Türkiye'nin YÖK'ten bağımsız ilk üniversitesi olacak Türk-Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitesi'nin kurulmasına ilişkin yasa, TBMM'de, Haziran ayında kabul edildi. İstanbul Pendik'te, Sabiha Gökçen Havalimanı bölgesinde, orman niteliği taşıyan 1600 dönüm içerisinde bedelsiz tahsil edilen arazide yapılacak "özel statülü devlet üniversitesi" niteliğindeki üniversitenin YÖK'ten muaf olmasını eleştirenlere karşı savunmasını yaparken MEB Bakanı İsmet Yılmaz, itiraf niteliğinde bir tümce kullanmış, "özgürlük ortamını sağlamak için" demiş.
               
Türk eğitim sistemine çağ atlatacak "özgürlük ortamı", Bakan İsmet Bey, ne zaman ortadan kalktı, biliyor musunuz? Cumhuriyet'in kurulmasının hemen ardından yapılandırılan unutulmaz özellikler taşıyan köy enstitülerinin kapatılmasıyla kalktı İsmet Bey. Bilmezden geldiğinizi bilip konuya girelim MEB Bakanı İsmet Bey!
*  
Yurt dışına gidenlerimiz iyi bilir. Bir yeri merak odağı haline getirip oraya akın akın insan götürmekte pek ustadırlar. Yoktan var ederler, var ettiklerini paketlerler, sonra da iyi satarlar! Son derece bereketli Anadolu coğrafyası üzerinde yaşayan Akdeniz kültürlü bizler de bu işe şaşar kalırız. Peki, bizde eksik olan nedir?
                  
Eksik olan şudur, demenin karşılığı hap yok elbette! O nedenle eksiklerimizin izini sürelim.
                  
Bugün şimdi sonsuz uykusunda olan, tanımaktan son derece mutlu olduğum, ortak anılarımızla kendisini sevgi ve saygıyla anımsadığım Mestan Yapıcı Öğretmenimizden söz ederken eksiklerimizden birini de gündeme taşımaya çalışacağım.
                  
Mestan Yapıcı Öğretmenim, Bağımsızlık Savaşı vererek Cumhuriyeti kurmuş ulusun bilimi temel alan eğitim kalelerinden birisi olan ve karşıdevrimcilerin fazla yaşatmadıkları köy enstitülerimizden mezundu. Yani? Yani köy enstitülerimiz bugün yaşıyor olsalardı bu bereketli coğrafyanın insanı bir başka bereketin yapıcısı olur, ayağa kalkar, özgüven içerisinde yaşardı. Olmadı! Şimdi geldiğimiz süreçte iş yabancı bir ülkenin ülkemizde "özgürlük ortamı"nı soluyacağı ifade edilen üniversitesinin kurulmasına geldi dayandı! Tarihi bu yönüyle okursak hatalarla, yitirilenleri doğru görmek, yüzleşmek olası.
                  
Mestan Yapıcı, Egeliydi, Beydağ'ın Yeniyurt Köyü'nde doğmuştu. Kızılçullu Köy Enstitüsü'nü bitirdikten sonra öğrenimini Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü'nde tamamlamıştı.
                   
Köy enstitülerinde öğretmenlik, ilköğretim müfettişliği yapan Mestan Yapıcı Öğretmenimiz, diğer köy enstitülü mezunlar gibi on parmağında on marifet, zeka küpü bir insandı. Konak'ta, İzmir'in ilk çocuk kütüphanesini kurmuş, araştırma ve incelemelerini dergi ve imzasını taşıyan kitaplarında paylaşmıştı. İlerlemiş yaşında bile yüzünden gülümsemenin eksik olmadığı Mestan Öğretmenimizin en büyük özelliklerinden birisi kısa boyuyla da dalga geçebilmesiydi. Mizah yanı günlük konuşmalarında hep vardı. Mizahını patlattığında yüzüne bakarken, şişe dibi kalın camlı gözlüklerinin arkasındaki muzip gülüşü görmek bana ayrı bir keyif katardı.
                    
Yine ilerleyen yaşında, genç gazeteci olarak soluk katma adına benimle yollara düşer, röportajlara yağmur, soğuk demez gelir, omuz verirdi.
Bir gün Mestan Öğretmenimin evindeyiz. Karşılıklı çay içiyoruz. Masasının üstünde bir karton dosya duruyor:
-Öğretmenim bu karton dosyanın içinde ne var?
-Kabak yemekleri üzerine araştırma çalışmam.
-Anlamadım?
-Çocukluğumda nefret ettiğim, kitabını daktilo ile kaleme aldıktan sonra da çok sever olduğum sebze kabak üzerine bir kitap çalışması...
-Biraz daha anlatır mısınız Öğretmenim?
-Anlatayım: Bu coğrafyanın insanları olarak zehirle panzehir yanımızda yöremizde birlikte yaşarız. Gelenek, görenek ve beslenme alışkanlıklarımıza baktığımızda bu savım doğrulanır. Ancak çoğu kez bunları umursamaz, "kocakarı ilacı" der, omuz silker, geçeriz.

Örneğin Anadolu'da, diş çıkaran çocukların eline pırasa ya da taze soğan verilir. Çocuklar, bu ellerine tutuşturulanları kaşınan diş etlerinin üzerinde çiğneyerek diş etlerindeki kaşıntıyı giderirler. Çünkü soğan ya da pırasanın terkibinde diş etinin kaşıntısını alan maddeler vardır.

Yine mevlütlerde ikram edilen şerbetlerin içersine badem, çamfıstığı, yerfıstığı kavurması konur; konuklara gülsuyu dökülür, günlük tütsüsü yapılır. Bu aslında, ritüel sırasında sağlık için tedbir alma geleneğinden başka bir şey değildir.
                      
Geleneklerimiz konusundaki araştırmalarımı eskilerde İzmir'de çıkan Hür Efe Gazetesi'nde yayımlıyordum. Beydağ yöresine özgü Caroz Gecesi'ni, "Beydağ'ın Cadılı Geceleri" başlığı altında yayımladıktan sonra bir gün telefonum çaldı. Karşımda kendini avukat olarak tanıtan kişi, aynen, "Kardeşim, yazınızda kabak yemenin faydasını ve bazı kabak yemeklerinin adlarını yazmışsınız. Değil mi ki, kabak yemekleri yararlıdır, diyorsunuz; bari bu yemeklerin nasıl yapıldığını yazın da öğrenelim, yapalım, yiyelim, gelişelim." dedi.
                       
İşte bu görüşmenin ardından kabakla ilgili manilerden kabağın geleneklerimizdeki yerine olayı bir başka boyutta ele aldım. En çok bilinen sebzelerden patlıcanın kırk türlü yemeği olduğunu biliriz ama kabağın yüz kırk beş türlü yemeği, tatlısı olacağını hiç tahmin edebilir miydiniz?
                      
Kitabı baskıya hazırladım ama yayımlatamadım. Yayımlatamamış olmak kabak tadı verdi, şimdi gördüğün karton dosyanın içinde öylece duruyor!
                      
Dönence Yayıncılık'ın sahibi, editörü dostum Kemal Özdemir ile el ele verdik; Türk Folklorunda Kabak, Türk Mutfağında Kabak Yemekleri, Kabakla Yapılan Börekler, Kabak Salata ve Turşuları ile Kabak Tatlıları ara başlıkları altındaki Kabak Yemekleri kitabını, Mestan Yapıcı imzasıyla 2002'nin Eylül ayında yayımladık.
                       
Kitabını basılı olarak ele aldığında Mestan Hocamızın şişe dibi gözlüklerinin ardındaki muzip gülüş bir kez daha yalazlandı, "Dilerim kitabın basımındaki yorgunluk size kabak tadı vermemiştir!" diyerek teşekkür etti. Pek mutlu olmuştu.
                       
Japonlarla, "özgürlük ortamı" düşüyle üniversite kuran merkezi zihniyetin kabaklığı bu kitabın hiçbir sayfasında yer alamaz!

Köy enstitülerinin yüce ruh varsıllığını saygıyla anımsayıp selamlayarak...