Üzüntülü bir hafta geçirmemize, Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı, Bornova ve İzmir'in damadı Mustafa Koç'u spor yaparken kaybetmemize rağmen yazmadan edemeyeceğim:
Yapılan sporun ve egzersizlerin tam olarak olumlu sonuçlarını görmek için yeterli ve dengeli bir şekilde beslenme ile de desteklenmesi gerekmektedir.
Yeterli beslenme sağlanamazsa yapılan egzersiz vücuda zarar verebilir.
Geçen hafta 'Ah kalbim!' dememek için, siz de kalbinizi yakından takibe alın, demiş, bazı örnekler vermiştim.
Zaman zaman da, 'doktor var, hekim var!' derim.
Doktor çok ama hepsi hekim mi?
Yani tıp fakültesini bitirdikten sonra yaptığı yemini yerine getiriyor mu?
Bu satırları yazarken radyom açıktı, en önemli iki 'haber kanalı'ndan birinde, adının başında 'profesör' sıfatı olan bir doktor öyle güzel beyin yıkıyordu ki anlatacak sözcük bulamıyorum.
Plastik cerrahı, 'Gelin sizi güzelleştireyim' derken, 'Sakın başkasına gitmeyin!' demekten de kendini alamıyordu.
Bir ara profesörün bu program için ne kadar ücret ödediğini unutan spiker, 'Kaça mal oluyor?' deyince, 'Hoca' yan çizerek, 'Paranız yoksa devlet hastanelerine gidin, orada da sorununuzu çözerler!' dedi.
Bir ara bu profesörler maliye tarafından takibe alınmışlardı.
Çünkü çoğu, neredeyse asgari ücret tutarındaki muayene ücretini nakit olarak alıyor.
Ameliyat ücretini de...
'Kredi kartı olmaz!' diyor...
Neden?
Mal varlığını katlamak için...
Bunların tek harcaması, reklam gideri...
Belli gazete ve televizyonlara çıkmak için bin bir takla atarlar ve de istenilen ücreti öderler.
Böylece hasta ve yakınlarının gözlerini de boyarlar...
Açık ve net söylüyorum:
Sakın reklamlara inanmayın...

Neler görüldü, yaşandı!

Bir zamanlar İzmir'de bir 'kalp'çi yani kardiyoloji profesörü vardı.
Gazetelerde reklamı, pardon röportajları çok çıkardı.
Bu arada bir açıklama yapayım; doktor ve avukatların 'reklam' yapmaları kanunen yasak olduğundun, bunu delmek için çeşitli yollar denenir.
Örneğin bilgilendirme ya da uyarı şeklinde söyleşi gibi...
Özel hastaneler ya da tıp merkezleri de sözüm ona 'kültür ve sanat' çalışmalarına önem veriyor gibi gösterirler kendilerini.
Geçenlerde İzmir'deki yerel bir yandaş gazetede tam sayfa bir dal hastanesinin reklamı yayınlandı.
Yandaş yerel gazete bu kulakçının reklamını alırken fatura kabarık olunca, 'Sizin sanat galerisinin haberlerini de ekstradan yayınlarız' demiş.
Takip ettim, gerçekti...
Demek ki bu kulakçının da kulağını çekmek lazım...
Ama kim çekecek?
Görevini tam ve eksiksiz yapan kaç kişi var ülkemizde?..
Genel kanı şu:
Bana dokunmayan bin yaşasın...
Üstelik sağmal inekler varken, kesimhaneye ne gerek var...
Herkes bir şekilde yolunu da buluyor, geçimini de sağlıyor...
Bunu bilen dolandırıcılar ve sahtekarlar da ellerinde sahte makbuzlarla piyasada cirit atıyor...
Daha geçenlerde kendilerine 'maliyeci' ya da 'Bakanın akrabasıyım', 'Başkanın danışmanıyım' diyerek piyasayı dolandıranlar yakalandı...
İşini doğru dürüst yapan bir tıp merkezi ya da doktor kapısını çalandan çekinir mi?

Böylelerini temizlemek lazım!

Bunları anlatırken, İzmir'deki o ünlü kalp cerrahı profesörü unuttum sanmayın!
O 'Koca' adam!
Yanılmıyorsam 96 ameliyat gerçekleştirdi ve sadece biri yaşamını sürdürdü.
Öğrendiğime göre onu da, konuk bir Japon profesör gerçekleştirmişti.
Sonra bu öğretim üyesinin yetersizliği, bilgisizliği ortaya çıktı ve senato kararı ile atıldı.
Benim söylediğim an azından 40 yıllık bir olay...
İsmini sadece bir cümlede şifre şeklinde vermeye çalıştım, çoğunluk bilmez. Ama yakınlarını ve akrabalarını düşünerek derinliğine girmedim.
Diyeceksiniz şimdi bunlardan yok mu?
Belki vardır...
Ama bunu sadece gerçek hekimler ve de meslektaşları bilir...

Özgürce gülebilirsiniz!

Şimdi kara kara düşünmeye başladığınızı düşünüyorum.
En iyisi sizi 'özgürce' güldürmeye çalışayım...
Estetik kaygılar, ortodontik tedavilerin önündeki en büyük engel.
Çünkü hastalar, dişlerinin ön yüzeyine uygulanan diş tellerinin iş hayatı ve sosyal yaşamda sorun çıkarabileceğini düşünüyor.
Oysa son dönemde uygulanan görünmeyen diş telleri ile hastalar hem konuşurken hem de gülerken ağızlarını kapamak zorunda kalmıyor.

Kalp krizi önlenebilir mi?

İşadamı Mustafa Koç'un 'kalp krizi' geçirerek genç yaşta aramızdan ayrılması üzerine aklımıza 'Kalp krizi önlenebilir mi?' sorusunu getirdi.
Dünyada görülen ölüm nedenleri arasında ilk sırada yer alan kalp krizi, Türkiye'de de yaşam kayıplarının yüzde otuzunu oluşturuyor.
Hem kadın hem de erkekleri tehdit eden kalp kriz riski, yaşam tarzı değişikliğiyle yüzde 80'lere varan oranda düşürülebiliyor.
Peki yalnız Türkiye'nin değil dünyanın en zenginleri arasında bulunan Mustafa Koç'un genç yaşta kalp krizinden ölmesi neden?
Üstelik Türkiye'nin en büyük, modern ve pahalı hastanesi de kendisinin olmasına, 95 bin çalışanının yanında çok önemli hekimlerin de hizmetinde olmasına rağmen!
Bu arada parantez açarak bir hatırlatma yapacağım:
Eski Cumhurbaşkanlarımızdan Turgut Özal da, yanında 'özel doktoru' olmasına rağmen kurtarılamamıştı.
Öğrendiğimize göre;
Mustafa Koç spor yaparken daha doğrusu koşarken kalp krizi geçirmiş.
Üstelik yanında spor hocası ile koruması da varmış.
En basitinden sıradan biri bile ameliyat geçirmiş, üçlü bypass geçirmiş, üç kalp damarı değiştirilmiş birinin koşmaması gerektiğini bilir.
Bu doktorlar ya da spor hocası (!) diye maaş alanlar bunu bilmiyor mu?
Belli hastalıkları olanlar, yaşlılar, hatta sıradan insanlar bile doğrudan koşamaz, kalbini zorlayamaz.
Sıradan biri bile, 'Belli tempo ile yürüyeceksin!' önerisinde bulunurken, Mustafa Koç'a 'Koşacaksın!' diyenlerin de, bilim kurulunca sorgulanması gerekiyor.
Nasıl yıllar önce 'Koca' adamın 'oğlu'na da aldırış edilmeden elinde diploması ve sıfatı senato kararı ile alındıysa, reklamını yaptıran, Mustafa'yı da aldatanlar mutlaka hesap vermelidir.
Benim inanışım böyle...
Hatta geçenlerde bir yakınımın evladı Bodrum Devlet Hastanesi'nde apandisit ameliyatı olmuş.
Benim bildiğim kadarıyla safra kesesinde taş vardı.
Hatta aynı hastanede bu konuda teşhis de konulmuştu.
Kendisine haber gönderdim, 'Başhekime çık, işin doğrusunu öğren' diye...
Çünkü gördüklerimiz, duyduklarımız, öğrendiklerimiz bizi hep şüpheye yöneltiyor.

***

MENEKŞE

Beslenmede nelere dikkat etmeli?


*Alkol: Alkol yüksek oranda kalori içeriyor. Bir gram alkoldeki kalori oranı bir gram yağdaki kalori miktarı ile eşittir. Ayrıca tansiyon değerlerini yükseltiyor. Aşıra alkol tüketimi kalp büyümesine neden olabiliyor.
*Yağlar: Trans yağlardan zengin hazır gıdalardan, katı yağdan ve her türlü kızartmadan uzak durmak gerekiyor. Tereyağı aşırıya kaçmamak kaydıyla tadımlık yenebilir. Belirli miktarda hayvansal yağın özellikle Omega-3 içeren somon gibi yağlı balıklardan alınması öneriliyor.
*Tuz:  Türkiye'de 50 yaş üzerindeki her iki kişiden biri yüksek tansiyon hastası. Yüksek tansiyonla temel mücadelede tuz kısıtlaması yapılıyor. Tuz tüketimini günlük 3 gramla sınırlandırmak tansiyon değerlerini de düşürüyor.
*Su: Su tüketimi özellikle kış döneminde çok ihmal ediliyor. Günde minimum 1-1,5 litre su içmek gerekiyor. Susuz kalan vücutta kan dolaşımı yavaşlayacağı için bu hastalarda göğüs ağrıları veya nefes darlığı oluşabiliyor.

NOT: Depresyon da kalp krizini tetikliyor. İşin psikolojik kısmının da çok önemli olduğunu söyleyebiliriz. Depresyon, hastaların ilaç tedavisini aksatıyor. Beslenmesini bozuyor. Sosyal hayatını etkiliyor. Depresyonla mücadelede hastaya yalnız antidepresan vermek yeterli olmuyor. Mutlaka sosyal çevreden ve ağır vakalarda psikiyatriden destek alınması gerekiyor.

***

KILÇIK


*- Sakın sevmekten korkma, kurşun sesi kadar hızlı geçer yaşamak; ama öyle zor ki havada, sevdayı sıcak yürekte tutmak...
*- Gözlerin yıldızlar gibi, gülüşün ay gibi, elin güneş gibi sıcak.
*- Neden seni bu kadar çok özlüyorum söyler misin? Seni bu kadar çok sevmemin nedeni ne acaba?
*- Şimdi daha iyi anlıyorum ki nefes almak değilmiş yaşamak. Ateşlerde yanmak gibi bir şey, seni severken sensiz olmak...