Lütfü Dağtaş-Gazi'nin, pek çok dallarda faaliyet gösteren Karşıyaka Spor Kulübü'nü ilk ziyareti 13 Ekim 1925 günü olur. Sahile çok yakın olan kulübü onurlandırması sırasında, şeref defterine el yazısıyla şunları yazar:
Karşıyaka Kulübü'nde karşı karşıya bulunduğum gençlik, iftihara çok şayandır. Bu gençlikte istikbalin kuvveti ve saadeti ne bariz görülmektedir.
Yine Gazi'nin, 24 Haziran 1926 günü yaptığı Karşıyaka'yı ikinci ziyareti sırasında deftere şu satırları aynı şekilde el yazısıyla yazdığını görmekteyiz:
Bu defaki ziyaretime, geçen aylarda maruf mesaj ve himmetin kıymetli asarını gördüm. Teşekkür ve tebrik ederim.
Kulüp bugün de, diğer spor dallarının dışında özellikle yelken sporuyla Körfez'i renklendirmekte, şenlendirmektedir.

Gazi Kemal Atatürk'ün kentimizin diğer kulübü Altay Spor Kulübü'nü ziyareti ise, 14 Ekim 1925 günü olmuştur. Gazi Paşa, o gün, kulübün Kordon'da bulunan Türk Ocağı binasındaki lokalini ziyaret etmiş, vitrinde 9 Eylül Kupası'nı görünce, 'Aferin, çocuklar kupa da kazanmışlar!' dedikten sonra, şeref defterine şu satırları yazmıştır:
Altay Spor Kulübü'nde tanıdığım gençlik, iftihara şayandır. Bu gençlik muvacehesinde istikbalin kuvveti ve saadeti en bariz görülmektedir.
Ülke içinde pek çok şampiyonluğu kazanmanın dışında UEFA Kupası'nda yarı finale yükselen ilk Türk takımı olma unvanına sahip Göztepe de, Körfez kıyısında kurulu diğer bir kulübümüz olup, Karşıyaka gibi ayrıca yelken dalında da faaliyet göstermektedir.

Mustafa Kemal Atatürk'ün, Körfez'in tadını iyi çıkardığına ilişkin bir anıyı da Nail Moralı'nın, 'Mütarekede İzmir' adlı anı kitabında okuruz. Moralı, anıyı, 'Türk Hanımlarımızla İlk Balo' ara başlığı altında şöyle aktarır:
"Atatürk, medeni dünyaya bakış penceresini de İzmir'den açtı. İhsan Paşanın, Karantina'daki Vali Konağı'nda Mustafa Kemal bir balo tertip ettirdi. Bu baloya yalnız Türk hanımları, kavalyeleriyle gelecekti. Baloya, davetli olarak ben de eşimle gittik.

Mustafa Kemal Paşa, konağa saat 22'ye doğru geldi. Hanımlara eliyle şampanya ikram etti. İlk dansı ev sahibi Vali İhsan Paşanın hanımı ile açtı.
Hanımları dansa kaldırıyor, dans bilmeyenleri de dansa davet ediyor, 'Siz bana tabi olun, cesaretli olun' diyordu. Şık, güzel Kahraman, bir Hohenzolern  prensi zarafeti ile geceye sihirli bir renk, hava veriyordu.

Paşa, Selim Sırrı Beye, İhsan Paşanın hanımı ile karşılıklı zeybek oynamasını emretti. Selim Sırrı Bey, o zamanlar ölçülü adımlarla oynanan bir zeybek icat etmişti. Muvaffak bir oyundu bu. Arkadaşlar, zeybek merakımı Paşaya söylediler. Emrettiler, ben de zeybeğimi oynadım. Bitirince Paşa, Selim Sırrı'ya, 'Bu çocuğun da candan bir zeybek oynayışı var' diye beni taltif etmişti."

Gazi'nin dışında yine Kordon, dolayısıyla Körfez ile bağlantılı olarak ilk aklıma gelen adlardan birisi Halikarnas Balıkçısı'dır. Asıl adı Cevat Şakir Kabaağaçlı olan değerli insanımızı ilk ve son görüşüm, 1973 Ekim ayında, hasta yatağında iken beni yine de herkesçe bilinen o gür 'merhaba'sı ile karşıladığı Hatay semtindeki evinde olmuştur. Gazeteciliğimin ilk yıllarıydı. Demokrat İzmir'deydim. Ayrılırken elini öptüğümü bugün bile anımsıyorum. Hep anlatırlar; Balıkçı, Kemeraltı Çarşısı'na indiğinde, elindeki filesini, girişteki Vilayet Binası'nın hemen yanında bulunan ulu çınarın dallarından birine asarmış. O fileyi asma anı ile Kemeraltı Çarşısı'nı dolaşmasını, çıkışta filesini daldan almasını hem merak eder hem de hayalimde canlandırırım. Olasılıkla Saat Kulesi'nin de yanına değin gelmiş, saatin kaç olduğuna kim bilir kaç kez bakmış, hatta o zamanlar daha yakın olan Konak İskelesi'nden vapura defalarca binmiştir. Ya da Necati Cumalı? 'Sunu' başlıklı şiirindeki, 'Küçüğüm, sen şimdi on sekizindesin/Güzelliğin gün günden dillere destan/Hatırımda her biri seninle canlanan/İzmir'in günlerinde gecelerindesin/ (...) Aşkı şehirler yaratır, şehirler yaşatır diyorum/Gün gelir aşklarıyle anılır şehirler anılırsa/Niyetim sevdalı sözler etmek de olmasa/İzmir için ne yazarsam sana sunuyorum' dizelerinin yazarı Urlalı Necati Cumalı'nın da Kordon'u sıklıkla adımladığından asla şüphem yok. İzmirli bestecilerimizden Necip Mirkelamoğlu da, 'Mesela saat onda, buluşalım Kordon'da' diye şarkı bestelediğine göre hiç şüphesiz Kordon'un müdavimlerinden birisiydi.

Bu arada, kentin ortasından geçen Konak ile Alsancak arasını birbirine bağlayan bulvara adı verilmiş olan, babadan nüktedan hiciv ustası Şair Eşref de aklıma gelmiyor değil, geliyor elbet. Kırkağaç Gelenbe'de (d.1842 veya 1847 ya da 1853-ö.1910 veya 1912) dünyaya gelen, kaymakamlık dışında Curcuna mizah dergisi ile İzmir'de Edeb Yahu mizah dergilerinde yazan (Gördes kaymakamıyken gördüğü yolsuzlukları şiirleriyle hicvetmesi üzerine gizli cemiyet kurduğu savıyla bir yıl hapse mahkum olmuş, cezasının ardından İzmir'de gözetim altında tutulmuş, 1903'te bir jurnalle hapse düşme kaygısıyla Mısır'a kaçmış, 2. Meşrutiyet'in ardından yurda dönmüştür) Şair Eşref de elbet İzmir günlerinde Körfez'in o yıllarki mavi yeşil huzur dolu güzelliğinin tadını pekala çıkarmıştır.   

Ünlü İzmirli Bestekar Rakım Elkutlu'nun da Kordon'un tadını çıkaranlardan olduğunu düşünüyorum. Sözlerini Rıfat Moralı'nın yazdığı, dilimizden düşürmediğimiz 'Mümkün mü unutmak güzelim neydi o akşam?/Rüya gibi, hülya gibi bir şeydi o akşam' dizeleri bende nedense hep Kordon'u, Güzelyalı sahilini, dolayısıyla Körfez'i çağrıştırır. Kendisini yakından tanıyanlardan olan Nail Moralı'nın anılarından öğrendiğimize göre, 'beyaz sarıklı, sevimli, kibar, modern bir zat' olan Rakım Elkutlu, Konak'taki Milli Kütüphane'nin arkasındaki Rafai Tekkesi'nin şeyhi olup, İkinci Beyler'deki yerinde Mevlevileri ağırlarmış.