulup geriye, yakın geçmişimize bakalım, göz gezdirip değerlendirmeyi unutmayalım. Hadi bismillah; Kıstas, 15 Temmuz 2016 öncesi ve sonrası olacaktır. Sorular son derece basit, yalın: Daha demokratik bir ortama geçebildik mi, geçebilecek miyiz? Adalet duygunuzda olumlu gelişmeler oldu mu, olabilecek mi? Haberleşme ve basın özgürlüğü konusundaki düşünceleriniz nedir? Atatürkçü eğitimden vazgeçiliyor mu? Laik eğitim için umudunuz var mı? Kişi güvenliğiniz hakkında neler düşünmektesiniz? Gördüğünüz üzere sorularımız kolayca yanıtlanabilecek düzeyde. O halde son bir soru daha yönelteyim sizlere: Geleceğinizden umutlu musunuz?
Esenlikle kalınız...
TÜRKÇE İÇİN NOT
Dinazor değil DİNOZOR