Geçen yılın sonunda, bir mağazada, bir tişört karşıma çıktı.
Üstünde "Ben mükemmel değilim, ben kendinim (İngilizce olarak, "I am not perfect, I am original")" yazıyordu.
Tek bir cümle, ne kadar da derin bir hayata bakışı taşıyordu... Hemen aldım!
İşte bu hafta, "Enigma" filmini izlerken, şans eseri üzerimde olan o tişörte baktım ve gülümsedim...

Her nedense bu hayatta kabul edilen standart bir "normal" insan tanımı var; hepimizden "olmamız beklenen"...
Oysa sıklıkla bu tanımın dışına geçebiliyoruz.
Kendimize has, farklı özelliklerimiz, farklı bir kişiliğimiz olabiliyor.
Bazen, kimseye zarar vermeden ve kimseye hiçbir kötülük düşünmeden, çevremize karşı duyarlı ve saygılı bir şekilde, kendi içimizdeki bu farklılıklarımız ile kendimizi bu hayatta var etmek istesek de, çok zor ya da çok az olarak başkalarınca anlaşılabiliyor, kabul görebiliyoruz.  Hatta bazen "farklılıklarımız" başkaları için "normalin dışında", adeta bir kusur gibi durabiliyor.

Bunun, Enigma filminde olduğu gibi, bir de bir "dahi" için söz konusu olduğunu düşünün.
Bir "dahi"nin kendi olduğu sürece bu dünyaya ne buluşlar, ne çözümler, ne gelişmeler katabileceğini...
 Alışılmışın dışındaki davranışları, ilgileri, yaşam tarzı yüzünden, dışlanmadığı, kabul gördüğü, kendi olma yolunu bulabildiği bir dünyada...
Yargılanmadan değerinin bilinebildiği bir dünyada...


Enigma The İmitation Game

Enigma, "dahi" bir matematikçi, şifre çözümleyici (İngilizce "cryptanalyst") olan Alan Turing'i anlatıyor.
Alan bir "dahi"! 
Çocukluğundan başlayarak, farklı davranışları, ilgileri, O'nu yalnızlığa ve hor görülmeye itiyor. "Farklı" olması dışlanmasını da doğuruyor.
Çocukken, okulda, O'nu anlayan, O'na sevgi ve ilgi ile yaklaşan, O'ndaki ışığı ve yeteneği gören tek bir arkadaşı ve dostu var; "Christopher".
Alan'ı "şifreleme" (İngilizce "cryptography") ile tanıştıran da, yine Christopher oluyor.
Bir gün okulun bahçesinde Alan, Christopher'a ne okuğunu soruyor. Christopher da elinde tuttuğu kitabı göstererek "şifreleme" ile ilgili okuduğunu söylüyor. Alan, "Gizli Mesajlar gibi" diyor... Christopher'da Alan'ı şöyle cevaplıyor;  " Gizli değil. Bu işte en harika tarafı! Herkesin gördüğü, ama "anahtarı" olmadan kimsenin ne anlama geldiğini bilemediği". O zaman Alan, "Bu "konuşmak"dan nasıl farklı?" diyor...  "Konuşmak?" diye soruyor Christopher o zaman Alan'a. Alan bu defa yanıtlıyor ve "İnsanlar birbiri ile konuşurken, birbirlerine gerçekten demek istediklerini hiçbir zaman söylemezler. Başka bir şey söylerler ve bizden gerçekten ne söylemek istediklerini bilmemizi beklerler..." gibi bir şey söylüyor... İşte filmde beni en etkileyen, not almaya çalıştığım dialoglardan biri ve dahice bir tespit!


Bir Makineye Karşı Başka Bir Makine

Alan, İkinci Dünya Savaşı'nda Almanya'nın kırılamaz tabir edilen Enigma makinesinin şifrelerini kırmak için özel olarak oluşturulan bir ekipte yer alıyor.
Orada her şeyi ile kendini ortaya koyarak, Enigma makinesinin ekipte yer alan insanlar tarafından değil, yine üzerinde çalışıp üretmeye çalıştığı bir "makine" tarafından çözülebileceğini savunuyor. "Bir makineyi" diyor; "Ancak başka bir makine yenebilir!... Bir insan değil!"... Karşılaştığı her zorluğa, her engele karşı "inandığını" savunuyor ve önüne çıkan her engeli devirmeye çalışıyor.
Diğer bir yandan, ekip çalışması içinde hep kendi başına kalması, diğer ekip arkadaşları ilişki kuramaması... Kendi içine kapanık, yer yer kaba ve aslında sert kaçan davranışları ile sevilmemesi... Ekipteki bu durumunun, ekibine yeni aldığı Joan isimli bir kadın ile yakınlaşması sonucunda uğradığı değişiklikler... Joan'ın yıllar sonra O'nu anlayan nadir insanlardan biri olması... Olduğumuz gibi kabul edilme ile gelen ilgi ve sevginin, bizde ve hayatımızda yarattığı değişimi film güzel bir şekilde ortaya koyuyor.


Daha Güzel ve Tamamlanmış Bir Dünya!

Enigma filminde, bir "Dahi" var karşımızda.
O "Dahi"nin, hayat ve insanlık için yaptıklarının altı çiziliyor.
İnsanlık adına yaptığı tüm o gelişmelere, buluşlara rağmen, tüm garip gelebilen davranışları, hayat tarzı, özellikleri ile, "normal" olarak görülmediği için, nasıl "dışlanabildiğinin", "yargılanabildiğinin" altı çiziliyor.
Her birimiz, bu hayatta, çok değerli, ayrı birer, "renk", "anlam", "ses"ken... Neden "fabrikasyon" hesabı, tek bir formattan çıkmamız gerekircesine bizi biz yapan "özelliklerimiz", "farklılıklarımızdan" dolayı yargılanıyoruz?
O bize özel, bizi yansıtan "farklılıklarımız", bir "standarda", "normale" döndürülmeye çalışılıyor?
Farklılıklar, neden bu kadar göze batıyor, rahatsızlık veriyor, silinip, "normalleştirilmeye" çalışılıyor?
Oysa, biz, çevremize, insanlara, bu güzel evrene karşı duyarlı ve saygılı bir şekilde, sadece kendimizi "olduğumuz gibi" var etmeye çalışıyorken...
Enigma'da, film boyunca, bir çok farklı kişiden duyacağınız üzere, "Bazen hiçbir şeyi akıl edemeyeceği sanılan insanlar, hiç kimsenin akıl edemeyeceği şeyleri yaparlar!"

DAVETLİSİNİZ!