Cumhuriyetin ilk yıllarında okuma yazma bilenlerin oranı yüzde beşlerle ifade ediliyor. Nüfusun yüzde sekseni köylerde yaşıyor. Savaşın yaralarını sarmaya çalışan, genç ve eğitimli nüfusunun tamamına yakınını savaşta kaybetmiş halkı yeniden ayağa kaldıracak, eğitim düzeyini yükseltecek, onlara ön ayak olacak eğitim neferlerine ihtiyaç var. Eğitim ve kalkınmanın köyden başlayacağı inancında olan Cumhuriyeti kuran kadrolar, daha sonra dünyada araştırma konusu olacak, Anadolu'nun bozkırlarını yeşertecek, kalkınmayı en temelden gerçekleştirecek, örnek bir eğitim projesini hayata geçirirler. Bu proje, memleketin en ücra köyüne bile öğretmen göndermek için kurulan aydınlanmayı, Mustafa Kemal Atatürk'ün de dediği gibi, milletin efendisi olan köylülerden başlatmak için kurulan Köy Enstitüleri'dir.

17 Nisan 1940 yılında hayata geçirilen Köy Enstitüleri projesini dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç birlikte yönetti. Enstitüde derslerin yüzde ellisi teorik, geri kalan kısmı ise uygulamalı olarak veriliyordu. Her enstitünün kendisine ait tarlaları, bağları, arı kovanları, besi hayvanları, atölyeleri vardı. 1940-1946 yılları arasında Köy Enstitüleri'nce 15 bin dönüm tarla tarıma elverişli hale getirilmiş ve üretim yapılmıştı. Enstitülerde bin 308 kadın ve 15 bin 943'ü erkek olmak üzere toplam 17 bin 251 köy öğretmeni, binlerce sağlık memuru ve ebe yetiştirildi. Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Mehmet Başaran, Pakize Türkoğlu gibi önde gelen yazarlar ve düşünürler bu okullarda yetişmişlerdir.

Köy Enstitüleri'nden yetişen öğretmenler yalnızca okuma yazma öğretmiyordu. Burada eğitim alan gençler, tekrar köylerine döndüklerinde köyde her şeyi bilen adam oluyorlardı. En az bir müzik aleti çalıyorlar; marangozluktan, inşaattan, tarımdan, edebiyattan, bilimden, bölgesine göre denizcilikten, seracılıktan, kümesçilikten, meracılıktan anlıyorlardı. Enstitüde öğrendiklerini köylerindeki okulda öğretiyorlar ellerindeki aydınlanma meşalesi ile yeni meşaleler tutuşturuyorlar, onların tutuşturduğu meşalelerin sahipleri de bir başka meşaleyi tutuşturarak aydınlanmanın toplumun en uç noktasına kadar uzanmasını sağlıyorlardı.

Enstitü binaları İzmir/Kızılçullu, Aydın/Ortaklar, Ankara/ Hasanoğlan gibi Anadolu'nun 21 ayrı şehrinde bizzat öğrenciler ve öğretmenler tarafından inşa edildi. Kendi atölyelerini kurdular, kendi ürünlerini kendileri yetiştirdiler. Kendi içinde bir bütün oluşturan enstitülerde bütün kararlar haftanın belirli günlerinde öğretmen ve öğrencilerin katılımı ile alınıyordu. Çoğunluğu, projenin fikir sahibi Hasan Ali Yücel tarafından Türkçeye çevrilen dünya edebiyatının önemli eserleri okunuyor, üzerine düşünülüyor, tartışılıyordu. Düşünen, üreten bir eğitim yuvasıydı. Enstitülerin en ünlüsü Ankara'da kurulan Hasanoğlan Köy Enstitüsü idi. Ankara'ya yakın olduğu için sürekli misafirleri oluyordu. Hasanoğlan'ı Sabahattin Ali gibi ünlü yazarlar ziyaret etmişti, Aşık Veysel enstitüleri dolaşarak öğrencilere bağlama dersi bile vermişti.

Ama gelin görün ki hiçbir başarının cezasız kalmadığı ülkemizde bu eğitim yuvaları Demokrat Parti iktidarı tarafından 'Komünist yetiştiriliyor' gerekçesi ile 1954 yılında kapatıldı. Celal Bayar, Adnan Menderes gibi toprak ağaları, köylüyü bilinçlendiren bu projeye ta başından beri karşıydılar. Çünkü burada yetişen gençler, toprak ağalarına baş kaldırıyor, bilime önem veriyorlar, düzeni sorguluyorlar ve kendi topraklarını kendileri ekip biçmek istediklerini yüksek sesle söylemeye başlıyorlardı. Bu durumdan korkan dönemin Eskişehir milletvekili ve büyük toprak ağası Abidin Fotuoğlu, henüz mezun dahi olmayan enstitülüler için, 'Bunlar yetişince bizim kafamızı keserler' demişti. Onlar yetişti. Ne kafa kestiler ne de o düşünceleri taşıdılar. Onların çabası sadece aydınlık bir Türkiye yaratmak idi, olmadı.

Açık kaldığı 14 yılda 17 bin öğretmen, binlerce ebe ve sağlık memurunun yetiştirildiği Türkiye tarihinde gerçekleştirilmiş en kusursuz, en umut verici, kuşkusuz en başarılı eğitim projesi olan Köy Enstitüleri bugün 75 yaşında. 17 Nisan 1940 yılında kurulan Enstitüler 1954'te Demokrat Parti iktidarı tarafından komünist faaliyetlerde bulunduğu gerekçesi ile kapatıldı. 59 yıldır hâlâ Köy Enstitüleri kadar ayakları yere basan, gerçekçi, toplumsal yapımıza uygun bir eğitim sistemi oluşturamadık. Eğitim sistemimiz birilerinin elinde anaokulu sınıfı öğrencilerinin oynadığı oyun hamuru gibi. Her gün yeni bir şekil veriliyor. Anadolu'nun bozkırlarını, diktikleri ağaçlarla yeşerten, dağıldıkları köylerde çocukların ufkunu açan köy enstitülüler yok artık. Onlar gibi düşünen öğretmenlerimiz var elbet ama sistemi şekillendirenlerin kafalarındaki bozkır hâlâ yeşermemiş. Onların, düşünen, sorgulayan bir toplum öngörüleri yok. Onlar hâlâ ilkokulda öğrenciler türban taksın mı, kız-erkek öğrenciler aynı sınıfta eğitim alsın mı, almasın mı onun derdindeler. Çünkü onlar kendi elleriyle diktikleri bir fidanın büyüyüp meyve vermesi nasıl bir duygudur bilmiyorlar. Böyle giderse hiç de bilmeyecekler...
Ünlü şair Orhan Veli, Sakarya Arifiye Köy Enstitüsü için şu şiiri kaleme almış:
"Arifiye!/ Şoför durdu, enstitü mektebi dedi./Süleyman Edip bey müdürün adı./ Bir yol da burada duralım; /Ellerinde nasır, yüzlerinde nur,/ yarına umutla yürüyenlere/bir selam uçuralım..."
Selam olsun!