Sophia ile tanıştınız mı? Bizim gündemimizi çok farklı konular meşgul ederken, Hong Konglu Hanson Robotics firması tarafından geliştirilen Sophia adındaki insansı robot, birçok ülkede televizyon programlarında boy gösteriyor. Söyleşilere, sohbetlere, münazaralara katılıyor. Hatta geçen ay, Birleşmiş Milletler toplantısında Genel Sekreter Yardımcısı Amina J. Mohammad ile kısa bir konuşması oldu.

Güzel yüzü için Audrey Hepburn’ün model alındığı Sophia’nın sadece görünüşü değil, davranışları da önceki robotlara göre çok daha insana yakın. Sophia, yapay zekaya, görsel veri işleme, ses ve yüz tanıma becerilerine sahip. Jest ve mimikleri taklit edebilmesi sayesinde üzgün, kızgın, neşeli, vb. görünebiliyor. Espri bile yapıyor. Gerçekleştirdiği diyaloglar ve edindiği veriler aracılığıyla sürekli gelişiyor, giderek zekileşiyor.

Bakımevlerinde yaşlılara eşlik etmek veya büyük etkinlikler ya da parklarda topluluklara yardım etmek üzere tasarlanmış olan Sophia, yine Ekim ayında, Suudi Arabistan’ın hamlesiyle, vatandaşlık verilen ilk robot olma şerefine nail oldu.

Çin, ABD ve Kuzey Avrupa’nın, 2030 yılına kadar yapay zekadan en fazla gayri safi mili hasılayı elde etmesi öngörülürken, birkaç ay önce Dubai polis teşkilatına bir robot eklendi. Dubai, robot polislerin 2030’a kadar polis kuvvetinin dörtte birini oluşturmasını hedefliyor.

Çok değil, 3-5 yıla kadar Sophia ve arkadaşlarının, özellikle mekanik becerilerin yeterli olduğu meslekleri insanların elinden almaya başlayacağı ve bu durumun olası sosyo-ekonomik sonuçları tartışılırken, merak ettiğim bir boyut da, sanat üretiminde nerede duracakları.

Yapay zeka şirketi kurucusu Dave King, sanatın, insan ve makinenin birlikte nasıl çalışabileceği konusunda iyimser bir görüş bulunan son alanlardan olduğunu söylüyor.

King’e göre, yaratıcılık doğuştan gelen değil, öğrenilerek geliştirilen bir özellik. Yaratıcılıkta en önemli hususlardan biri, farklı fikirleri birleştirebilme, bir araya getirebilme. Eğer istediğiniz gibi çalışan bir algoritmanız (bilgisayar biliminde çözüm yolu/ işlemler zinciri) varsa, pek çok farklı şey keşfedebilir.

Yapay zeka şimdiden bazı sanatsal alanlarda kullanılıyor. Milyonlarca sayfa romantik romanla geliştirilen algoritmalar, şiir yazıyor.

Ekiplerin, robotlara fırça ve boya kullandırmak suretiyle görsel olarak “güzel” bir şeyler üretmesini amaçlayan RobotArt yarışmasının ilki, 2016 yılında düzenlendi. Orijinal veya yeniden yorumlanmış sanat eserleriyle yarışmaya katılım sağlanabiliyor. Önümüzdeki yıl yarışacak eserler, Seattle Sanat Fuarı’nda sergilenecek ve satılacak.

Yarışmanın tanıtım metinlerinde, robotlar ve yapay zekanın, sanatçıların entelektüel veya fiziksel olarak daha iddialı girişimlerde bulunmalarına imkan vereceği söyleniyor.

Sanatçı ve bilgisayar bilimi profesörü Jon McCormack’e göre, insanın elinden yaratıcılık ve sanat gibi değerli şeylerin alınmasından doğal olarak korkuyoruz. Bunlar, en temel insan özelliği olarak değerlendirdiğimiz, bizi gezegendeki diğer tüm türlerden ayıran unsurlar. Bilgisayarın yapabildiği, insan aklını tamamlamak. Yapay zeka, sadece ona öğretilen üzerinden hareket edebiliyorken, insan çok daha geniş ve derin bir perspektife sahip.

Yaratıcılık ve hayal gücü gerektiren, insan deneyimi, duygu ve bakış açısını ifade eden ve öznellik taşıyan sanatı, insandan öğrendikleriyle sınırlı olan, insanı taklit eden bilgisayarın “ele geçirmesi” mümkün mü?

Büyük sanatçıların “insani” özellikleri, yapıtlarının karakterine etki etmemiş midir? Örneğin Chopin’in eserlerindeki hüzünde, narin yapısının, çocukken geçirdiği hastalıkların ve vatan hasretinin etkisi yok mudur? Veya “Van Gogh sarısının” ve haleli yıldızlarının, sanatçının muzdarip olduğu katarakt rahatsızlığının sonucu olduğu düşünülmüyor mu?

Gelecekte bilgisayar tek başına, bizlere bir şeyler hissettiren “iyi” sanat eserleri yaratabilir mi bilemiyorum ama insan-bilgisayar ortaklığı, sanatta yeni sayfalar açabilecek gibi görünüyor.