Bir insanın karakteri, ufacık bir hareketten sonra bile anlaşılır. Milli takımımızın yeni teknik direktörü için imza töreni vardı. TFF Başkanı Yıldırım Demirören ve teknik direktörümüz Mircea Lucescu kalemleri aldılar ve imzalarını attılar. Kalemler yerine değil de, masaya kondu. Lucescu o iki kalemi de aldı ve yerlerine koydu.
Bu ne kadar çok düzenli ve tertipli bir insan olduğunu gösterdi. Bir insan ve bir teknik direktör için çok olumlu bir yön. Bu tür kişilerin eşya gibi, takımları da derli toplu, düzenli olur.

Bu davranışıyla sınıfı geçti amma göreve başladığında arka arkaya garip hatalar yapmaya başladı. İlki milli takımı bıraktığını açıklayan Arda Turan'ı ikna için ayağına kadar gitmesiydi. Hiç yakışmadı. Arda'nın milli takıma dönmesi büyük bir hata ve de büyük bir risk. Birçok kişi bu seçim yüzünden milli takımdan soğudu, dahası düşman oldu. Aklımda 2 soru vardı. 'Bu tribünlere yansıyacak mıydı? Yansıyacaksa nasıl yansıyacaktı?'

Düşündürücü konular bu kadar da değil. Oyunuyla çok eleştirilen Ozan Tufan'ın ve yıllardır oynamayan ve son oynadığı maçta beğenilmeyen kaleci Cenk Gönen'in kadroya alınması, buna karşın Beşiktaş'ın kaptanı Oğuzhan Özyakup'u 1 hafta önce çağıracağını söylediği halde kadroya almaması çok fazla konuşulan bir konu oldu. Lucescu'nun yardımcısı da çıktı, oyun düzenine uymadığı için alınmadığını söyledi. Ancaaak sonraki günlerde fol yok yumurta yokken kadroya dâhil edildi. Bu sefer Lucescu konuştu ve Oğuzhan'ın son maçını beğendiğini söyledi. Kafalar iyice iptal oldu. Oysaki son maçında Oğuzhan'ı hiç kimse beğenmemişti.
Bu tutarsızlık, Lucescu ile ilgili mi yoksa başka bir üst akıl mı var kimse bilmiyor. Ama sanırım kadro Lucescu'dan çok başkaları tarafından yapılıyor. Böyle olunca da tutarsızlıklar art arda geliyor. Milli takımın içi karman çorman... Kimin ne yaptığı belli değil. Herkes milli takım teknik direktörü, her ne kadar Mircea Lucescu'nun ismi geçse de kâğıt üzerinde...

Maç günü

Mücadele geldi çattı. Daha en başı... Kornerden gelen topa Ukraynalı oyuncu çok çok rahat kafa vurdu; auta attı neyse ki. Adam adama savunma yapıyordu milli takımımız. Kafa vuruşu yapan oyuncuyu tutan Tolga Ciğerci idi. Oyuncuya odaklanması ve gölgesi gibi takip etmesi gerekirken, rakibini bırakıp, topa odaklandı. Hem topa hem de rakibe bakması gerektiğini ya bilmiyor ya da öyle bir yeteneği yok, bilse de anlık dalıyor, yapamıyor. Omuz omuza oynamalı, teması asla kaybetmemeli. Topa vuramasan da rakibini bozup, vurdurmamak gerekir. Tolga Ciğerci'den hava toplarında hiçbir şey beklenmemesi gerektiğini, bu tek pozisyondan bile anlamak mümkün. Tolga ceza alanından uzak tutulmalı ya da adam adama markaj yaptırılmamalı, güvenilmemeli.
Yediğimiz gol de adam adama oynamayı bilmediğimizi çok açık bir şekilde ortaya çıkardı. Önce arkaya adam kaçırdık, sonra orta sahadan koşan oyuncuyu kaçırdık. En son da İsmail Köybaşı Yarmolenko'nun yanında olması gerekirken, birden ileri hareketlenerek markajı bıraktı. Bir defans oyuncusu böyle bir hatayı asla ama asla yapamaz, yapandan asla defans oyuncusu olamaz fakat ülkemizde oluyor. Bu tür oyuncuları defans oynatan takımlar da asla başarılı olamaz. İşte böyle bomba gibi patlayıverir, golü yediriverir. Golü atan oyuncu ofsayt olsa da yine de bu şekilde hareket edilemez.

Takıma bir defans oyuncusu alınacaksa, ilk önce bakılması gereken şey markajdaki başarısı olmalıdır. Ne kadar iyi yönü olursa olsun, eğer markajda zaman zaman hata yapıyorsa, uzak duracaksın.

Serdar Aziz başka bir âlemdi. Rakip hızlı hücuma çıkıyor, Serdar Aziz topa koşuyor, yetişiyor ve var gücüyle taca vuruyor. Oysa yarım adım kadar fark var arada. Topa hafif vur, boş alana at. Rakip ters koşu yaptığından oyundan düşer, rahatça topa sahip olursun. Bu 1 idi. İkincisi, uzun atılan ve havadan inen topa rakibinden önce vurmaya kalkıyor ve beceremiyor. Defansını ikiye bir yakalatıyor, Allah'tan atamıyorlar. Son adam kesinlikle vuracağına emin olmadığı topa hareketlenmez. Rakibinle kalacaksın, onu kucağına alacaksın, oynatmayacaksın. Amatörde bile bu hatayı yapanları takımdan kesiyorlar. Bu aynı zamanda konsantrasyonunun hiç olmadığını da gösteriyor.
Ya Şener! Rakibi yanından geliyor geçiyor, gidiyor, Şener ancak dönebiliyor yönünü kaleye doğru.
Bunları yazarken aynı zamanda maçı da izliyordum. Zaman geçtikçe tüm hatlarımızla tel tel döküldüğümüzü gördüm. Tek tek oyuncu hatalarına değinmeye kalkarsam, 3-4 gazete sayfası kadar bir yazı ortaya çıkacaktı, vazgeçtim. Orta sahayı genel olarak yazayım. Orta saha oyuncuları defansa hiç yardım etmedi, geriye koşmadı, koşan rakiplerini takip etmedi, bomboş bıraktı.

84. dakikada iki oyuncumuzun aynı anda taç atışı kullanması ve sahaya 2 top sokması dünya futbol tarihindeki yerini almıştır mutlaka.
Sonuç olarak, bu oyunla Türkiye FIFA sıralamasında en aşağıda bulunan takımı bile yenemezdi.

Maç sonrası

Lucescu ülkemizdeki yabancı oyuncu sayısının çok fazla olduğu tezini ortaya atmıştı, geldiği ilk günler. Maç sonrasında da 2-0'lık hezimetin, sahada sürünmemizin sebebini biraz hakeme biraz da yabancı oyuncu sayısına bağladı. Yabancı sınırlaması birçok ülkede yok ve o ülkelerin hemen hemen hepsinin bir oyun stratejisi, düzeni var. Ve o ülkelerden bazıları hem Dünya hem de Avrupa Şampiyonu oldular; Portekiz gibi, Almanya gibi, Fransa gibi, İspanya gibi.
Ülkemizde futbolcu yetişmediğini ve alt yapının Altınordu dışında hiçbir kulüpte olmadığını bilmiyor kesinlikle. Kulüpler bunu yapamıyorsa, Futbol Federasyonu yapacak. Altınordu'ya yağdırın destekleri, sonra görün nasıl futbolcu çıktığını.

Süper Lig, Akhisar ve Göztepe

Süper Lig'de 3 hafta geride kaldı. Bu 3 haftada ilk dikkat çekici şey, sezon öncesi Avrupa'da adeta enkazı andıran Galatasaray'ın, birden bire mükemmel bir takım havasına girmiş olmasıydı. Sonrasında Başakşehir'in kadrosuna yaptığı takviyeler, Fenerbahçe'nin gelecek için hiçbir ümit vermemesi ve Antalyaspor'un flaş transferleri idi.
Akhisar Belediyespor da 3 haftalık periyotta kendinden çok konuşturdu. Geçen sezon Okan Buruk'un gelmesi ile şahlanan yeşil siyahlılar, kaldıkları yerden devam ediyordu. Futbolu defansif olarak da hücumsal olarak da çok güzel oynadılar. Tam bir takım havasındaydılar. 10 kişiyle bile son maçında Kasımpaşa'yı yenmeyi başardılar.
Tabii şimdiden havaya girmek hata olur. Lig daha yeni başladı, bazıları daha takım olamadı, bazı oyuncular forma giremedi. Bunlar gerçekleştiğinde, aynı çizgiyi devam ettirmek istiyorsa, Akhisarspor da şimdi olduğundan biraz daha iyi olması gerekecek.
Yepyeni bir takım olan Göztepe, 3 haftada 2 zorlu maça çıktı. Bunlardan Fenerbahçe'den 1, Trabzon'dan 3 puan aldı. Alınan bu puanlar gelecek için çok ümit verdi taraftara ve takıma ancak ben onlara hiçbir şekilde katılmadım. Puan olarak güzeldi, zaman zaman da güzel oynandı. Özellikle hızlı hücumlarda başarısız kalındı ve defansta çok açık verildi. Bu oyunla ligde hedeflerine ulaşması zor... Tamer Tuna bu konularda uzman ve mutlaka sorunları en aza indirecektir zamanla.

1. Lig

1. Lig'de de 3 hafta geride kaldı ve Çaykur Rizespor dikkatleri üzerine çekti. Geçen sezon Süper Lig'de kötü giderken düşmeyeceklerine inanmışlardı, düştüler. Bu sezon da teknik direktörlerini değiştirmediler, istedikleri oyuncuları kadrolarında tutmayı başardılar, üstüne de yeni transferler yaptılar ve yola inanarak çıktılar. Bu inançla da üçte üç yaptılar. Bu ligde ne olacağı hiç belli olmuyor, iddialı takımlar küme düşmeye bile oynayabiliyor. Bu 3 galibiyet gelecek için pek fazla ölçü değil.
Altınordu gençleriyle bir takım havası veriyor. Hiçbir şekilde oyunlarından taviz vermiyorlar. Ama daha alınması gereken çok yol var. İlk önce gençliğin enerjisini biraz daha sahaya yansıtmaları gerekiyor. Böyle bir takımın oyunu daha hızlı oynaması, yaşlı oyunculardan kurulu takımları, tempoya yenik düşürmeleri gerekir. En son oynadıkları Balıkesir Baltok maçında 1-0 öne geçmelerine rağmen 28 yaşındaki Burak Çalık'ı durdurmakta zorlandı, mücadeleyi 2-1 kaybetti.
Denizlispor, daha lige başlayamadı. Her yönüyle kötüler. Akılları sahada değil sanki. Gayret yok, kolaya kaçmak var. Kendilerini yormak istemiyorlar gibi. İlk önce tüm oyuncuların kafalarından aşağıya, buz dolu bir kova su dökülmeli ki kendilerine gelsinler. Ondan sonra futbola girilmeli.
Balıkesir Baltok bu sene sabit bir grafik çiziyor. Oyuna ne hızlı ne de yavaş başlıyorlar. Ortası... Ve karşılaşmayı da o tempoda bitiriyorlar. Ne rakibe göre oynuyorlar ne de skora.

Manisaspor, geçen sezon düşme korkusu yaşasa da, özellikle hızlı hücumdaki üstün oyunuyla göz doldurmuştu. Bu sene o da kayıp. Ne bir takım olabildiler ne de oyuncular forma girebildiler. Toptan adeta kaçıyorlar, topun olduğu yerde çoğalamıyorlar. Biraz daha zamana ihtiyacı var.

EuroBasket 2017 de start aldı

Avrupa Basketbol Şampiyonası (EuroBasket 2017) başladı. Son dönemlerde iyi oyuncular çıkartabildik ülkemizden ama maalesef yıldız oyuncu konusunda hiçbir şekilde başarılı olamadık. Eksik olan pozisyon için devşirme hakkını kullandık ve eski Pınar Karşıyakalı ABD asıllı Boby Dixon oldu Ali Muhammed. Ancak şampiyonaya günler kala sakatlığından dolayı kadrodan çıkartıldı. Oysaki Ali takımımızın en çok bel bağladığı isimdi.
Milli takımımızın en güvenilir diğer ismi NBA'de mücadele eden Ersan İlyasova idi. O da yorgun olduğunu ve NBA'deki geleceğinin belirsiz olduğunu söyledi. Fiziken ve psikolojik olarak Milli Takımımıza katkı sağlayabilecek bir durumda değilmiş. Zorla güzellik olmaz.
Kendi evimizdeki bu turnuvada 2 büyük darbe aldık. Bu darbeler sonrası genel kanı, Türkiye'nin zor maç kazanacağı oldu, otoriteler tarafından.
İlk rakibimiz Rusya idi. Yıldızınız yoksa yapılacak şey mümkün olduğunca enerjik ve sert oynamaktı. Onu yaptık rakip dişli olunca da çok faul yaptık, bu faullerden çok sayılar çıkarmalarına neden olduk. Çok savaştık, çok yorulduk, kazanmayı başaramadık.
2. maçımız Büyük Britanya ile idi. Büyük Britanya'nın buraya gelmesi bile büyük başarıyken, yenilmemiz mucize olurdu. Mucizeye izin vermedik.

Ferrari evinde hüsrana uğradı

Formula 1'in İtalya ayağında sıralama turlarına yağmur damgasını vurdu. 1 saat kadar ara verilmek zorunda kalındı. Eğer yağmur azalmasa, o ana kadar yapılan turlardaki dereceler kaale alınacaktı, bitmiş kabul edilecekti. Böyle bir kural olduğundan ve yağmurun her an artarak, sıralamayı bitirebileceği olasılığı yüzünden hep pistte kalmayı tercih etti pilotlar.

İtalya, Ferrari'nin eviÖ Tüm gözler onlardaydı ama yağmurda adeta süründüler, tribünleri dolduran taraftarlarına hüzün yaşattılar.
Sıralama sonrası ise cezalar yağdı ve tam 9 pilot bundan nasibini aldı. Cezalarla kimi 5 sıra geriye atıldı, kimi 20 sıra. Bu kadar çok pilot ceza alanınca da ilginç bir durum oluştu. Sıralamaları 11. bitiren Force India/Mercedes pilotu Sergio Perez 5 sıra cezası aldı ancak diğer pilotların daha fazla ceza almasıyla 2 sıra yükselerek, 9. sırada başlama hakkı kazandı.

Yarış günü yağmur yoktu. Olmayınca pek de heyecan olmadı. İlk sırada yarışa başlayan Hamilton, başladığı gibi bitirdi. İyi araca sahip Valtteri Bottas önündeki araçları rahat geçti, 2. oldu. Diğer favori Vettel'de rahat bir üçüncülük aldı. Geçişler çok olsa da, yeteri kadar heyecan yaşatmadılar.
İtalya'da günün pilotu Ricciardo oldu. Sıralama turlarını üçüncü sırada tamamlayan Daniel Ricciardo, motor değişikliği nedeniyle yarışa 16. sıradan başlamıştı. Ters lastik stratejisiyle beraber öndeki pilotları geride bırakmayı başaran Avustralyalı pilot, damalı bayrağı Vettel'in dört saniye gerisinde dördüncü sırada gördü.