Altay taraftarları otuz yılı aşkın süredir tribünlerin eşit paylaşıldığı maçlarda her zaman şeref tribünün solunda kalan alanda oturur. Bunun sebebini yıllarca farklı anlamlar yüklemiştim. Çok sonra öğrendim ki Mustafa Denizli'nin Altay'da 'Büyük' Mustafa olduğu zamanlarda Altay seyircisi sol açık oynayan kaptanlarını daha rahat izleyebilsinler diye her rakip taraftar saygı gösterir ve bu tribünü tartışmadan Altaylılar'a bırakırmış. Büyük Mustafa'nın Altay'da etkisi hala sürmektedir ve Altaylılar bugün de kapalının sol tarafında oturmaya devam etmektedirler.
Büyük Mustafa ile ilk tanışmam ilginçtir bir Altay maçında değil; Göztepe-Karşıyaka maçında olmuştu. Güzelyalı'da yaşayan, ailesi ve yakın çevresinde tek bir Altaylı'nın olmadığı küçük bir çocuk olarak gittiğim ilk maç, 1981'de seyirci rekoru kırılan İzmir derbisiydi. Nedense Göztepe tribünlerinde Altay'a öfke vardı. Bunun nedenini sorduğumda Altaylı Büyük Mustafa'nın Karşıyaka tribünlerinde olmasını söylemişlerdi. Altaylı her yerde Altaylı'dır diyebilmiştim sadece. Büyük Mustafa ismiyle ilk tanışmam bir hayal kırıklığıydı.
Gittiğim ilk Altay maçında aklım fikrim Büyük Mustafa'da idi. Sarıyer'e karşı 2-1 kazanılan maçta kaptan bir gol atmıştı. Bu yazıyı hazırladığım ana kadar bu golü 30 yıldır serbest vuruştan attı diye anımsamış ve dostlarıma anlatmıştım. Yazıyı hazırlarken gördüm ki gol penaltıdan atılmış. Onunla ilgili son hayal kırıklığım da belki bu olacak. Bir psikiyatrist olarak kendimi değerlendirdiğimde Büyük Mustafa'yı yüceltme ihtiyacının anılarımı bile değiştirdiğini görüyorum. Yine yeni fark ettim ki o maçta bugün Altay'ın teknik direktörü olan, defalarca Altay'a hizmet etmiş Turgut Uçar da forma giymiş. İnsanoğlu bazen candan gönülden vereni daha kolay unutup, değersizleştirebiliyor.
Altay Süper Lig'den tarihinde ilk defa Büyük Mustafa'nın kaptan olduğu bir sezonda küme düşmüştü. Takımın yeniden şampiyon olup döneceğinden şüphem yoktu. Ama artık Büyük Mustafa yoktu. O Galatasaray'a transfer olmuştu. Neden küçük çocuğa şöyle açıklanmıyordu. Bu kadar büyük bir oyuncu jübilesini 1. Lig'de yapmalıydı. O yüzden bir yıl orada oynayıp, jübilesini yapınca Altay'a geri dönecekti.
Jübile maçında tribündeydim. Tek beklentim onun Altay forması giyerek futbolu bırakmasıydı. Daha maçın başında Kıbrıslı Mete'nin ünlü kaleci Simoviç'e attığı golle 1-0 öne geçmiştik. O sarı-kırmızı formasıyla futbolu bırakıp Mustafa Denizli olurken skor tabelasında Altay:1 Galatasaray:0 yazıyordu. Maçın sonunda yenilen gole gözyaşı dökerken nasıl Büyük Mustafa'nın veda maçında, Galatasaray'ı yenemeyiz diye isyan ediyordum. Sanki Mustafa Denizli ile hayal kırıklığı benim için kardeş anlamlar olmuştu.
Mustafa Denizli bir türlü Altay'a geri dönmüyordu. Bir TV programında 2000 yılında Altay'a belki teknik direktör belki başkan olarak geri döneceğini söylemişti. Bunu söylediğinde 2000 yılı o kadar uzaktı ki; o tarihte kıyamet kopacak mı lafları dolaşıyordu. Ben de büyüyünce ne olacağım diye merak ediyordum. Ama öğrendiğim Büyük Mustafa dönecekti.
O tarihten sonra birçok kulüp taraftarı yazı başlığımdaki sloganı haykırmıştı: "Mustafa Denizli; Şampiyon yap bizi!" Sadece onu kutsallaştıran, futbol tanrısı olarak gören Altay tribünleri bu sloganı söyleyemedi. Şimdi bu yazıyı yazarken onun Rizespor'la anlaştığını öğreniyorum. Ama artık büyüdüm, hayal kırıklığı yaşamıyorum. Sadece çocukluk beklentilerime hafifçe gülüyorum.
Sisam adası olarak bilinen Samos'da doğan Helenistik felsefenin en önemli düşünürlerinden birisi Epiküros bundan 2300 yıl öncesi Zeus ve insanoğlunun yarattığı diğer Tanrıları şöyle sorgulamıştı: "Tanrılar kötülükleri yeryüzünden kaldırabilir mi veya kaldıracak mı? İstese kaldırabilirler mi; yoksa bunu yapamazlar mı, yoksa yapmayacaklar mı? Tanrılar hem yapabilir ve hem de yapmak istiyorlar mı? Eğer Tanrılar yeryüzünden kötülükleri kaldırmak istiyorlar da kaldıramıyorlarsa o zaman onlar her şeye gücü yeten değillerdir. Eğer yapabilirler de, yapmak istemiyorlarsa o zaman onlar iyiliksever değillerdir. Eğer onların kötülüğü kaldırmaya ne güçleri ne de istekleri varsa o zaman onlar ne her şeye gücü yeten, ne de iyilikseverlerdir. Ve son olarak eğer tanrılar kötülüğü kaldırma gücüne sahipseler ve kaldırmayı istiyorlarsa o zaman kötülük nasıl ortaya çıkmıştır."
Biz Altaylılar da bazı kişi ve kurumları kutsallaştırıp tanrılaştırdık. Şimdi bu kurumları ve bu düşünce sistemini sorgulamamız lazım. Ey siz Altay'ın kutsalları, yüceler topluluğu! Siz Altay'ın düştüğü bu durumu düzeltecek güce sahip misiniz? Bu güce sahipseniz bu duruma son vermeyi istiyor musunuz? Bu güce sahipseniz Altay'ın bu kötü günleri yaşaması neden? Eğer siz yapmak istiyor da yapamıyorsanız Altay için her şeyi bilen, Altay'ı koruyabilen değilsiniz! Eğer yapabilir ama yapmıyorsanız da bizlerin sizi sevdiği, değer verdiği, saygı gösterdiği kadar Altaylı değilsiniz. Ve son olarak; eğer sizler Altay'ın bu halden kurtulmasına gücünüz var ve bu kötü günleri sonlandırmak istiyorsanız Altay bu hale nasıl geldi?