MİT TIR'ları gündemden düşmemesi gereken bir konu.
Cumhuriyet Gazetesi 29 Mayıs günlü sayısında Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar imzasıyla MİT TIR'larının silah yüklü görüntülerini gazete manşetinden yayınladı ve  patlaması halinde bir şehri yok edecek kadar çok sayıda silah ve mühimmatın Suriye'de savaşan taraflardan birisine gönderildiğini haber yaptı. 
Haberin hemen ardından Başbakan, Cumhurbaşkanı tepki gösterdi, Cumhurbaşkanı Can Dündar'ı doğrudan hedef alarak 'bunun bedelini ödeyecek' diye tehdit etti, ardından "suç işlemek amacıyla örgüt kurma, gizliliğin ihlali, hükümete karşı suç, devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme, siyasal ve askeri casusluk, gizli kalması gereken bilgileri açıklama, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" suçlamalarıyla bireysel suç duyurusunda bulundu. Buna rağmen Cumhuriyet Gazetesi elde ettiği bilgileri okuyucularına aktarmaya devam etti, haberlerin yayınlanmasının ardından mahkemelerden yayın yasağı verildi.
Günümüzde böylesi olayların üzeri daima örtülü kalamaz, bir şekilde gerçekler gün yüzüne çıkar. Cumhuriyet'in internet sitesindeki haberler mahkeme kararıyla kaldırılsa bile gazete okurlarına haberler ulaşmış durumda, diğer yandan sosyal medya ile bütün dünyaya yayılıyor. 
Olayı anımsatmak gerekirse, geçen yıl Hatay ve Adana'da MİT'e ait TIR'ların durdurulması olayı, devletin kurumları arasında ciddi krize yol açtı, TIR'ları durduran, arama yapan kolluk görevlileri ve savcılar görevden  el çektirildi, haklarında soruşturmalar açıldı, tutuklananlar oldu. TIR'ların aranmasının nedeni, araçlarda silah ve mühimmat olduğu iddiasıydı. Olayın patlak vermesinden sonra, o dönemde Hükümet tarafından TIR'ların  yardım malzemesi taşıdığı açıklandı. 
Bir yanda silah ve mühimmat olduğu iddiası, diğer yanda insani yardım malzemesi olduğu yolundaki açıklamalar, arama yapmak isteyen kolluk görevlileri ve savcılara yönelik soruşturma ve tutuklamalar, olayın sıradan bir olay olmadığını gösteriyor. Hükümetin ve Cumhurbaşkanı'nın tepkilerinin nedeni de bundan.
Cumhurbaşkanının haber yapan gazeteciyi tehdit etmesi, suç ithamında bulunması, doğrudan şahsı ile ilgili olmayan bir olayla ilgili bireysel suç duyurusunda bulunmasının her yönüyle değerlendirilmesi gerekir. İlk söylenecek olan; Cumhurbaşkanı'nın müdahalesi nedeniyle, başlatılan soruşturma sonunda açılacak davanın hukuki olacağını, yargılama sonunda adil bir sonuca varılacağını kimseyi inandıramazsınız. Kısacası yargı bağımsızlığı, hukuki güvenlik ilkeleri ile basın özgürlüğü bir kez daha yerle bir edildi.
Haberi yayınlayan gazeteye ve gazeteciye yönelik bu saldırılar kadar, haberin konusu olan olayın kendisi de çok vahim; Suriye'de  iç savaş yaşanıyor, Türkiye savaşan taraflara silah gönderiyor, gönderilen silahlar kimin tarafından nerede, nasıl kullanıldığı konusunda elimizde net bilgiler yok. Net olan Türkiye Büyük Meclisi (TBMM)'nden alınmış bir savaş kararı olmadan, Türkiye'nin silah ve mühimmat yardımı ile Suriye'deki savaşa dolaylı dahil olması.
Pekiyi bu işin hukuka uygun bir yanı var mı?
Anayasanın 87'nci maddesine göre savaş ilanına karar verme yetkisi TBMM'e ait, 92'nci madde ise savaş ilanına karar verme yetkisini milletlerarası hukukun meşru saydığı hallerle sınırlı tutmuş, yani savaşa ilişkin alınacak kararlarda hukuki meşruiyet şart.
Milletlerarası hukuka göre meşruiyetin temelini Birleşmiş Milletler (BM) sözleşmesi ve kararları oluşturur. BM Sözleşmesinin 2'nci maddesinin dördüncü fıkrası "şiddet kullanma yasağı"nı düzenliyor, buna göre; "tüm üyeler, uluslararası  ilişkilerinde gerek herhangi bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasal bağımsızlığına karşı, gerek BM'nin amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçınırlar". Bu kural insancıl hukukun temel ilkesi.
Suçlanan haberde geçen Suriye'ye silah ve mühimmat sevkiyatının Anayasa ve BM Sözleşmesi ile bağdaşır bir yanı yok. Milli İstihbarat Teşkilatı'na yasası ile verilmiş böyle bir görevi de yok.  2937 Sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu'nun 4.maddesinde MİT'in görevleri sayılmış ve son fıkrasında "Millî İstihbarat Teşkilatına bu görevler dışında görev verilemez" şeklinde açıkça sınırlama getirilmiş. Yasada yazılanlar arasında  "başka bir ülkeye gizli gizli silah ve mühimmat sevkiyatı" görevi yer almıyor. 
MİT,yasada yazıldığı gibi "dış güvenlik, terörle mücadele ve millî güvenliğe ilişkin konularda Bakanlar Kurulu'nca verilen görevleri yerine getirmek"  faslında bir görev ifa etmişse, Bakanlar Kurulu'nun MİT'e verdiği bu görev eleştirilemez mi, denetlenemez mi? Kendisini hukuk devleti olarak tanımlayan bir devlet sisteminde yürütmenin ve idarenin yaptığı işlem ve eylemler yargı denetimine açıktır, bu işlem ve eylemler kamuoyunda tartışılır. 
Sözü daha fazla uzatmaya gerek yok; MİT Hükümetin bilgisi ve talimatı ile bir iş yapmıştır, Başbakan, Cumhurbaşkanı yapılan işin doğru ve meşru bir iş olduğunu düşünüyorlarsa neden haber olmasına tepki gösteriyorlar? 
Cumhuriyet Gazetesi ve Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar hakkında başlatılan soruşturmanın davaya dönüşmesi halinde olayın kendisi tartışılmaya devam edilecek, dava toplumsallaşabilirse silah sevkiyatının yargılanmasına dönüşecektir, umarım öyle de olur. 
7 Haziran Seçimi sonucunda seçmenin verdiği mesaj da bunu gerektiriyor, umudu kaybetmemek gerek.