Dünyada son yıllarda önemli bir dönüşüm yaşanıyor.
Bu dönüşümün en belirgin göstergelerinden biri, ulus devletin aşınmasına paralel bir biçimde "cemaatler toplumunun" inşa edilmesi...
Ulus-devlet aşındıkça milli sınırlarla örtüşen yegane sadakat odağı ortadan kaldırılmış oluyor.
Bu boşluğu çoğu kez birbirleriyle düşmanlaştırılan yerel dinsel/mezhepsel yahut etnik aidiyetler dolduruyor. Böylelikle oluşturulan "parçalanmış toplum", küresel kapitalizmin hakimiyeti için mükemmel bir imkan anlamına geliyor...
Oyun böyle sürüp gidiyor...
* * *
Aslında Türkiye'de yaşananlar da, dünyada/dünyanın diğer geri kalmış ülkelerinde yaşananlarla büyük paralellikler gösteriyor.
Afrika ülkelerinin, sömürge dönemi sonrasında, sömürü karşıtlığını merkeze alarak tanımladıkları yeni kimlikleri, süreç içinde ya fakirliğe ya da McDonalds kültürüne yenildi.
"Kara Afrikalılık kardeşliği" yerini etnik gruplar arası çatışmalara bıraktı. Dökülen kan, yeni emperyalizmin üremesi için uygun bir ortam yarattı.
Günümüzde Afrika'nın devlet yönetimlerinin önemli bir kısmı tehlikeyi fark ediyor. Bu bölünmüşlüğü aşmaya çalışıyor...
* * *
Sovyet sonrası ülkeler, SSCB'nin dağılmasının ardından bir anda küreselleşme dinamikleriyle yüzleşince büyük sıkıntılar yaşadılar.
Etnik ve dinsel temelli çatışmalar baş gösterdi.
Bugün toprak bütünlüğünü koruma konusu hem Batı yanlısı hem de Batı karşıtı Sovyet sonrası ülkelerin temel gündem maddesi.
* * *
Latin Amerika yüzyıllar boyunca sömürgeciliğin yarattığı sıkıntıları yaşadı. Bugün, yeni sömürgeciliğe karşı belki de en net tepkiyi veren coğrafya burası. Etnik-dinsel bölünmeleri aşan bir bölgesel kimlik, güçlendirilen milli kimliklerle birlikte bu coğrafyada üretiliyor.
* * *
Değerli okurlarım, küreselleşmenin dayatmaları ortada...
Aklı başında hiçbir devlet yönetimi, bu dayatmalara karşı kayıtsız kalmıyor. Kendi ayağına kurşun sıkmıyor...
Örneğin aklı başında hiçbir devlet yönetimi, toprak bütünlüğünü tartışma konusu yapacak bir girişime kapı açmıyor.
Aklı başında hiçbir devlet yönetimi, bütünlüğünün temel garantisi olan ordusunu ötekileştirme gayreti göstermiyor.
Aklı başında hiçbir devlet yönetimi, ülke nüfusunu etnik/dinsel-mezhepsel açıdan ayrıştırıcı politikaları teşvik etmiyor.
Aklı başında hiçbir devlet yönetimi, kendi çıkarı için ülkesinin hukuk düzenini yıpratacak adımlar atmıyor.
Aklı başında hiçbir devlet yönetimi, dış politikasını başka ülkelerin inisiyatifine terk etmiyor...
* * *
Peki ya Türkiye'nin yönetimi?...