Yılbaşı gecesini kutlayanların öldürüldüğü Reina eyleminden hemen sonra, derin devletin siyasal İslamı bitireceğini yazmıştım. Çünkü dindarlar ve dindar olmayanlar, aslında AKP aracılığıyla başarmaya çalıştıkları, co-habitation denen, beraberce ve birbirilerine saygılı yaşanacak o yeni uygarlığı kuramadılar.
Aslında AKP'nin sadece Müslüman ülkelerde değil, dünyanın her yerinde, eski ve yeni arasında bir köprü kurabilmek gibi görevi vardı.  Eğer başarabilseydi, gerçekten bugünkü yeniden kutuplaşan dünya deneyimini yaşamayabilirdik.

Ama özgürlükçülük, çoğulculuk ve demokrasi tramvayından erken indiler.  Örnek olarak cezbetmek yerine, davet veya tebliğ yerine, dindar politikaları empoze etmeyi tercih ettiler. Ve dindar olmayanları hem iç, hem de dış politikada küstürdüler.

Atatürk'ün, Sadabat Paktı sırasındaki vasiyeti net. "Müslüman ülkelerin arasındaki ilişkilere de, kendi iç politikalarına da karışmak yok". Bir tür Müslüman İsviçre olarak, tam bağımsız, ama gelişmeye hep devam eden bir ülke olacaktık. "Yurtta sulh, dünyada sulh" derken, aslında batı ve doğu arasında, batıya doğuyu, doğuya batıyı anlatabilen, bir köprü, bir agora olmalıydık.

Sonra, doğuyu çok ihmal ettik. Sadece batıya meyl ettik. Biraz da aşağılık kompleksiyle, yaranmaya çalıştık. Ama o dönemde, 10. Yıl Marşı'na uygun davrandık. Ve çok değerli bir dönüşümü başardık. Doğudan çok ayrıştık, ama batı değerlerinde kadrolar yetiştirdik.
AKP'ye kadar, muhafazakarlarımız da batı odaklıydı. Ki, AKP kurulurken, onlar da öyleydi. Müslüman İsviçre mümkündü. Ama sonra, AKP mesnetsiz bir özgüven, ve kifayetsiz bir ihtirasla, bizi batının en doğulu ülkesinden, doğunun en batılı ülkesine çevirmeye çalıştı. Ama buna ne Türkiye, ne de dünya hazır değildi. Davutoğlu başta olmak üzere, AKP yöneticileri,bu seçimleriyle ülke dış politikasına büyük zararlar verdiler.
Bir çok başarısızlıktan sonra, en sonunda, AKP de bunu görmek zorunda kaldı. Müslüman Kardeşler üzerinden Arap baharını yönetmeye çalışırken, yazdan önce sonbahar geldi. Doğuda da, batıda da, kimse bizi doğunun en batılı ülkesi olarak görmek istemiyordu, biz batının en doğulu ülkesi olmalıydık.
Şimdi ve sadece bu yüzden, siyasetteki İslam anlayışı değişecek. Büyük olasılıkla duyanların sayısı azdır, ama şimdi, AKP ve siyasal İslamcılar, Maturidilik anlayışına geçiyorlar. Çünkü derin devlet buna karar verdi.

Devlet farklı düşünür, ve faklı davranır. Ama bakacağınız yerleri bilirseniz, aslında çok önceden tahmin de edilebilir. İslami siyasa, Türkiye'ye uygun bir şekilde evrilecek. Bu yüzden, hem AKP taraftarı köşe yazarları arasında, hem AKP'de kurulacak yeni yönetim planlamasında, hem de sarayda, kavgalar var.
İsteyenler uzun araştırsın, bir köşe yazısında bütün detaylara girmek zor. Belki bugüne kadar Maturidiliği duymadınız, ama bundan sonra hem sesini, hem de yankılarını çok duyacaksınız. Siyasi islamcılık "ehl-i sünnet vel cemaat" üzerine kuruludur. Yani Kuran-ı Kerim'le beraber, hadisler ve sünnet, ve sonra da fıkıh. Mezheplerin coğrafyaları var ve Türkiye Sünni ve Hanefi coğrafyasında.

Ama Hanefilik açısından bakarsak, iki farklı yorum öne çıkıyor. Biri Eşari, biri Maturidi. Ve AKP de, devlet de, ve konferanslar, seminerler ve yeni kitaplar da, İslami entellejansiya da eski Eşari sınırları yerine, Maturidi anlayışı pazarlıyorlar, ve bu çok iyi.
Maturidi de tartışılır. Ama üç yaklaşımı çok önemli. Birincisi amel ve iman ayrı, ibadet daha da ayrı" diyor. Yani mümin ve aynı zamanda günahkar olabilirsiniz, ibadet de etmeyebilirsiniz ve kimse buna karışamaz. Sonra "kalp onaylamadan, dille söyleseniz bile iman tam sayılmaz" diyor. Ve son olarak, "eğer peygamberler gelmeseydi bile, insan aklıyla Tanrı'nın varlığını anlayabilirdi, bu yüzden insan sürekli olarak sorgulamalı ve aklını kullanmalı" diyor.
Gerçi Nurcular ve Nakşibendiler de, ve daha az yaygın bazı diğer yorumlar da, İslam'ın özellikle bilim ve teknolojiyle beraber ilerlemesini savunmuşlardır. Ama önümüzdeki yıllarda şunu göreceğiz. Türkiye'deki siyasal İslam, bir Özbek olan Maturidi'nin aklın sürekli sorgulamasını, müminin ibadet ve zorunluluklardan bağımsız olduğunu, şekli İslam'ı reddeden ve kalbi İslam'ı teşvik eden anlayışını benimseyecek.

Atatürk Diyanet İşleri Başkanlığı'nı kurarken de Maturidilik açısından bakıyordu. Şimdi AKP de, devlet ve dış politika da aynı perspektife dönüyor. En doğulusu olacaksak da, bundan sonra çok daha sık duyacağınız, bu yeni siyasi İslam anlayışıyla, batıya yeniden entegre olacağız.
Bu sayede, en dindar, ve en az dindar, bir arada huzurla yaşayacaklar. Söylemişti dersiniz...