Mart'ın 29'undan bu yana Doğu Anadolu'nun topografik ve sosyal yapısını ilgilendiren konularda dört yazımızda neleri konu etmişsiz şöyle bir geriye dönüp bakalım mı? Aslında bu yazılar arka arkaya yayınlanacaktı ama araya 16 Nisan referandumu (At nasıl alındı?) ve ardından hakkıyla kutlanamayan 23 Nisan Bayramı için yazdığımız yazılar girdi.
O dört yazıda neleri dile getirebilmişim, şöyle az da olsa gözden geçirelim mi? Ne dersiniz?

Öncelikle geçmiş yaşantılarımdan kesitler vermeye çalıştım. Oralarda yaşadıklarımdan ve oralardaki ağabeylerimden, dostlarımdan, yakınlarımdan bahsetmiş olmalıyım. Sonrasında Doğu Anadolu'nun coğrafya, ötesinde topoğrafya özelliklerinin oralarda yaşayan halkımız üzerinde oluşturduğu bazı etkileri konu etmiştim. Üçüncü yazımız geçmişteki Doğu Anadolu Kürt isyanlarının günümüz politikacı ve devlet adamlarımızca çözüm getirici değil tam tersine kışkırtıcı yönleriyle ele alınmasıyla ilgiliydi. Geçen haftaki ve dördüncü yazımızda çözüme gidebilecek yolları bir nebze olsun hatırlatmaya çalışmış olmalıyız. Neylersiniz; günümüz yöneticilerinin asıl sorunu çözmek yerine "Mele'leri-Molla'ları" görevlendirmeye çalışmalarından yakınmıştık.   
 
Doğu Anadolu için hazırlamaya çalıştığımız bu yazı dizimizin sonuncusunda elimizden geldiğince çözümler için düşüncelerimizi yansıtmaya çalışacağız. Önce ufak ufak bir bilgi kırıntısı, ufak ufak bir bilgi aktarımında bulunalım. Aman; sakın benim için bilgiçlik filan taslıyor demeyin, lütfen.
Evet; bilgiçlik filan taslıyor demeyin, unutulmamalıdır ki Doğu Anadolu sorunu sosyal bir sorundur ama temelinde her olayda olduğu gibi ekonomik yetersizlikler ön plandadır. Bu nedenle görüşümüze göre Doğu Anadolu'da ekonomik sorunlar çözülebilirse sosyal yapıda da olumlu gelişmeler yaşanabilecektir. Hiç olmazsa olumlu gelişmelerin kapısı aralanabilecektir. Haydi öyleyse; elli seneyi geçkin zaman önceki ekonomi eğitimimden (İ.Ü. İktisat Fakültesi) aklımda kalanları yazmaya başlayayım. Bu arada saygın öğretmenim Prof. Dr. Sabri Ülgener'i de rahmetle anıyorum.

***
Ekonomik yatırımlar için en uygun yerlerin belirlenmesi ilkeleri ilk kez klasik dönem Alman İktisatçısı J.H. Thünen'in; 1826 tarininde yazdığı "Der İsolierte Staat" adlı kitabında söz konusu edilmiştir. Elbette; o tarihlerde kısaca, "Tüketim merkezlerine ulaşım", "Enerji maliyeti", "İşçi ücretleri" ve "Hammadde edinme noktaları" olarak sıralanabilen ilkelerde teknoloji ve iktisat bilimindeki gelişmelere bağlı olarak değişiklikler ve eklemeler olabilir. Ancak; ana düşünce ekseninde bir değişiklik yaşanmadığını söyleyebiliriz. Doğu Anadolu'nun kalkınması hakkındaki önerilerimizin bu çerçeveye bağlı kalarak yapıldığını belirtmeliyiz.

Devletimiz özellikle planlı ekonomi döneminde ve yakın zamanlarda Doğu Anadolu ekonomik kalkınmasına yönelik olarak "Yatırım teşvikleri" uygulaması yapmaktadır. Bunlardan başka gene devlet kurumları yöre halkına karşılıksız yiyecek ve yaşam gereçleri vermektedir. Ayrıca, hayvancılığı teşvik amacına yönelik olarak doğrudan damızlık hayvan dağıtımı yapılmakta üstelik yem yardımında bulunulmaktadır. Geçmişteki Ziraat Bankası Müfettişliği dönemimde yörede maddi kredi olarak dağıtımı yapılan başta tohumluk ve gübrelerin yerine ulaşmayıp ya un fabrikalarına ya da sera bölgelerine yönlendirildiğini bire bir görmüşümdür. Damızlık hayvanlar da kesimhanelere, yemler ise yoğun besici merkezlerine gönderilmişlerdir. Bu konularla ilgili detayları burada anlatmaya, yazmaya kalkmamız sayfalara sığmayacak kadar uzun öykülerdir.

Kısacası devletimizin bu türlü katkılarının hiçbiri yerine ulaşmamaktadır. Üstelik yerel halk için yapılan bu yardımlar çeşitli yollarla ağalık, şeyhlik, beylik düzeninin sürdürülmesine yol açmaktadır. Görev yaptığımız süre içinde belirlediğimiz durum böyledir.

O halde ne yapmamız gerekecektir? "Von Thünen" üstadımızın yatırım ilkelerini bir kenara bırakıp devlet eliyle doğrudan yatırımların yapılması en doğru yol olmalıdır. Doğu Anadolu'da doğru yatırım noktalarını aramaktan öte ekonomik kalkınmayı doğrudan sağlayabilecek sanayi yatırımlarının devlet eliyle gerçekleşmesi yöre için ciddi bir kalkınma hamlesi yaratabilecektir. Bir Tofaş , bir Renauld fabrikası belki ilk günlerde karlı bir yatırım olmayabilir. Ben gene de buna benzer yatırımların tamamının devlet eliyle doğuya yapılmasının belki uzun vadede ama sonuçta mutlaka olumlu olabileceğine inanıyorum.

Devlet; günümüzde yatırım teşviği vermiş, vergi indirimi uygulamış. Neye yarar? Şu an; yalnız İzmir'de şube olarak çalışan merkezi Batman'da, Mardin'de, Şırnak'da, Siirt'te olan yığınlarca firma var. İstanbul'u ve benzerlerini saymıyorum bile. Paralar buralarda kazanılıyor, vergiler indirimli tarifeden oralarda ödeniyor. Sorarım; Doğu'nun kalkınması bu uygulamanın neresindedir?

Doğu ve Güneydoğu bizimdir, yapılan bu savaşlar ve ayrıştırma girişimleri boşunadır. Nasıl ki Ziya Gökalp, Cahit Sıtkı Tarancı bizim şairlerimizdense nasıl ki Dersimli Cemal Süreya'yı bu devler Maliye Müfettişi yapıp üstelik ona en güzel aşk şiirlerini yazdırmışsa gelecekte de bu isimlere benzer değerler gene bizlerle yaşayacaklardır. Bu böyle biline.
Esenlikle kalınız...

TÜRKÇE İÇİN NOT
Elaman değil ELEMAN