Puan durumuna baktığımızda, Karşıyaka'nın rakibi Kırklarelispor sondan 2. Dolayısıyla akla gelen şey, Karşıyaka'nın kendi sahasında daha üstün oynayacağı ve galip geleceği. Ama tam olarak öyle olmadı ne yazık ki.

Karşıyaka'nın oyun alanındaki dizilişi 4-3-3 şeklindeydi. Bu dizilişte kanat oyuncularının çok ama çok iyi olması gerekir ki ülkemizde böyle oyuncular yetişmiyor. İyi olmayınca da Karşıyaka'nın durumuna düşersin. 'Sahadan galibiyetle ayrılan takımın nesi kötü' denebilir; işte cevabı:
Yeşil kırmızılılar hücuma kalktıklarında topu doğrudan orta sahaya aktarmak istediler. Uzun topu hiç tercih etmediler. Ne ilerideki üçlü ne de defans dörtlüsü orta sahaya yardım etti. Defansın sağ ve sol kanat oyuncuları, orta sahayı beşlemeleri, hücum kanat oyuncularının da yaklaşıp, top almaları gerekiyordu, bunlar yapılmadı. Orta üçlü topu ayağında çok tuttu. Kafalarını kaldırıp, hızlı düşünüp, topu ileri uç arkadaşlarına atmak yerine, önce çalım atmayı denediler, o alanda çoğunluğu olan Kırklarelili oyuncular nefes aldırmadılar. Birini geçti, başkası çıktı, onu geçti bir başkası ve eridi gitti. Oysa 3 kişi olduklarından çok hızlı topu kullanmaları, ayaklarından çıkarmaları gerekiyordu. Kaptırılan toplar, konuk takımı doğrudan defans dörtlüsüyle karşı karşıya getirdi, 6 oyuncusu oyundan düştü. Karşıyaka kaleye gitmekte zorlandı, Kırklarelispor ise bulduğu pozisyonları gole çevirmekte. Eğer hücumcuları biraz daha iyi olsa, skor rakip takım lehine farklı olurdu.
Ceza alanı içerisinde, kayarak müdahaleler tehlikeli denmiştir hep. Kırklarelili oyuncu bunu düşünmeden uyguladı, Karşıyaka'ya penaltı hediye etti. Buradan gelen golle oyun biraz farklılaştı. Kırklareli yavaş yavaş baskısını arttırmaya başladı.

Kırklareli, uzun topları denedi, bunda da başarılı oldu. Ceza alanı civarına havadan oynanan uzun pasları aldılar, çok tehlike yarattılar ama kaçırmaya devam ettiler.
Karşıyaka ise kaptığı toplarla hızlı hücuma çıktı ancak hiç bir zaman ileride çoğalamadı. Hatta bir pozisyonda, 10 kişi ile kendi ceza alanı içinde savunma yapan oyuncular, topu ilerideki arkadaşına kazandırdılar. Bu ilerideki oyuncu tek başına kaldığından arkadaşlarını bekledi. Hiç biri gidip yardım etmedi. Sanki hiç birinde koşacak hal kalmamıştı.

Zaman ilerledikçe Kırklareli daha da hücum oynamaya başladı. Karşıyaka'da 1 kişi ileride kaldı, 10 kişi ile defans yapmaya başladı. Böyle olunca konuk takım defansını da çıkardı ileri. Bu da kontra ataklara açık hale getirdi. Maç boyunca orta sahada 3 kişi ile mücadele etmek zorunda kalan Karşıyaka orta sahası bitmişti. Bu anlarda defansın kanatları sahneye çıktı. Özellikle Turgay Kırcalı ataklara çok destek vermeye başladı. Rakip eksik yakalanmasına rağmen Can başta olmak üzere pozisyonların acemice harcanması, taraftarı kahretti. Sonunda 77. dakikada çok güzel bir ara pası attı Can defans arkasına. Ali Kemal sol kanattan ceza alanına girdi, pasını Ali Say'a attı, fark 2'ye çıktı.

2-0'a rağmen Kırklareli bastırmaya devam etti. Yarı saha ortasında, Barış 2 yeşil kırmızılı oyuncu arasında, havadan gelen topu kontrol etti. Özellikle hücum oyuncusu, 2 adım mesafeye koşsa ve müdahalede bulunsa, defans oyuncusu topu rahat alırdı. O hiç bir hamle yapmayınca, kontrolü kolay oldu. Rahatça döndü. Sonrası ceza alanına orta, Cenk'in eli ve penaltı. Ne kadar yorulursan yorul, bu topa müdahale etmek zorundasın. Böylece iyi bir futbolcu olursun. Topu kapınca nefes alacak zamanın mutlaka olacaktır.

Maça damgasını vuran, Kırklareli'nin cömertçe harcadığı pozisyonlar oldu. Karşıyaka'nın yapması gereken şey ise, orta sahayı kalabalık tutmalı ve hızlı oynamalı. Bunu yapabilirse, çok daha güçlü bir Karşıyaka görürüz sahada.
Türkiye'nin kaderidir kötü zeminler. Buna ayrıca parantez açmak istedim. İlk yarıda ceza alanına girildi, penaltı noktası civarındaki bomboş durumdaki Can'a pas verildi. Kaleye vuruşu, halk diliyle dağlara taşlara gitti. Çünkü tam vuruşu yapacakken, top yerden sekti, bir gol engellenmiş oldu. Sadece bu pozisyon değil, çalım atmak isterken de, topu sürerken de hep bir engel oldu. Rakipten çok, saha zeminiyle savaştı futbolcular.
Tribünlerde de arada küfürlü tezahüratlar oldu ne yazık ki. Ve bu küfür etme yüzünden de ufak bir gerginlik yaşandı. Tam bitti derken, devre arasında da sürdü. Sanırım el sıkışıldı ve sonlandırıldı. Bu el sıkışma esnasında da bazı taraftarlar iyice gerildi, kavga çıkmasından endişe edildi.

Bandırmanın rüzgârı

Bandırma'da bir rüzgâr bir rüzgâr... Gel de top oyna. Çok zor. Top bile yerde sabit durmuyor, oyuncuların defalarca düzeltmesi gerekiyordu. Bazı pozisyonlarda topu oyuna sokmak için, hareket etmemesi gerekir ama bu kurala uyulmadığı zamanlar oldu, mecburen. İlk yarı rüzgârı arkasına alan Bandırma idi ama bir rüzgâr daha vardı tersine esen; Şanlıurfaspor rüzgârı. Atak üstüne atak yapıyor, gol arıyordu. Oysa Bandırma'nın mutlaka kazanması gerekiyordu, lakin küme düşme hattındaydı ve rakibi de küme düşme adaylarından idi.
Pozisyonları bulan, kötü oynamasına rağmen Bandırma oldu. 44. dakikada Gökhan çizgi üzerinde topa yetişti, uygunsuz duruma rağmen, ayağını çok iyi çevirdi, çok iyi orta yaptı, golü attırdı, takımını öne geçirtti. Hemen ardından Feridun'un yerde kalması, penaltıyı ve golü getirdi.
İkinci yarı Şanlıurfaspor maçı döndürmek için yüklenmeye çalıştı, arka tarafı çok boş bıraktı, bu boşluğu iyi değerlendiren Bandırma 2 gol daha buldu.
Maçın başına bakıldığında 4-0 mucizevi gibi bir skor. Ama gol golü getirdi, gol Şanlıurfa'nın oyun sistemini bozdu, geçen hafta Balıkesir'de bozguna uğrayıp, teknik direktör değişimine giden Bandırma'nın kaybettiği güvenini geri kazandırdı, fark da bu sebeplerle oldu.
Genelde, gol atanlar ön plana çıkarılır ama ben Feridun'u daha çok beğendim. Kazanmayı çok istedi, savaştı, fark yarattı. Ancaaak, bir duran topta 20 m. mesafeye yapması gereken orta, çok çok farklı bir şekilde yandan ve yukarılardan auta gitti. Bu düzeyde bir oyuncunun, böylesine kötü vuruşuna anlam vermek mümkün değil. Bu vuruşlara çalışılmıyor mu acaba?

Balıkesir Burak'la...

Bandırmaspor'un bir benzerini yaşattı bize Balıkesir. Ev sahibi takım Adana Demirspor daha etkili idi ancak pozisyonları bulan Balıkesirspor oldu.
Takımın önderi Burak Çalık, yılların verdiği deneyimini sahneledi, harika bir gole imza attı 36. dakikada. Hem aklını hem de vuruş ustalığını konuşturdu, olmayacak yerden fileleri havalandırdı. Taştan yağ çıkardı adeta.
Hakem ağzında düdük, topun kaleden uzaklaşmasını bekliyordu ilk yarıyı bitirmek için ancak çalınan düdük penaltıya nasip oldu. Oğuzhan, rahat bir pozisyonda, yerden seken topu, ayağının içiyle önüne almaya çalışırken başaramadı, eline çarptırdı. Hakem de hemen penaltı noktasını gösterdi.
İkinci yarı her iki takım da defansı düşünmedi. Akıllarında gol atmak vardı. Deplasmanda oynamasına rağmen, yenik durumda olmamasına rağmen, defansı 2. plana itti Balıkesir ve rakibine kontra ataklardan pozisyon verdi. Güzel futbol yoktu ama bol bol pozisyon vardı. Bu pozisyonlar bazen cömertçe harcandı bazen de kaleciler başarılı oldu.
Burak 2. yarıda tekrar sahneye çıktı. İlk yarı atmıştı, bu seferde, defans arkasına, Abdulkadir'in önüne topu çok iyi bıraktı, 3 puanı kazandırdı. Burak, Balıkesirspor'a ilaç oldu.

Göz Göz - Tarzan el ele

Ligin 2. yarısında düşüş yaşayan Göztepe mi, yükselişe geçen Manisa mı? Biri en yükseklerde, diğeri en aşağılarda... Göztepe ev sahibi, Manisa konuk takım. Göztepe'ye 3 puan şart, Manisa'ya ise mağlup olmamak... Bu ligde hiç bir maçın garantisi yok. Bu da bu karşılaşmayı daha heyecanlı hale getiren etkenlerin en başında geliyor. Müsabaka, taraftarların çağrısıyla el ele başladı. İlk dakikalarda yüklenen Manisa idi. Kısa sürdü, maça denge geldi. Sahada mücadele çoktu, pozisyon neredeyse yoktu. Ceza alanına da girildi, burada tıkanıldı, gerisi gelmedi. Gollük pozisyonlar yakalanamadı.
Göztepe bir kaç hata yaptı, Manisalı oyuncular uygun pozisyonları değerlendiremediler. Manisa bir hata yaptı, Jahovic affetmedi, bu tek golle maçın skoru belirlendi.
Reklam panoları beni hep tedirgin etmiştir. Bazı sahalarda panolar oyun alanına çok yakın konuyor. Süratli gelen bir oyuncu varsa, yavaşlama imkânı olmuyor. Maçın 23. dakikasındaki pozisyonda da Manisalı oyuncu panoya çarptı, neyse ki ucuz atlattı. Buna bir çare bulunmalı, yeni statlar da buna göre yapılmalı.

Bu takım Akhisar mı?

Geçen haftaki Beşiktaş yenilgisinden hemen sonra Tolunay Kafkas, rakibi Antalyaspor'u düşünmeye, analiz etmeye başlamıştı. Onun için mutlak galip gelinmesi gereken bir maç idi.
Müsabaka başladığında gördük ki, temassız futbol oynayan Akhisar gitmiş, koşan, savaşan bir Akhisar gelmişti. Çaresiz kalınmamış, çare bulunmuştu. O çare, savaşmaktı. 6 haftadır mağlubiyet yüzü görmeyen, küme düşme hattından çıkıp, şampiyonluğu bile düşünecek konuma gelen Antalyaspor'a, tam saha pres yaptı, ileride bastı, neredeyse top oynatmadı.
Bu azim takımda birçok şeyi değiştirdi. Öncelikle bu sezon ilk defa 2'nin üzerinde gol attı ligde. Hep birlikte hücum edildi, gol atma tek bir oyuncunun sırtına yüklenmedi, çok iyi rakip eksiltildi, çok iyi paslaşmalar yapıldı. Gollerde orta sahanın da imzası oldu, bu da takım oyununu ve de farkı getirdi. Her ne kadar Akhisar fırtınası yaşanmış olsa da, koşu mesafelerine baktığımızda, hiç iç açıcı bir tablo ortaya çıkmıyor. Akhisar'ın koşu mesafesi sadece ve sadece 105,97 km. Peki bu kadar az koşarak, nasıl üstün oynadı, 3 gol attı? Cevap basit. Rakibi Akhisar'dan daha da vahim durumda: 102,37 km.
Bu hafta için her şey güllük gülistanlık. Gelecek için ise, çok daha fazla koşan bir rakibe karşı, bu oyunu oynaması zor. Çok koşarak da savaşmayı öğrenmeli.  

Yenildi ama ümit de verdi

Altınordu, zorlu Evkur Yeni Malatya deplasmanındaydı. Şampiyonluğa inanmış bir rakip. Maçlarını İstanbul'da oynasa da oldukça seyirci çekebiliyor tribüne. Malatya istekli başladı, Altınordu çok iyi savundu. Bir çok Süper Lig takımı bile böylesine bir defans yapamıyor. Hiç boşta oyuncu bırakmadı. Kanatlardan adam kaçırsa da, pas verilebilecek tüm oyuncuları iyi marke etti.
Hücum olarak da net pozisyonlar yakaladı, golü bulamadı. Onlardan biri gol olsa, gidişat değişecekti. Çünkü zaman geçtikçe Altınordu'nun özgüveni arttı, yenebileceğine inandı, defansiflik, ofansifliğe kaymaya başladı. Bir gol bulup, öne geçmekti amaçları.
2. yarıda ofansifliğin ağır basmasından olsa gerek, üst üste 2 hata yapıldı, 2.'si gol oldu. Artık daha çok ofansif olup, gol bulma derdine düşülecekti. Bu da defansın gücünü iyice düşürdü. İlk yarıdaki defanstaki başarı, yok olup gitti. Malatya, tehlikeler yaratmaya başladı, 2. golü bulup, fişi çekti.
Bu skora rağmen, rakibinin gücünü de dikkate alarak, Altınordu için iyi bir sınav oldu. Ligin devre arasında birçok oyuncu gönderilip, yeni oyuncular alındığında kötü günler yaşamış, küme düşme hattına yaklaşılmıştı. Taşlar yavaş yavaş yerine oturmaya başladı, puanlar geldi. Puansız kapansa da bu hafta, ilk 6 hala çok yakın.

Futbolun görünmeyen kahramanları

Beline takılan koca kamera. Görev, taç çizgisi boyunca, futbol müsabakasını kayda almak. Bir ileri bir geri, kah yürüyerek kah koşarak... İşi futbolculardan bile daha ağır, daha stresli. Bazen milyonlarca, bazen milyarlarca insanın evine taşıyorlar maçı. Bu zor görev bazen kazalara da neden oluyor. Beşiktaş'ın Avrupa Kupası'nda, Vodafone Arena'daki maçında 19. dakika oynanırken kameraman yere düştü. Saha kenarındaki görevliler, hemen müdahale edip, yerden kaldırdılar. Eminim ki orada kendisini değil, kamerasının başına bir şeyler gelip gelmediğini düşünmüştür.

Kahreden son

Maçta son 5 saniye ve faul atışı kullanıyor. 2. ve son atış. Fark 1. Atar mısın yoksa bilerek kaçırır mısın? Karşıyaka attı, 2 sayı öne geçmiş oldu. Rakip Fenerbahçe de mola aldı, oyuna orta alandan başlama hakkını kazanmış oldu. Saniye de değil, saliseler kala Karşıyakalı Muhammed eski Karşıyakalı Muhammed'in üçlüğünü engellemek için sıçrıyor. Üzerine doğru geldiğini gören önceki adıyla Boby Dixon, kurnazca temasa izin verip, faul alıyor; 3 atış kazanıyor.
Dixon kolay kolay kaçıran biri değil. İlk ikisini atıyor, beraberlik geliyor. 3.'yü atsa Fenerbahçe kazanacak. Atamıyor ya da atmıyor. Kendisine hiç yakışmayacak bir şekilde potaya gönderiyor, kısa kalıyor, çemberin ucuna çarpıp, geri dönüyor. Karşılaşma uzatmalara gidiyor... Büyük ihtimalle onu yıldızlaştıran eski takımına karşı duyguları ağır bastı.