Gözünü sevdiğim Türk insanım. Saatlerce madende kalmış, ölümle burun buruna gelmiş ama kurtarıldığında ne bir kızgınlığı ve bir kırgınlığı var. Sedye ile ambulansa yüklenirken ayaklarını sedyeye koymak istemiyor. Ambulans görevlisi hanım, "Ayağınızı kaldırın lütfen. Sedyeye koyun" diye ısrar ediyor. O, "Çizmelerimi çıkartayım, sedye kirlenmesin" diyor. Bu nasıl bir naifliktir?
Enkazdan çıkan bir başka maden ustası, kendisine yeniden madene dönecek misiniz sorusu üzerine, "Kredi borcum var. Döneceğim" diyor. Madencilerin hiçbiri kızgın değil. Hiçbiri bağırıp, çağırmıyor. Belki de bu, her şeyi daha da acı bir hale sokuyor. Ekmek fırınları olan madeni koruyorlar. Hepimizin maskesi vardı diyorlar. Amirlerimiz bize patlama olunca haber verdi diyorlar.
Daha 200 maden işçisi yerin altında. Türkiye'nin kalbi Soma'da atıyor. 29 Nisan'da yani 15 gün önce ana muhalefet partisi CHP'nin milletvekilleri Soma'daki maden ocaklarındaki patlamaların araştırılması için komisyon kurulmasını istemişti. MHP ve BDP de bunu desteklemişti. Ama oylamaya geçildiğinde muhalefetin ısrarına rağmen, iktidar partisi AKP'nin reddetmesiyle komisyon kurulma talebi reddedildi.
Reddedilme sebebi şuydu: Bazı işler tehlikeliydi. Madencilikte bunlardan biriydi. Gerekli önlemler alınıyordu. Ondan sonra olacak olanlar Allah'ın işiydi. İyi de, neden o zaman bizdeki maden kazaları diğer ülkelere kıyasla 10 kat daha fazla.
Prof. Dr. Orhan Kural karbonmonoksit zehirlenmesi için tatlı bir ölüm demiş. Profesörü birçoğu hain ilan etti. Bir profesörün, ölen bunca canın arkasından tatlı bir ölüm tattılar sorun yok manasında konuştuğunu düşünmek makul mü sizce? Kural diyor ki, "Yanarak ölmek, aç ve susuzluktan ölmek acı çekerek ölmektir. Benim kast ettiğim karbonmonoksit zehirlenmesi acısız bir ölüm şeklidir". Belli ki, o kendince acılı aileleri bir nebze olsun rahatlatmak istedi. Ama yanlış anlaşıldı. Özür diledi. Kendini yeniden ifade etti. Ben onu anlıyorum. Bir kazada hayatını kaybedenin yakınları son anında yanında olana , "Acı çekti mi?" diye sorarlar. Kimse sevdiğinin acı çekerek öldüğünü düşünmek istemez. Uykusunda ölene hemen hemen herkes gıptayla bakar, kendisi ve sevdikleri için de aynısını diler.
Yaşadığımız büyük bir acı. Acı yaşarken insanın algıları hassaslaşıyor. Aman birbirimize düşman olmayalım. Sosyal medyada fotoğraf paylaşanı vatan haini, doğum günü olanı duyarsız ilan etmeyelim. Mutlu anlara katılmak, onaylamak, "like" lamak zorunda değiliz. Ama 9 ay bekledikten sonra bebeğini bugün kollarına alan bir anneyi mutluluğunu paylaştı diye eleştirmek de ne kadar doğru? Ya da olaydan haberdar olmayan bir çiftin ABD'deki düğün fotoğraflarını paylaşmasını kınamak?
Bu acı dolu anlarda birbirimize düşman olmaktansa, bir kez olsun birlik olmayı denesek nasıl olur?