20 Nisan 1924'de 1. Öğretmenler Kongresi'nde Atatürk şöyle der: Yeni kuşaklar sizin eseriniz olacaktır. Cumhuriyet; düşünce, bilim, fen ve beden bakımından güçlü koruyucular ister. Erkek ve kız çocuklarımızın tüm öğrenim düzeylerindeki öğretim ve eğitimlerinin pratik olması önemlidir. Bu ülkenin evlatları her öğrenim derecesinde ekonomik yaşamda, yapıcı, etkin ve başarılı olacak şekilde donatılmalıdırlar. Gözdağına dayanan ahlak bir erdem olmadığı gibi güvenilir de değildir. Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür kuşaklar ister. Bu sözler, Cumhuriyet yönetiminin ülkenin geleceğini doğru ve çağdaş bir eğitim politikasında gördüğünün göstergesiydi.
Gazeteci yazar Yunus Nadi, Cumhuriyet Gazetesi'nde 28 Haziran 1926 yılında yayınlanan yazısında eğitim konusuna çok gerçekçi ve somut öneriler sunmuştur: "Köy okulunun 3-4 dönümlük bir tarlası olmalıydı. Öğretmene ailesiyle oturacağı bir öğretmen evi verilerek onun bu arazide öğrencileriyle birlikte tarım, arıcılık, meyvecilik, hayvancılık yapması sağlanmalıydı. Köy okulunda bu işler için gerekli basit araç ve gereçler bulunmalıydı. Öğretmen kolay sağlık yöntemlerini bilerek köylüye bu konularda yardımcı olmalıydı. Bir öğretmen birkaç yüz dönümlük arazisi olan, diğer bilgilerle birlikte tarım bilgilerinin de verildiği öğretmen okullarında yetiştirilmeliydi."
24 Mart 1935 tarihli Kurun Gazetesi'nde Dr. Halil Fikret Kanad o günkü öğretmen okullarını eleştiriyor, öğretmenlerin hazır yiyici ve seyirci olarak yetiştiğini, kentlerin kötü ve bozuk taraflarına kolayca alıştıklarını ve bu sistem içersinde yalnızca oda adamı, eleştirici, seyirci, hoşnutsuz kişiler yetişeceğini yazıyordu. İlerleme ve hızlı gelişme, köylünün kımıldaması, yaşam düzeyinin yükseltilmesi ile sağlanacaktı. Yeni öğretmen okulunda geniş tarım alanları olmalı, okullar kentlerde değil köylerin kenarında kurulmalı, buralara köy çocukları alınmalıydı. Onlara, pratik tarım, el zanaatları ve sağlık bilgileri verilmeli, teorik değil, pratik bir öğretim yapılmalıydı. Dersler az ve öz olmalıydı. Mutlaka bu okulların yanında öğretmenin evi de olmalıydı. 
Dünyanın birçok eğitim kurumlarında araştırmalara konu olmuş, pedagoji kitaplarına girmiş, Türk eğitimcilerinin buluşu Köy Enstitüleri bu düşünce sistematiği ile kurulmuştur. Köy Enstitüleri sistemi, bu topraklarda yetişmiş, yurtsever eğitimcilerin; Türk devriminin gerekleri ve ülke gerçekleri ile çağdaş eğitim bilimlerinin sentezinden yarattıkları özgün, ulusal bir modeldir. Köy Enstitüleri, yüzyıllarca ezilmiş, horlanmış, aşağılanmış köy insanının bilimin yol göstericiliğinde yazgısını değiştirme mücadelesinin simgesidir. Öğrencilikle emekçiliği birleştiren, kendisi üreten, yardımlaşmayı öğreten, onlara mutluluk duyacakları koşulları sağlayan ve sonuçta da kendileri olmasını sağlayan yaşam alanlarıydı.
Bu proje, Türk yeteneğine eğitim ve öğretimde fırsat eşitliği sağlanması içindi. Tepeden aşağıya, yani aydından cahil köylüye yapılacak öğüt ve öğretimin yeterli olmadığını, köyün kendi bireylerinin köylüyü düşünsel bakımdan harekete geçirecek, ona bilimde sanatta öncülük edecek duruma gelmesiyle gerçekleşebileceğini, özetle yüzyıllardan beri köyü örten karanlığın, yine köyden alınan ışığın çoğalmasıyla yok edilebileceği ilkesiyle hazırlanmıştır.
Köy Enstitüsü projesi İsmail Hakkı Tonguç'a aitti. Bu projeyi hazırlarken çocukların gerçek nesnelerle yapılan etkinliklerle daha aktif biçimde öğrenecekleri esasına dayanan Çocuklar Köyü projesi ile modern eğitimin öncüsü olan İsviçreli Pestalozzi'den, zihin ile birlikte elin gelişmesini savunan, ezberci eğitimi reddeden ünlü iş okulu kuramının yaratıcısı Alman Kerschensteiner'den, Atatürk'ün davetiyle ülkemize gelen ve eğitim konusunda incelemelerde bulunan ve konuda rapor sunan Amerikalı filozof ve de pedagog John Dewey'den, Yunus Nadi ve Fikred Kanad'ın yazılarından etkilenmiştir.
Köy Enstitülerinde öğretmenden başka köye yararlı diğer meslek erbabı da yetiştirilecekti. Bunlardan sadece sağlık memurluğu kolu açılabilmiştir. Köy Enstitülerinin diğer önemli hedeflerinden biri, kendi öğretmen ve yönetici kadrosunu oluşturmaktı. Köy Enstitüleri öğretmen kadrosunun çok önemli bir bileşeni ise usta öğreticilerdi. Köy Enstitülerinde bilhassa mahalli sanatlara çok önem verilmiştir. Örnek olarak, değirmen taşçılığı, urgancılık, dokumacılık, tuğlacılık, taşçılık, duvarcılık, dülgercilik, balıkçılık, saz örmeciliği, nalbantçılık, arıcılık, araba tamirciliği ve saraççılık. Usta öğreticiler gösterilen yerlerde çalışarak iş görürler, eğitim programına göre yanlarına verilen öğrencileri yetiştirirlerdi. Usta öğreticiler arasında Aşık Veysel, Ali İzzet Özkan gibi tanınmış halk ozanları, Hasan Çakı Efe gibi halk oyunları öğreticisi, yapıcılık, elektrikçilik ve motorculuk konularında 3 Macar usta büyük hizmetler vermiştir.
5 yıllık eğitimini tamamlayıp mezun olanlar sadece diploma alıp tayin oldukları köye öğretmen olarak gitmeyip, yanlarına seçme kitaplardan oluşan ücretsiz bir kitaplık, eşyayı ölçmeye, işaretlemeye, aletleri bilemeye, boyamaya yarayan araç ve gereçler ve branşlarına göre demircilik, yapıcılık, marangozluk, biçki dikiş aletleri ve gerekli malzemeler verilmekteydi.
Birer bölge kuruluşu olan enstitülerin sayısı 1944'e kadar 20'ye çıkarıldı. Köy Enstitülerinin açılması planlanan sayısı 24 olup bu sayıya ulaşılamamıştır. Bunun sebebi 1946 yılında siyasi dengelerin parlamentoda değişmesidir. 1930'lu yılların sonunda Köy Enstitüleri ile köyü canlandırmaya, köy insanını aydınlatmaya yönelik büyük bir deney 1946 yılı seçimleri akabinde adım adım özgün yapısından uzaklaştırılmıştır. 1951-52 öğretim yılı sonuna kadar, 1398 kız ve 15943'ü erkek olmak üzere toplam 17341 öğretmen yetişmiştir ve 1954 yılında ise kapatılmıştır.
Osmanlının toprağa dayalı ekonomik yapısından dolayı, toprak ağaları baskısı altında yaşayan halk, Mustafa Kemal'in önderliğinde demokrasi ve cumhuriyete kavuşmuştu. Kazanılan Kurtuluş Savaşı'ndan daha büyük bir savaş genç Cumhuriyet'i bekliyordu. Bu, Cumhuriyet'in ayakta kalabilmesi, uygar toplumlar seviyesine çıkabilmesi, kuldan birey olma bilincine ulaşabilmesi için, verilecek olan aydınlanmadır. Köy Enstitüleri, bir aydınlanma harekatıydı.
Bugün de hala bilimsellikten ayrılıp siyasetin bir parçası olan eğitim sistemimiz dümeni tutmayan bir gemi gibi bir sağa bir sola gitmekte savrulmaktadır. Öğretmenler gününüz kutlu olsun!