Burcu Özkan - Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mitat Bahçeci, 'Obezite, ameliyattan sonra da tekrarlayabilir ve bu sefer tekrar bir ameliyat mümkün olmaz. O nedenle ne olursa olsun bu konunun tek çözümü sağlıklı yaşam tarzının benimsenmesi. Rafine edilmemiş gıda, bol enerji harcamak, sağlıklı besinler tüketmek ve özellikle Ege beslenme tarzına yönelik beslenme önem arz eder' dedi

Türkiye'de ve dünyada gittikçe artan obezite hastalığı ciddi endişelere neden oluyor. Obezitenin ne olduğu ve aslında ne zamandan beri hastalık olarak kabul edildiği de merak konusu. İzmir Kent Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mitat Bahçeci, bu hastalıktan korunmanın yollarını ve sağlıklı beslenmenin gereklerini aktardı.

Obezite nedir? Obezite türleri nelerdir?

Obezite, vücutta fazla yağ dokusunun bulunma durumudur. Vücuttaki fazla yağ adıdır obezite. Bunu anlamak için de bazı argümanlar var tabii ki. Boya göre vücut ağırlığı ne kadar fazla ona bakılıyor. Obezite de farklı çeşitler bulunuyor. Kabaca 3 çeşit obezite tipi var;
Kadın tipi, erkek tipi ve genel obezite. Erkek tipine diğer adıyla elma ya da karın tipi obezite diyoruz. Özellikle yağların karın bölgesinde biriktiği obezite türüdür bu. Bunun aksine özellikle kalça bölgesinde yağ birikmesi olur ise buna kadın tipi diğer adıyla armut ya da kalça tipi obezite adını veriyoruz. Burada şu konu yanlış anlaşılmamalı; Bu kadın ya da erkek tipi obeziteler her iki insanda da görülebilir. Yani erkeklerde kalçada fazla yağ birikmesi olabilir ve kadın tipi obeziteye yol açabilir ama genel olarak baktığımızda kadın tipi obezite daha çok kadınlarda, erkek tipi obezite ise erkeklerde daha sıkça görülüyor. Genel obezite tipi ise vücudun orantılı yağ birikmesi şeklinde tanımlanabilir.
Yine burada şunun altını çizmek gerek: Yağ birikmesinin göbek çevresinde olması, kalçadaki birikmeye oranla daha tehlikeli. Kalçadaki yağlar estetik olarak sorun yaratsa da metabolik açıdan ciddi hastalık sorunları teşkil etmiyor.
Göbekteki yağ dokusu, şeker, tansiyon, guatr ve insülin direnciyle daha ilişkili. Kalçadaki yağ dokusu görünüm olarak çirkinlik oluştursa da hastalığa yol açma riski yok. O nedenle göbek çevresindeki yağ birikmeleri önem arz eder.

Obezliği anlamanın yolları nelerdir?

Obez olduğunu anlamanın bazı yolları var. Yani kimlere obez denir, bunun ayrımı önemli. Her kilolu ya da göbekliye obez demek doğru değil. O nedenle şu şekilde rakamlarla ifade edeyim sizlere:
İlk olarak kişinin beden kitle indeksine bakıyoruz. Bir kişinin boyunun karesini alıyoruz. Diyelim 1.70 cm boy. 1.70'in karesini alıyoruz ve vücut ağırlığımızı bulduğumuz sayıya bölüyoruz Yani vücut ağırlığı bölü boyun karesi. Bunun hesaplanması beden kitle indeksi olarak anılıyor. Burada oranlara göre obez olup olmadığı anlaşılır bireyin. Bu bağlamda çıkacak ideal sonuç 20 ve 25 arası olmalı. 25-30 gürbüz ya da kilo fazlalığı olarak anılır. 30 üstü şişmanlık olarak adlandırılır. Obezite ile de şişmanlık aynı kavramlar. Burada obezliğin de tehlike boyutları var elbette. 30 - 35 arası evre 1 şişmanlık. 35 - 40 evre 2 şişmanlık. 40'ın üzerinde bir indeksle karşılaşırsak tehlike boyutu artıyor ve buna morbit obezite diyoruz. Artık hastalık yapacak derecedeki şişmanlık anlamına gelir 'morbit obezite'.
Eğer beden kitle indeksi 18'in altındaysa zayıf diyoruz ve zayıf olmakta kişinin sağlıklı olduğu anlamına gelmez. Bunu da belirtmek gerekir.
Beden kitle indeksinin tek bir yanılgısı var o da vücudun yağ dağılım oranını vermemesi. O nedenle ikinci bir kavram gündeme geliyor. Yani yağın nerede oluştuğu. Bel çevresi, eğer kadında 88 cm erkekte 102 santimetreyi geçmişse artık biz buna şişmanlık başlangıcı diyoruz.
Son olarak, bel ve kalça çevresini ölçüp oranlıyoruz. Bu sonuca göre de; kadında 0,8'in, erkekte 1'in üzerine çıkmışsa, şişmanlık olarak adlandırılmaya başlanıyor kişi.

Obezitenin yol açtığı hastalıklar nelerdir?

Obezitenin yol açmadığı hastalık neredeyse yok. Özellikle erkek tipi (elma tipi) şişmanlık yani göbek çevresindeki yağlanmaların olduğu obezite başta; tip 2 diyabet, hipertansiyon, insülin direnci, yağlı karaciğer, kalınbağırsak kanseri, safra kesesi taşı ve en önemlisi kalp hastalığı ile yakın ilişkilidir. Obezite bu hastalıkları doğurur.

Obezitenin Türkiye'de diğer ülkelere göre görülme sıklığı nedir?

Türkiye'deki obezite oranı Avrupa'ya göre fazla, Amerika'ya göre daha düşük. Dünyadaki en fazla obez sayısı da zaten Amerika'da. Porsiyon ne kadar büyükse, fastfood ne kadar fazlaysa, makineleşme - otomatikleşme ne kadar fazla olursa obezitede o oranda artıyor ülkelerde.
Türkiye'deki istatistikler ise şu şekilde; Obezite, Türkiye'de son 12 yılda yaklaşık yüzde 94 arttı. Türkiye'de yaşayan 20 yaş üstü yetişkin erkeklerde yüzde 20 - 25, kadınların ise yüzde 35 - 40'ında obezite görülüyor. Türkiye'deki şişman kesim ortalaması ise yüzde 30 - 35 civarında şu anda. Ayrıca şunu da söyleyelim, obezitenin kadınlarda görülme sıklığı erkeklere oranla 2 katı fazla. Bunun nedeni de şu; kadınlarda yağ dokusu erkeklere oranla yüzde 10 daha fazla. Toplumda refah düzeyi ve eğitim seviyesi kadınların obeziteye yatkınlığında etkilidir. Bir kadının doğum yapma sayısı artarsa ve çalışma hayatı yoksa şişmanlık riskinde artış yaşanıyor. Türkiye'de hali hazırda kadın ve erkek arasındaki eşitsizlikler obezite hastalığında da kendini gösteriyor. Çocuklarda bile eskiye oranla obezite daha sık görülmektedir günümüzde. İlkokul çocuklarında bile artık şişmanlık oranı yüzde 8 civarındadır.

YAŞAM TARZININ ETKİSİ

Obezite genetiktir diyebilir miyiz? Buna bağlı olarak da henüz 4 - 5 yaşlarındaki obez çocuklar hakkında ne söyleyebilirsiniz?

Obezitenin genetikle bir alakası olduğu doğru. Ancak obezite tek bir gene bağlıdır ve nedeni odur demek yanlış. Tek bir gene etki etmediği için obeziteyi genetik bir hastalık olarak görmemek lazım. Burada esas önemli olan yaşam tarzındaki değişiklik. Geni vücudunuzdaki bomba gibi düşünün bombanın pimini çekmezseniz patlamaz. Obezitede de bombanın pimini çeken şey, çevresel faktör, hareketsiz yaşam ve beslenme şekli. O nedenle geni suçlamak yerine bizim çevresel faktörlerle o genetik etkiyi daha da ağırlaştırmamamız gereklidir. Esas önemle üzerinde durulması gereken yaşam tarzıdır. Ne yapıp edip, hareketli ve sağlıklı yaşamı benimsememiz gereklidir.
Çocuklarda obezitenin gün geçtikçe sıklaşmasında da genetiklikten ziyade şu durum öne çıkmakta; Mesela bir ailede anne ve baba obez ise çocuğun obez olma ihtimali daha yüksektir. Burada hem genetik etki hem de alışkanlıkların yansımasını görüyoruz. Çocuk evde nasıl bir yaşam varsa onu uygulamaya başlıyor. Yemek yenilen bir evde çocuğun da yemesi kaçınılmaz oluyor elbette.
Çocuklarda obezite artışında şu konuya da dikkat çekmek isterim. Bebeklik döneminde anne sütü yerine ne kadar çok mamaya dayalı beslenirse çocuk, daha bebeklik çağında şişmanlık ihtimali artar. Çünkü anne sütünü emmek bile çocuk için egzersiz ve enerji kaybı. Biberonla çocuk herhangi bir uğraş da göstermediğinden bir enerji harcama söz konusu değildir. Mamaların kaloriden zengin olması, soyadan zengin olması da etkiyi arttırır. Bebeklikte anne sütüyle  beslenmek obeziteden de korunma için önemli.

MODERN YAŞAMIN ETKİLERİ

Gün geçtikçe obezitenin daha da artmasını neye bağlıyorsunuz? Düzensiz beslenme ve hazır gıdalar diyebilir miyiz?

Günümüzdeki modern dünyanın etkileri aslında. Rafine edilmiş, saflaştırılmış, posa içermeyen hazır gıdalar, çok hızlı yemek yemek, kalori içeriğinin çok yükselmesi ve bunu harcayacak hiçbir fiziksel aktivitenin günümüzde olmaması obeziteyi artırıyor.
Örneğin çocuklar, futbolu bile bilgisayar klavyesi ile oynuyor. Dolayısıyla futbol eskiden bir spor iken şu an bir spor da değil. Birde bunu oynarken enerjiden zengin gıdalarla bu oyunu oynarsa (Örneğin gazlı içecekler) kilo kaçınılmaz olur. Gazlı içecekler, fastfood beslenme ve bir de stres birleşince hastalığın davetiyesi hazırlanmış oluyor maalesef.
Her yer asansörlü, ulaşım arabalarla, merdivenlerin kendisi yürüyor... Yani insanların kendilerine ayırdıkları fiziksel aktivite son derece kısıtlı. Bu kısıtlılık içinde bir de saflaştırılmış rafine gıdalar yani posası alınmış gıdalar kilo almayı kolaylaştırıyor.
Bir ayrıntıyı bu noktada es geçmemek gerekir. Her zaman yaşam tarzının neden olabileceği üzerinde durulur fakat bazı obeziteler hormonal bozuklukların sonucundan da doğabiliyor. Cushing hastalığı dediğimiz böbrek hastalığı mesela. Obezite tedavisinden önce mutlaka kişinin hastalıklarının da araştırılması şarttır tabii. Cushing hastalığı var ise ona uygun tedavi yoluna gidilir. Bu duruma bakılmadığı takdirde uygulanan tedaviden sonuç alınamadığı gibi obezitenin daha da artmasına yol açılabilir.

Obezitenin tedavi yöntemlerini detaylandırabilir misiniz? En sık kullanılan tedavi yöntemi nedir? Kesin çözüm dediğiniz bir cerrahi operasyon mevcut mu?

Obezitenin çözümü için bizim biyolojik yapımıza uygun davranmamız lazım. Bizim biyolojik yapımız, kıtlık ihtimaline göre programlanmıştır. Yani, vücudumuz her an kıtlık olabilir diye kaloriyi depolar. En iyi enerji depolama yeri de yağ dokusudur. O yüzden vücut aldığı fazla enerjiyi yağ deposu olarak depolar. Peki vücutta kıtlık olmayınca ne oluyor? İşte burada obezite ağırlaşmaya başlıyor. Dolayısıyla bizim programlandığımız tarzda yaşamamız lazım.
İlk olarak mümkün olduğu kadar dengeli beslenmek, ikincisi rafine edilmemiş, saflaştırılmamış (örneğin tam buğday ekmeği yemek ya da meyveleri sıkılmış haliyle değil meyveyi olduğu gibi yemek) gıdalar tüketerek mümkün olduğu kadar hareketli yaşamı benimsemenin sağlanması gerekiyor. Ana yapı budur. Bunu yapmak tabii kolay değil. Diyet, beslenme ve sağlıklı yaşamı bir kenara koyarak tıbbi açıdan baktığımızda obez bireyi tedavi etmede ilk etabımız ilaç tedavisi. Daha sonra da cerrahi yöntemler. İlaç tedavisinde pek çok farklı ilaç deneniyor ancak şu ana kadar çok net başarılı olmuş (Bunu kullanırsanız kesinlikle sorun çözülecektir diyebileceğimiz) ilaç söz konusu değil. Cerrahi yöntemlerde de keza öyle.
Mide küçültme, tüp mide dediğimiz ameliyatlarla obezite tedavisinde günden güne başarılı olunduğu da doğru. Ancak ister ilaç tedavisi olsun ister ameliyat olsun siz eğer diyete uymayıp, sağlıklı beslenmeyi yaşam tarzı haline getirmeyip kalorisi zengin gıdalara devam ederseniz ameliyatında hiçbir faydası olmayacaktır. Obezite ameliyattan sonra da tekrarlayabilir ve bu sefer tekrar bir ameliyat mümkün olmayacak. O nedenle ne olursa olsun bu konunun tek çözümü sağlıklı yaşam tarzının benimsenmesi.
Kilo verildiğinde yağ hücresi kaybı olmaz, hücrenin içi boşalır. Yaş üzümün kuru üzüm haline gelmesi gibi düşünün. O yüzden verdiğimiz kiloyu sağlıklı şekilde koruyamazsak 6 ayda verilen kilo 15 günde geri alınabilir. Verdiğimiz kilonun korunması önemlidir burada.

UYGUN KİLO VERMEK

Peki kilo vermenin en sağlıklı yolu nedir? Mesela kilolu bir kişi 1 ayda kaç kilo vermelidir?

Aslında burada nasıl kilo verebiliriz şeklinde düşünebiliriz. Onun içinde şunlara değinmek gerekir: 1 kilo yağ deposu yaklaşık 7 bin kilo kaloridir. Biz günde bin kalori azaltırsak... diyelim ki; 700 kalori diyet yaparak azalttık, 300 kalori de spor yaparak azalttık. Günde bin, haftada ise 7 bin kalori. 7 bin kalori 1 kilo olduğuna göre haftada 1 kilo ve toplamda 1 ayda 4 kilo vermek son derece ideal.
Tabii burada kişinin vücut ağırlığı ile vermesi gereken kiloda bir oran olacağı kesindir. Yani 200 kilo ile 78 kilonun kilo verme oranı aynı değil ama ideal olan az önce bahsettiğim hesaplamadır. İdeal olan, haftada 1, ayda ise 4 kilo vermek.
İster ameliyat, ister ilaç tedavisi olsun ısrarla önerimiz, verdiğiniz kiloyu koruma yönündedir. Bununda altını çizmek gerekir. Eğer sağlıklı beslenilmezse ister ameliyat ister ilaç tedavisi olsun iki şekilde de obezite tekerrür edebilir. O nedenle hareketli ve sağlıklı yaşam önemlidir.

Toplumun obeziteden kurtuluşu var mı? Siz bir uzman olarak bu konuda ne öneriyorsunuz?

Toplumumuz, eski, o özlemini çektiği yaşam tarzına dönerse bir kurtuluşu olur diye düşünüyorum. Yani rafine edilmemiş gıda, bol enerji harcamak, sağlıklı besinler tüketmek ve özellikle Ege beslenme tarzına yönelik beslenme önem arz eder. Ege tarzı beslenmeden kastımız, yeşilliği bol, ot üzerine beslenme aslında. Ot ve bitkiden olabildiğince yararlanmalıyız. Yağ dokusu vücut için tampondur yani koruma görevi görür. Aşırı zayıflığı da kesinlikle önermiyoruz. Aşırı zayıflık da sağlıksız. Ayrıca yaş ilerledikçe vücut kendini korusun diye yağ dokusunu arttırır o sebeple yaş geçtikçe kilo vermek güçleşebilir ama bunun vücudun gerektirdiği bir şey olduğu unutulmamalı.

KADINLARDA ORAN DAHA FAZLA

 

Türkiye'de obezite sıklığı nasıl?

Ülkemizde de diğer dünya ülkelerinde olduğu gibi obezite görülme sıklığı gün geçtikçe artmakta. Sağlık Bakanlığınca yapılan 'Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması-2010' ön çalışma raporuna göre Türkiye'de yetişkinlerde görülen obezite sıklığı; erkeklerde yüzde 20,5, kadınlarda ise yüzde 41,0. Toplamda yüzde 30,3 olarak bulunmuştur. Toplamda fazla kilolu olanlar yüzde 34,6, fazla kilolu ve şişman olanlar yüzde 64,9, çok şişman olanların oranı yüzde 2,9 olarak tespit edilmiştir. Bölgelere göre obezite sıklığını incelediğimizde, yüzde 33,1 ile Karadeniz en başta gelmektedir. Yüzde 33 ile İstanbul - Batı Anadolu ikinci sırada.

Çocuklarda durum nasıl?

Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü ve Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesince yürütülen 'Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması-2010' ön çalışma raporuna göre Türkiye'de, 0-5 yaşta obezite sıklığı yüzde 8,5 (erkek yüzde 10,1, kız yüzde 6,8) ve 6-18 yaşta obezite sıklığı yüzde 8,2 (erkek yüzde 9,1, kız yüzde 7,3) olarak bulunmuştur. 0-5 yaşta fazla kilolu olanlar yüzde 17,9, fazla kilolu ve şişman olanlar yüzde 26,4 olarak belirlenmiştir. 6-18 yaşta fazla kilolu olanlar yüzde 14,3, fazla kilolu ve şişman olanlar yüzde 22,5 olarak istatistiklerle saptanmıştır.

CUSHING HASTALIĞI NEDİR?

Cushing hastalığı hipofiz bezinin böbreküstü bezini uyaran adrenokortikotrop hormonu (ACTH) fazla ürettiği durumlarda ortaya çıkan bir hastalıktır. Cushing hastalığı Cushing sendromunun en sık rastlanan nedenidir. Cushing hastalığına hipofiz bezinin fazla büyümesi (hiperplazi) ya da bir tümör neden olur.

DİKKAT, OBEZİTE STRESTEN BESLENİR

Obezite hastalığının psikolojik temeli var mı? Var ise bu hastalığın tedavisinde psikolojik destek alınmasını tavsiye ediyor musunuz?

Obezitenin psikolojik temelleri var. Hem obezitenin kendisi psikolojik sorunlara yol açar; özgüven azalır, beğenilme ihtimali azalır, iş yaşamında sıkıntıya girer, hatta bazı ülkelerde belli ağırlığın üzerindeki kişilere uçak bileti verilmiyor, obezite nedeni ile seyahat özgürlüğü engellenen kişiler bile olabiliyor. Düşünün ki bir haber spikeri olmak isteseniz, görüntüden dolayı elenen isim olabilirsiniz... Bu kaygı neticesi özgüven eksikliğini oluşturacaktır. Bu olduğu gibi yoğun stres, depresyon, kaygı ve stresin kendisi de kilo aldıran nedenlerden. Çünkü bu durumlarda kortizol dediğimiz hormon çok arttığı için yemek yedirir. Yoğun stres durumunda zaman geçmez habire atıştırılır. Stres durumunda hemen hemen herkeste bir iştah artışı gözlenir. Stres durumu obeziteye ve obezitenin kendisi de tekrar strese neden olmaktadır. O nedenle obez kişilerin kesinlikle psikolojik destek alması şarttır.
Sağlıklı yaşam tarzı, stres yönetimi, kendi kendimize stresle mücadele etmemiz gibi durumlarla yemek yemeyi düzene sokarak kilo almaktan kurtulabiliriz. Çünkü stressiz hayat da mümkün değildir. Stres gelişimin ön koşuludur. O nedenle hastalarımıza stresle mücadele etmenin önünü açmak da gerekir.