Hayat bazen tüm kasvetiyle üzerimize çöreklenir. Böyle anlarda bizi ancak bir mucize kurtaracak gibi hissederiz. Hayatımızda sihirli bir dokunuşa ihtiyacımız olduğunu düşünür, bu dokunuşu sanata ve edebiyata kaçarak bulmaya çalışırız.

Fantastik edebiyat kaçış edebiyatı olarak küçümsense de siz onları boşverin. . Yüzüklerin Efendisi Üçlemesi’nin yazarı ve akademisyen J. R. R. Tolkien bu tanımı kucaklayarak, tutsak bir insanın kaçmaya çalıştığı, ya da kaçmayı başaramadığı takdirde hapis duvarlarından ve gardiyanlardan başka konuları düşündüğü için küçümsenemeyeceğini söyler. Yerdeniz ve Mülksüzler gibi bilimkurgu ve fantastik edebiyat klasiklerinin yazarı Ursula Le Guin ise Tolkien’in sözlerine katılarak, “Eğer aklın ve ruhun özgürlüğüne değer veriyorsak, eğer özgürlük taraftarıysak, kaçmakla ve elimizden geldiğince çok kişiyi kurtarmakla yükümlüyüz,” der.

Fantastik edebiyatın nasıl tanımlandığı başlı başına bir tartışma konusu, ancak Mary Poppins’in de sıradan bir dünyada geçmesine rağmen sihir öğesine yer vermesiyle bu kategoriye girdiği söylenebilir. Mary Poppins daha çok 1964 Disney yapımı filmiyle bilinse de, ilk kitabı 1934 yılında yayımlanan 8 kitaplık bir seriyle ortaya çıkmış. P.L. Travers tarafından yaratılan bu karakter, in midir yoksa cin midir bilinmez. Doğudan gelen rüzgarla uçarak Kiraz Ağacı Sokağı on yedi numaralı eve gelir ve evin büyük çocukları Jane ile Michael’a sihirli bir dünyanın kapılarını açar.

Filmde çizilen Mary Poppins portresi Travers’ın bütün müdahalelerine rağmen kitaptakinden oldukça farklı. Ciddi, disiplinli ve biraz da huysuz bir tip olmasına rağmen, çocukları hemen kendine hayran bırakır. Şemsiyesiyle göklerde uçan, hayvanlarla konuşan, içinden yatak bile çıkan büyülü bir çantaya sahip bir dadıya hangi çocuk hayır diyebilir ki? Mary Poppins’in kabiliyetlerini yetişkinler bilmez, çocuklar da sanki aralarında gizli bir anlaşma var gibi yaşadıkları maceraları kimselere anlatmaz.

Kitaplarda yaratılan evrende bebekler de sihirli güçlere sahiptir; Banks ailesinin ikiz bebekleri birbirleriyle, hayvanlarla ve elbette Mary Poppins ile konuşabilir, ancak dişleri çıkmaya başlayınca bu kabiliyetlerini yitirirler. Sihirli kabiliyetlerini yetişkinken de korumak sadece Mary Poppins’e ve akrabalarına özgüdür. Gerçek hayatta da böyle değil midir? Çocuksu yaratıcılıklarını korumak az sayıdaki şanslı yetişkine has değil midir?

Çocukluğa, gri bir dünyaya tezat yaratan renklere, “sihirli” dokunuşlara, yani hayal gücüne bir övgüdür Mary Poppins. Tüm çocuklar ve çocuk kalanlar için…