Lütfü Dağtaş- Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
-öyle gibi de görünüyor-
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani...
                                  Nâzım Hikmet

Öncelikle bu röportajın öyküsü var. Onu anlatmalıyım:

Özlemle andığım, Türk Sinemateki'nin kurucusu, yazar, ASA Ajansı döneminde İzmir'den sanat haberleri gönderdiğim Onat Kutlar'ın, güzelim Türkçesiyle kaleme aldığı, ilk 3 nisan 1994 tarihinde Cumhuriyet'de yayımlanmış, ardından 1995 yılına Mitos Yayınları'ndan çıkmış 'Gündemdeki Konu' adını taşıyan kitabında yer alan 'Dünün Dünyası' başlıklı yazısını biraz geç kalarak da olsa okuduğumda; o güne değin salt adını bildiğim Müşküle Köyü ile ayrıntılı ilk tanışmam gerçekleşmişti. Müşküle'nin adını, dünya ozanımız Nâzım adına, şiirindeki vasiyetine uyarak cenazesi yurda getirilirse altına gömülsün diye 1964 yılının 4 Temmuzunda köylerine çınar ağacı dikmelerinden biliyordum. İznik Gölü kıyısında, göle bakan yamaçta kurulu bir köydü.
    
*

12 Eylül askeri darbesi sonrasının sıkıntılı ve baskılı mart günlerinden bir gündür. İznik dolaylarında sıkıntıdan biraz olsun uzaklaşma adına iki arkadaş, sinema sanatçısı Halil Ergün ile yazar Onat Kutlar; kendilerini İstanbul dışına atmış, dolaşmaktadırlar. Sıkıntılarını bir türlü gideremeyince, 'Müşküle'ye gidelim!' der Halil Ergün, 'Bir çay içeriz...'
   
Müşküle, Nâzım'la Bursa Hapishanesi'nde hapis yatmış, yaşı yetmişi aşmış köylü önderi, sosyalist İsmail Başaran'ın köyüdür. O İsmail Başaran ki; Yaşar Kemal'den Ali Özgentürk'e, Ataol Behramoğlu'na dek pek çok dostu vardır. Halil Ergün de Müşküle Köyü'ndendir.
    
Bu gezinin ardından yapılan ilk genel seçimlerde ülke yönetiminin sağ anlayışa teslim olması üzerine Onat Kutlar'ın aklına, Türkiye İşçi Partisi ağırlığıyla solun kalesi olmuş Müşküle düşer. Dostu Halil Ergün'e telefonla sonucu sorduğunda aldığı yanıt onu umutsuzluğa yöneltecektir:'Biz kaybettik. Otuz yıldır kazandığımız Müşküle'de bile...'
    *
    
Onat Kutlar'ın öykü tadındaki yazısını, bir daha baştan ama bu kez daha ağırdan okumuş, 'Müşküle de düştü!' başlığıyla bir yazı kaleme alıp dosyama kaldırmıştım. Derken Onat Kutlar'ın kitabını okumanın üzerinden bir yıl ya geçmiş ya geçmemişti ki Müşküle ilgili güncel gazete haberleri; bu köyle ilgili merakımı bir başka boyuta taşımaz mı...
    
Geçmişte sosyalist bir muhtar tarafından yıllar yılı gayet güzel yönetilen Müşküleliler, 2004 yılında seçtikleri son muhtarlarından hoşnut değillerdir. Muhtarları, köydeki işlerle ilgilenmemekte, Bursa'da gününü gün etmekte, CHP'den il başkanı olmak için çalışmaktadır. Köy içme suyu ve sulaması işlerinde düzensizlik vardır. Okul suyunun altmış yıldır kullanılan hattı bozulmuştur. Sahipsiz kalan suyun, yeri ile birlikte birilerine satıldığı yönünde dedikodular almış yürümüştür. Muhtarın kendilerini dinlemediğini ileri süren ihtiyar heyetindeki tüm azalar istifa ettikleri için seçimin yenilenmesi gündeme gelmiştir. Ancak muhtar, istifaya yanaşmadığından İznik İlçe Seçim Kurulu, aza seçimi yapılması yolunda karar almıştır. Muhtar Emin Tektaş'tan hoşnut olmayan Müşküleliler, onun istifaya yanaşmaması üzerine ilginç bir intikam alma yöntemine başvururlar ve 29 Ekim 2006 tarihinde yapılan seçimde köylerinden akıl yönüyle yetersiz 4, okur yazar olmayan 1; toplam 5 kişiyi yüksek oyla köy ihtiyar heyetine aza seçerler. Dahası yine akli dengesi olmayan 2 kişi de yedek üye olmuştur. Bu seçimin trajikomik sonucu bir anda yerli ve yabancı basının gündemine oturmuştur. Köylünün tepkisi ve yapılan protesto karşısında çok geçmeden Muhtar, 29 Mayıs 2007 gecesi muhtarlık odasında kendini tavana asarak yaşamına son vermiştir.
     *

Nâzım adına çınar diken, Nâzım'ın hapishane arkadaşı İsmail Başaran'ın öğrencisi, o da sosyalist muhtar Fevzi Kavuk tarafından yıllarca yönetilen, böylesine ilginç bir yöntemle de gündeme gelen Müşküle'yi görmek, Müşkülelilerle tanışmak artık benim açımdan bir zorunluluktu. Gerçi Onat Ağabey'i hain bir bombalı saldırı sonucu 11 Ocak 1995 Çarşamba günü sonsuz uykusuna uğurlamıştık ama Halil Ergün sağdı ve televizyon dizilerinin sevilen karakter oyuncusuydu. Onunla birlikte Müşküle'ye gider, yıllar önce Müşküleli sosyalist köylülerin; Nâzım ülkesine getirilirse vasiyeti gereği altına gömülme dileğine uygun diktikleri çınar ağacını görür, köy kahvesinde o yılları belleğinde sıcak anı olarak yaşatan köylülerle görüşüp güzel bir röportajı, içinde bulunduğumuz bu boğucu günleri ferahlatması amacıyla kaleme alırım, diye ilkin düş kurmaya başladım. Onat Ağabey ile Halil Ergün'ün jandarma dayağı sonrası yatağında ziyaret ettikleri İsmail Başaran'ın yaşamda olup olmadığı konusunda herhangi bir bilgim yoktu. Onunla ilgili ayrıntıyı da köye gittiğimde alırım düşüncesindeydim. Günler boyu İzmir'den Halil Ergün'ü kovaladım telefon görüşmesi yaparak buluşma tarihini belirlemek için. Ama her defasında karşıma çıkan telefonun öbür ucundaki ses, 'Halil bey çok meşgul'den öte bir sözcük söylemiyordu.