Milletvekili ne yapar?
Meclis içerisinde ülkenin gidişatına endişe duyan kesitlerin sesi vazifesini görür. Kendisini seçen seçmenlerin sesi, gözü, kulağıdır... Toplumun sesini Meclis'e taşıyan, sorunlara çözüm üreten, en azından üretmeye çalışandır değil mi? Ardı ardına yasalar çıkıyor, bireysel özgürlüklerimizin içi boşaltılıyor, toplumda biriken tepkiyi toplu halde boşaltacağımız alanlar daraltılıp/yok ediliyor... Ancak bakıyorsunuz ki ana muhalefet partisinden bazı vekillerin işi, partinin kimliğini sorgulamak.

Kabuğunu beğenmediği yapının içinde ne işi var, diye bizler soru soracakken, onlar sorular soruyorlar. Öyle ki artık neredeyse çalıştırılan disiplin mekanizmasında partinin temel kimliğine sahip çıkmak suç; partinin kimliğine inanmış, bağlanmış kitlelerin oyları ile seçilmiş olanların partinin kuruluş felsefesine, hatta kurucusuna yönelik sözler etmeleri suç değil...
          
'Şöyle bir anlayış var: Cumhuriyet o kadar iyidir ki biz Cumhuriyet'in ilk döneminde yapılanlara sahip çıkarsak bütün problemleri hallederiz. Çözümü kadimde arıyoruz.' Bunu söyleyen İzmir'den vekil seçilmiş Rıza Türmen... Şu sözleri söyleyebildiği yere, karşı çıktığı anlayış sayesinde geldiğinin farkında mı? Adında Cumhuriyet olan parti, Cumhuriyeti kuran parti, gelip, aday gösterilip, partinin ilkelerine dört elle sarılmış kitlelerce seçildiğiniz parti... Tam da Cumhuriyet değerleri savrulurken, savrulmaya karşı çıkmanız için sizleri bulunduğunuz yere taşıyan parti... Ve kalkmış sanki başka bir partinin temsilcisi gibi kuruluş ilkelerini, öyle ya da böyle bugünlere kadar aydınlığın meşalesini taşıyan temel felsefeyi, ülkeyi yarınlara taşımaktan söz ederek sorguluyor... Çoğulcu, katılımcı demokrasiden söz ediyor; partinin temel ilkelerini, laikliği yeniden okumaktan söz ediyor. Yeni CHP değişmezse, siyaseti bırakacağını... Tek partili dönemin mantığı farklı ama tartışılmalı diyor...
          
Ülkede tektipçi bir yönetim var. Çok partili sistem tasfiye edilip, görünürde çoklu, uygulamada tek partili zihniyet işliyor, parlamenter sistem iğdiş edilmiş, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, parti başkanlığı tek sesle Meclis üzerinde hakimiyet kurmuş, fiilen Meclis Hükümeti sistemi işletiliyor; o, bu günü topluma anlatması gerekirken, adeta karşı devrimci zihniyetin yöntemini savunuyor; rejimin kuruluş yıllarını tartışalım diyor.
          
Bugün 'değişim' adı altında geriye püskürtülüşe ilişkin itirazlar yerine, değişimi partiye taşımak... Tam bir paradoks.
'Dışlayıcı ve tek tipçi milliyetçilikten kurtulmak gerekir. Egemenlik ve bağımsızlık anlayışı da değişti' diye buyurmuş... Asıl dışlayıcılık bu sözlerde değil mi?.. Milliyetçiliğe karşı çıkar gibi, farklı alt kimlikler üzerinden milliyetçilik yapılıyor... Asıl başka kimliklere vurgu üzerinden bir söylem kimlikçilik olmuyor mu? 'Benim savunduğum milliyetçilik iyidir, diğeri değildir'... Böyle bir mantık olabilir mi? Dışlayıcılıkla suçlayıp dışlamak... 'Diğeri de...' diyerek ötekileştirmek...
           
Ortak kimliği sorgulayıp, yerine yeni kimlikler ikame etmek ve/veya inşa etmek gayretleri, günümüzde ulus devletlerin sorgulanması üzerinden yürütülüyor. Egemenlik anlayışı değişmişmiş; ABD, Fransa, Almanya, İtalya, Yunanistan, İngiltere... için değişti mi? Hangisi vaz geçiyor bağımsızlığından, egemenliğinden? Ulus devleti neden bize sorgulatıyorlar? Onlar niçin sorgulamıyorlar? Bunu anlatması gerekenlerin sürecin kolaylaştırıcısı söylemle ortaya çıkması çok yaman bir çelişki. Muhalefet etmesi için Meclis'te olanların Ortadoğu bataklığına çekiliş sürecimiz yerine, temsil ettiği partinin temel felsefesine ters düşen açıklamalar yapması akıl ile açıklanacak gibi değil.
          
Hele bir sözü var ki; 'Parti yeni kimliğine kavuştuktan sonra bu kimliğe uyum sağlayamayanlar gidiyorsa ne yapalım.' Partiyi içindekileri göndererek büyütmekten söz ediyor!... Yeni Türkiye için yeni CHP ve yeni üyeler (!)...
          
Ben de soruyorum; "Madem böyle bir düşünceniz var. Neden bunu CHP içinde yapmaya kalkışıyorsunuz? Neden ayrı bir parti kurup ne kadar olduğunuzu görmüyorsunuz? Daha önce denendi ve başarılamadı. 'Yeni Türkiye', 'Değişim' diyerek yola çıkanlar, parti kurup taban oluşturabildiler mi? Büyük laflarla ortaya çıkanlar, yeniden CHP'ye dönüp, CHP sayesinde aday gösterildiler... Ne çabuk unutuyoruz..."
          
Kim gidecek, kim kalacak diye siyaset yapılan zeminde büyüme değil, ancak küçülme yaşanır. Siyaset de bu söylemlerle yapılmaz.
İş bu noktaya gelmişse, duyuralım; kimsenin bir yere gittiği yok. Sadece partinin götürülmek istendiği yere bakarak kaygı ve üzüntü artışı var. Tüm kurumların kendi içinden çözüldüğü süreçten geçişimize bakınca, bu akıl karıştırma sadece çözmeye, çözülmeye hizmet ediyor... Bizler bunun farkındayız. Tüm bu sözler birbirine eklemlenince süreçle ilgili mesajlar çıkıyor ortaya.
Gitmekse eğer; sizleri tutan yok, kurun Yeni Türkiye'nizi başka bir partide... Latin Amerika temsiliyeti gibi ütopyalarınızın peşinden kaç kişinin geleceğini görünüz ve bizlere de gösteriniz...
Neden ille CHP?!.. (Bu sorunun yanıtını biz biliyoruz da bir de sizden duysak diyoruz...)
Yineliyorum; kimse bir yere gitmiyor bilesiniz!..
Bir de kim gider, kim kalır hiç belli olmaz!..