Yedi yaşlarındaki Bill, sabah, uyanıyor.
Tuvalete gidiyor. 
Oradan, anne ve babasının odasına geçiyor.
Annesi Joanna odada yok.
Babası Ted tek başına elbisesi üstünde yatakta yatıyor.
Babasını uyandırıyor ve sorduğu ilk soru "Annem nerede?" oluyor.
Ted, saçları karmakarışık, doğru düzgün uyumamış duran bir yüz ile kalkıyor.
Bill, yeniden annesini nerede olduğunu soruyor. Annesinin kendisini okula götürmesi gerektiğini hatırlatıyor.
Ted, annesinin, kendisinin Bill'i okula götürmesini söylediğini belirtiyor ve annesinin nerede olduğunu açıklıyor.
Bill'in okulda, arkadaşları ile arasında tartışma olunca bazen tek başına kalmak isteyebileceği gibi, anne ve baba arasında da  bir tartışma olduğunda, bazen onların da bir süre tek başına kalmak isteyebileceklerini, annesinin de bu durumda olduğunu söylüyor. Sonra da, "Hadi gel şimdi güzel bir kahvaltı hazırlayalım." diyor.
Ted ile Bill mutfağa geçiyor ve yumurtalı Fransız Tostu hazırlamaya başlıyorlar.
Ted Fransız Tostunun nasıl yapıldığını bilmiyor ya da çoktan unutmuş bile.
Bill ona tüyolar veriyor.
Ted kabukları ile yumurtaları kırıyor. Bir yandan kahve yapmaya da koyuluyor... Neredeyse tüm kahveyi kullanarak. Bill O'nu, "çok koyuyorsun", diye uyarıyor.  Ted, "ben koyu seviyorum." diye cevaplıyor.
Ted, Bill'i de hazırlığa katarak, "hadi yumurtaları sen çırp", "bak en meşhur aşçılar hep erkektir", gibi şeyler söyleyerek, neşeli bir ortam yaratmaya çalışsa da, olmuyor...
Yumurtaları kırdığı kap küçük geliyor, ekmekleri bölmek zorunda kalıyor. Sonra tostlar yanmaya başlıyor. Tam tostları kurtarayım derken tavayı yere düşürüyor ve sonunda sinirden bağırmaya başlıyor.
Ted, sabah yaşadıkları bu kahvaltı seansından sonra da, kaçıncı sınıfa gittiğini bile bilmediği oğlunu, elleri yapış yapış bir şekilde, okuluna bırakıyor.


Kramer Kramer'e Karşı

Bazı filmlerde hüzünlenebilirsiniz.
Ama, ne kadar yer yer hüzünlenseniz, gözleriniz, siz nasıl olduğunu bile anlayamadan, dolu dolu oluverse de, o filmin size öğreteceği çok şey vardır.
O yüzden o filmi izlemek çok değerlidir; hem de çok!
Kramer Kramer'e karşı da bu filmlerden biri.
Size öğreteceği çok şey var!
Ted Kramer, büyük bir reklam ajansında, önemli projelerde çalışmaktadır.  Kendini işine öylesine kaptırmıştır ki, bayağı bir süredir, evine, eşine, oğluna karşı ilgisiz kalmıştır.
Eşi Joanna uzun bir süredir çok mutsuzdur. Joanna çalışmamakta, evde oğluna bakmaktadır. Kocası ile gittikçe hiçbir şeyi paylaşamamakta ve kendisini çok yalnız, kaybolmuş, işe yaramaz hissetmektedir.
Bir akşam, Ted, işten, geç bir saatte, akşam yemeği ve oğlunun yatışından sonra, iş ile ilgili çok parlak başarı haberleri ile eve geldiğinde, Joanna'yı bavulu hazır bir şekilde kendisini terk etmek üzere bekler bulur.
Ted Joanna'yı engellemeye çalışır ve engelleyeceğini de düşünmektedir. Konuşur, özür diler, bavulunu hatta elinden alır. "Hayır" der Joanna, "Artık dayanamıyorum, gidiyorum". Bavulunu dahi almadan asansöre biner.
Kapı yavaşça kapanırken, "Ya Bill?" der Ted.
Joanna Bill'i Ted'le bırakmaktadır. Kendisinin artık Bill'e de iyi gelmediğini düşünmektedir. Joanna'nın Ted'e son sözü de artık Ted'i sevmediği olacaktır. 
Asansörün kapısı, Ted O'na bakarken, bu endişeli, hüzünlü, gözyaşları ile dolu yüzün üstüne kapanır.


Öğreniş, Yeniden Doğuş ve Kendini Buluş Cesaret İstiyor

Kramer Kramer Karşı'da, iki sahne, filmin sonuna doğru benzer bir şekilde yeniden geliyor.
Joanna evi terk ederken Joanna ile  Ted'in asansör sahnesi ile Joanna'nın evi terk etmesinden sonra Ted ile Bill'in sabah kahvaltısında Fransız Tostunu hazırladıkları sahne.
Bu sahnelerin filmin başındaki hallerinden filmin sonundaki hallerine olan değişim ise çok çarpıcı!
Film Joanna'nın evi terk edişinden sonra Joanna ve Ted de yaşanan değişimi çok güzel bir şekilde ortaya koyuyor.
Ted'in babalığı keşfedişi... Hayattaki tüm önceliklerinin yeniden sıraya girip dizilişi.
Joanna'nın kendini keşfedişi... Kendi içindeki muhteşem kadını ve anneyi buluşu. Kendi potansiyelini ve ışığını hayata geçirişi.
Filim başında ve sonunda tekrarlanan bu iki sahne Ted ve Joanna'nın büyük bir emek ile öğrenerek hayata geçirdikleri bu yeniden doğuşlarını çok güzel bir şekilde ortaya koyuyor.
Filmin sonunda yine Ted ve Bill'in yaptığı Fransız Tostu, filmin başında yaptıkları Fransız Tostundan çok farkl; filmin sonunda Ted bakarken asansörün kapısının kapandığı Joanna'nın, filmin başındaki Joanna'dan çok farklı olduğu gibi.

Yüzleşmek ve Zor Kararlar

Hayatta bazen çok zor kararlar alırız.
Çok cesaret isteyen kararlar.
Kendi mutsuzluğumuzu görüp de bu mutsuzluğa gözümüzü kapamama cesaretini gösterebildiğimiz kararlar.
Bir şey isyan eder artık içimizde.
Kendimizi, sevdiklerimizi, etrafımızı, bu evreni kandırmak, adeta hislerimizi dondurup, mutsuzluğumuza teslim olmak yerine, mutsuzluğumuzla ve kendimizle yüzleşmeyi seçeriz.
Bazen de bu tip yüzleşmelerimiz için bizi çok acıtabilecek kararlar almamız gerekir.
Filmde Joanna'nın çocuğuna bırakıp gitmesi gibi.
O an çok acı gözüken bu karar, kendimiz başta olmak üzere bu dünyayı kandırmaktan çok daha iyidir.
Bu dünya en çok "samimiyet" ister!  Var olmamız ve bir şeyleri var edebilmemiz için "samimi" olmamız şarttır.
Yaptığımız bir kaçış değildir.
Bu, bir yeniden doğuş için, kendimizi gerçek anlamda bulabilmemiz için, yer yer acı da olsa, acıtacak da olsa, yapmamız gereken bir yolculuktur.
Filmde Joanna'nın gidişi Ted'e de yeni bir yolculuğun kapısını açıyor.
Evet, bu yolculuğa Ted zorunlu olarak çıkıyor, kendi istemi dışında.
Burada Ted'in yaşadıklarında gösterdiği cesaret, istemeden de olsa çıktığı bu yolculukta, o yolculuğun hak ettiği emeği, zamanı ve sabrı gösterebilmesi oluyor.
Gerçek anlamda "babalık yapmayı" deneyimlemek için çok kalpten, çok samimi bir şekilde yaşıyor bu yolculuğu.
Tüm kalbi, sevgisi, varlığı ile o yolculuğun içinde Ted!

İyi Bir Anne, İyi Bir Baba Nasıl Olur?

Ted'in anne babalığı anlattığı bir sahne var filmde...
Ted'in bir babanın da bir anne kadar iyi bir "ebeveyn olabileceğini" anlattığı sahne.
Kadın erkek ayırımına girmeden.
"Nedir" diyor Ted,
"Nedir iyi annelik babalık?"
"İyi annelik babalık, tutarlılık ister, sabır ister, dinlemeyi bilmek ister, artık dinleyemeyecek noktaya geldiğinizde bile dinliyor gibi gözükmeyi bilmek ister, sevgi ister. (...) Bunları neden bir erkek de kadın kadar yapamasın" (...)
"Bill'in bir evi var. Yapabileceğim en iyi şekilde yaptım. Mükemmel değil. Ben mükemmel bir ebeyen değilim. Bazen O'nun küçük bir çocuk olduğunu unutuyorum ve sabır gösteremeyebiliyorum. Ama oradayım. Sabah uyanıyoruz. Kahvaltı ediyoruz. Benimle konuşuyor. Sonra okula gidiyoruz. Akşam beraber yemek yiyoruz, konuşuyoruz. Sonra O'na kitap okuyorum. Beraber bir hayat kurduk ve birbirimizi seviyoruz."


Bir Baba da bir Anne kadar İyi Bir Ebeyn Olur mu?

Ted'in aktarmaya çalıştığım bu konuşması, anne babalık üzerine gördüğüm en çarpıcı, en anlamlı konuşmalardan biri.
Bir erkeğin de, en az bir kadın kadar, iyi bir ebeyn olabileceği; ebeynliğin kadın erkek olmanın çok ötesinde, bir çocuğa yaklaşımınız ve tutumunuz ile ilgili olduğunu ortaya koyan.

Ayrılık, ölüm, bir şekilde çocukları ile tek başına kalan bir erkeğin, en az bir kadın kadar iyi bir ebeyn olabilecek duyarlılık, açıklık ve kapasitede olabileceğini gösteren.

Çocuğunuza doğru ebeynlik yolunda çıktığınız o yolculuğun sonunda artık bambaşka bir insana dönüşüşünüz, çocuğunuzla kazandığınız o harika donanım ve zenginlikler... Yaşadığınız duyguların, sevginin inanılmaz dönüştürücü gücü ile!

Babam ile bunu bire bir yaşadım.

Annem bana çok yakın bir anneydi. Beni benden iyi tanıyan, anlayan; bana sevmeyi; dünyaya koskocaman bakmayı; kimsenin farkına bile varmadan her gün önünden gelip geçtiği o binlerce güzelliği görebilmeyi öğreten annemi, on sekizimden on dokuzuma doğru yol alırken kaybettim.

O zamanlar, bana zaten yakın olan babamın, annemden sonra, adım adım, bana daha da yakınlaşacağını, çok özel olup da sadece annemle bir tek konuşabildiğim en mahrem konuları bile, en ince detayına kadar, en rahat, en içten şekilde babamla paylaşacağımı bilmiyordum.

Babamın, annemden sonra, yıllarca bize annemi de yaşatacağını.

Annemden sonra, babam da gittiğinde; işte o zaman annemi de bir kere daha kaybedeceğimi bilmiyordum.

İkisi de gittikten sonra da, Onlar buluştukları yerde, ben Onlardan uzakta yaşamayı öğreneceğim dünyada, yaşattıkları hayat deneyimlerini, Onlarla tanık olduğum hayatın mucizelerini, filmler aracılığı ile bu dünyayla paylaşacağımı bilmiyordum...


Davetlisiniz!

Çok sade, içten, düşündürücü ve bir o kadar da dönüştürücü bir filme davetlisiniz!