Hafta içerisinde Sayın Süleyman Alasya'nın hazırlayıp sunduğu; Kanal 35'de yayınlanan Futbol Yorum programının konuğuydum. Camia içerisindeki gerginliklerin ve uzlaşılmaz tutumların sebebini sorduğunda hayatımın her alanında Altay'la ilgili dersler çıkartmaya çalıştığımı ve Aristoteles'in bir sözünün bu durumu çok iyi açıkladığını anlatmıştım: Çömlekçi çömlekçiyi kıskanır. Kendisi 9 Eylül'deki köşesinde bunu çok güzel anlatmış ve hepimizin cevaplaması gereken bir soru ile sonlandırmış. Bir futbol ustasının söylediklerine ek yapmanın anlamsız olacağını düşünerek hafta içerisinde başka bir toplantıda hissettiklerimi paylaşmak istedim.

Programdan bir gün sonra biyolog olan değerli dostum Kıvanç Gökbörü'nün; mikrokozmoz üzerine hazırladığı düşünce yoğunluğunu ve farklılığını zenginleştiren bir sunuya katıldım. Anlattıkları ve sunduğu görseller birçok alanda düşünsel zenginlik katarken; anlattıkları yine Altay ile de çağrışımlar oluşturdu.

Dünyanın en yüksek binası Burj Khalifa Dubai'de 2010 Ocak ayında törenle açılmıştı. Çöllerin ortasında yükselen 818 metre yüksekliğindeki 200 katlı dev binanın uzmanlara göre yükseklik rekoru en az 10 yıl boyunca kırılamayacak görünüyor. Yapımında 12 bin işçinin çalıştığı Dubai Kulesi'nin yapımına 2004'te başlanmıştı ve ortalama 3 günde bir kat bitirilmişti. Dünyanın en yüksek binası 4.1 milyar dolara mal olmuştu. Bir insanın ortalama boyunu 1.70 kabul edersek bir insanın 481 katı yükseklikte muhteşem bir bina inşa edilmişti. Gerçekten insanoğlu en mükemmeli yapan mı her zaman? 1-2cm boylarında olan beyaz karınca olarak bilinen termitler 7 metre yüksekliğe ulaşabilen muhteşem yuvalar yapabiliyorlar. Gösterişsiz işçilerin yaptığı bu yuvalar koloninin yaşaması için gerekli tüm konfora sahip oluyor. Yukarı doğru açılan kanallar aracılığıyla devamlı olarak havalandırılıyor. Alt kısımda koloninin gıda ihtiyacını karşılamak için mantar yetiştiriliyor. Burada tarım yapılabilmesi için ısı 30 derecede, karbondioksit oranı % 2.7 de sabitleniyor. Ayrıca bir soğutma ve nemlendirme tertibatına sahip olan yuvada; bir kraliçe odası, larvaların bakım odaları, besin depoları ile tüm mekanları birbirine bağlayan koridorlar ve güvenlik kapıları da bulunuyor. Üstelik bu yuvanın inşaatında çalışan tüm işçi termitler kör. Her zaman muhteşem eserleri muhteşem kişilerin yapması gerekmiyorsa, Altay için de doğru işleri bizlerin sıradan gördüğü kişiler gerçekleştirebilir mi? Taraftar Derneğinin korteji; YSKA grubunun kütüphanesi buna kanıt değil mi?

Aynı sunuda yeni öğrendiğim ve beni etkileyen bir başka varlık da Japon bal arılarıydı. Ortalama 40 Japon eşek arısı yarım saat içerisinde 30 bin bal arısını yok edebiliyor. Avrupa'dan getirilen bal arıları bu saldırıya karşı hiçbir savunma gösteremiyorlar ve tam anlamıyla katliama uğruyorlar. Japon bal arıları ise dünya üzerinde hiçbir arının yapamadığı bir saldırı taktiğine imza atıyorlar. Öncü eşek arısı, yuvaya girdiğinde, tehlikenin farkına varan bal arıları bir sinyal veriyor ve hepsi bir anda eşek arısına saldırıya geçiyor. Ama onu sokmuyorlar! Etrafını sardıkları eşek arısını kanat çırparak ısıyı yükseltip pişiririyolar. Eşek arıları 76 derece ısıya dayanabilirler, bal arılarıysa 87. Böylece öncü öldürülüyor ve diğer eşek arılarının yuvanın yerini bulması engelleniyor. Bu mücadele sırasında sunumu yapan Sayın Gökbörü'nün tabiriyle şövalye bal arılarından 20-30'u eşek arısı tarafından öldürülür.
Galileo ölüm tehdidi alınca dünya yuvarlak değil demişti. Sokrates ise son ana kadar düşündüklerinden geri adım atmamıştı ve kendini zehirleyerek öldürecek olan baldıran zehrini kendi elleriyle içmişti. Gökbörü şu saptamayı yaptı: "Bazen yuvamızı bazen de bir fikri hayatımız pahasına savunmamız gerekebilir." Gazetem Haber Ekspres'te köşe yazıları yazdığım üç yıl boyunca; zaman zaman saldırı ve kışkırtmalara rağmen her zaman Altay için doğru bildiğimi söylemekten çekinmedim. Altay için bir şeyler üretmek için çaba gösterdim. Ne mutlu ki, bu yolda birçok dostumla beraber yürüyoruz. Bu düşünce tarzının Altay yuvasını koruyacağına ve bu asırlık çınarı ölümsüzlüğe ulaştıracağına inanıyoruz.