Son zamanlarda her konuda birbiriyle ters düşen, birinin kara dediğine diğerinin ak dediği siyasetçilerin tek ortak cümlesi ve temennisi 'Milletimizin başı sağ olsun...' Terör acısının hepsinin ortak yetersizliği, ülkeye huzur getirememe beceriksizliği, siyaset üretememe kabızlığı olduğunu unutup, ortak temenniler dile getiriliyor.
    
Aslında bugün; farklı bir konuda yazı yazmayı planlıyordum. Fakat, sabah televizyonu açar açmaz Kayseri'deki hain saldırıyı görmek yazı gündemimi değiştirmeme sebep oldu. Sonra biraz kendime kızdım. Daha İstanbul'daki terör saldırısından bir hafta geçmeden hayatım nasıl da olağana dönmüştü. Ama ateşin düştüğü ocaklar dışında bu ülkede milyonlarca insanın hayatının da her acıdan bir iki gün sonra olağana döndüğü de bizim yüz kızartacak gerçeğimiz değil mi? Bu satırları okuyan hangimizin hayatı geçen hafta 48 kişinin katledildiği saldırıdan sonra olağan devam etmiyor? Avrupa ülkelerinde böylesi hain saldırılardan sonra sizce yaşam ne kadar zamanda olağana dönüyor?

Belki de hepimizi korkutması gereken gerçek bu. Hepimiz teröre alışır hale geldik. Bundan 3-5 yıl önce Irak'ta, Suriye'de kısa aralıklarla patlayan bombalarla katledilen insanları duydukça, bu insanlar orada nasıl yaşıyorlar, kim neden bu insafsız saldırıları yapıyor derken, bugün kendi vatanımızda art arda bombalar patlıyor, günahsız insanlar katlediliyor. Ve bu patlamaların sebebi olarak, bir grup gaflet ve dalalet içinde bulunan akıl ustaları, başkanlık sisteminin olmamasına bağlıyor. Başkanlık sistemi geldiğinde bu bombalar nasıl susacak, bunun yanıtını sadece 7 Haziran seçimleri sonrasında bombalar nasıl patlamaya başladı gerçeğinin ışığında anlayabiliriz.

Bugün vatansever görünümlü, amigo kılığında çığırtkanların savaş nidalarını duyabilirsiniz. Bu insanları ben, savaşın ortasında Şırnak'ta da çokça gördüm. İzmir, İstanbul, Antalya ve diğer kentlerin göbeğinde hiçbir şey üretmeden, asalakça yaşayan, fırsat buldukça otlanan, vatan sevgisini tekeline almaya gayret eden hiçbir baltaya sap olamamış içi boş reisleri çokça gördüm. Hepsinin derdi cepheden nasıl kaçabilirim idi. Üstüne dağların geldiğini söyleyenleri mi arardınız, herkes operasyona giderken operasyondan kaçmak için kendini kesenleri mi. Bir psikiyatri doktoru olarak askeri hastanede böylesi korkaklarla çokça karşılaştım. Facebook profillerinde amigoluk yapıp da zoru gördüğünde büzüşenler. Şimdi onları sivilde gördüğümde hepsi birer ağa, hepsi birer reis olmuş. Ama onlardan çok daha fazlasını da gördüm. Verilen her görevi yerine getirmek için canını vermekten, kolunu bacağını kaybetmekten, ömür boyu görme engelli kalmaktan kaçınmayan, gözünü kırpmadan ölüme gidebilen kahramanları da çokça gördüm. O kahramanlar, o acınası reislerden o kadar çok fazla ki... O kişiler bugün bakkalsa dürüst satış yapan, sekreterse işini en doğru yapan, sivilde de verilen her görevi hakkıyla yapmaya gayret eden, yaptıklarını bire bin katarak anlatmayan, kendi içinde huzuru olan sensin, sizsiniz, bizleriz...
    
Bu ülkenin geleceği, kendine hayrı olmayan, üç kuruşa alınıp satılabilen amigoların dudaklarının arasında olmamalı. Bu ülkenin geleceği; senin gibi namuslu, zora düşenin yanında olabilen, merhamet gösterebilen, kendi görevini canı pahasına yerine getirebilen, üreten, hayata ve ülkesine sevgiyle bakabilen, vatan denilen kutsalı sadece kendi için lafta değil, herkes için sevebilen kahramanların dudaklarında olmalıdır. Senin de bu kahramanlardan biri olduğuna inancımla...