7 yıldır Mine Öğrenci Etüt Eğitim Merkezi'ni işleten Metin Biniş ile kendisi, eğitim hayatı ve eğitim sistemimizin durumu ile ilgili bir söyleşi yaptık. 35 yıllık eğitimci olan ve hayatında hiç kahvehaneye gitmeyen Biniş 'Bana göre öğretmenlik sadece sınıfta, okulda değil. Toplumda da öğretmen olmak lazım. Öğretmen topluma örnek olacak davranışlarda bulunmalı' diyor.

35 yıllık eğitimci, kan bağışı öncüsü, ihtiyaç sahibi öğrencilerin süpermeni Metin Biniş ile söyleşi yaptık. 7 yıldır Mine Öğrenci Etüt Eğitim Merkezi'ni işleten Biniş, hayatında hiç kahveye gitmemiş ve hâlâ haftanın 7 günü çalışıyor. İzmir Etütler Birliği Başkanlığı görevini de başarıyla yürütüyor. Tek arkadaşı öğrencileri ve öğrencilerinin de tek aşkı o. Onu gören öğrenciler çılgınca üstüne koşuyor ve sevgi seliyle çağlıyor. Eğitim sistemini eleştiren Biniş, eğitim sisteminin adeta bir yap-boz tahtasına döndüğünü söylüyor. Mine Etüt Merkezi'nde zor çocukları, okuyamayan ya da dersine konsantre olamayan çocukları sevgiyle şefkatle eğittiklerini ve yüzde 100 başarılı olduklarını da aktarıyor.


*Bize kısaca eğitim camiasındaki geçmişinizden söz eder misiniz?

35 yıllık bir eğitim geçmişim var. Ben öğretmenliği meslek olarak gören biri değilim. Ben öğretmenliği hobi olarak görüyorum. 35 yıldır hobimi yapıyorum, o yüzden yorulmuyorum. Öğretmenlikten benim anladığım sadece sınıfta, okulda öğretmenlik değil. Toplumda da öğretmen olmak lazım. Toplum içinde örnek olacak davranışlar yapmamız lazım. Devlette sadece iki yıl çalıştım, daha sonra 25 yıl Fatih Koleji'nde son 15 yılda da Fatih Derhanesi Müdürü olarak görev yaptım.

Hayatımda hiç kahveye gitmedim

Emekli olduktan sonra etüt eğitim merkezi açtım. 7 yıldır da burada Mine Etüt Eğitim Merkezi'nde devam ediyoruz. Çocuklardan kopamazdım. Hayatımda hiç kahveye gitmedim. Hep eğitim peşindeydim. Haftanın 7 günü çalışıyorum. Ve haftanın 7 günü çalışmayı çok severim. Zaman zaman evde eleştirilsem de işimi çok severek yaptığım için bana hiç yorgunluk vermiyor. Hâlâ çok büyük heyecan duyuyorum, bu heyecan bittiği an mesleği de bırakacağım. Çocuklarla beraber büyüyorum. Öğrencilerle hep aynı yaştayız, dolayısıyla onları hep arkadaş olarak görüyorum.

*35 yıldır eğitim sektöründe hem öğretmen hem yöneticisiniz. Eğitim sistemindeki değişiklikleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Eğitim sistemindeki değişikliklere biz adapte oluyoruz, ama yapılan şey çok yanlış. Eğitim sistemi adeta bir yap boz tahtasına döndü. Sürekli değişiyor. Hükümeti pek çok alanda başarılı buluyorum, ama eğitim politikasında başarılı bulmuyorum. Ulaştırmada, sağlıkta çok başarılılar, ama eğitimde maalesef çok sık değişikliğe gidiliyor. Bir bakanın yaptığını diğer bakan bozuyor. Müfredat programları çok sık değişiyor. Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Bu işi çok düzgün yapan ülkeler var, onlara bakılsa herşey çok daha iyi olacak. 4+4+4 sistemi yanlış bir sistem değil, ama çok doğru uygulanmıyor. Ben gelişmeleri çok yakından takip ediyorum. Her sabah kalktığımda ilk olarak resmi gazeteye bakarım; çünkü çok sık değişiyor. Sabah 6'da kalkarım, ilk resmi gazeteyi ardından diğer gazeteleri okur öğretmenlerimi uyarırım. Mutlaka bildiğim birşeyi aktarma ihtiyacı duyuyorum. Çevre okulların müdürlerine gidiyorum, onlara da bilgilerimi aktarıyorum. Eğitimle ilgili her konu beni ilgilendiriyor.

*Peki bu değişimlerde etüt merkezlerinin yeri nerede?

Etüt merkezleri önemli bir ihtiyacı karşılıyor. Emekli olduktan sonra hiç bu işten kopmak istemedim, derdim hiç para kazanmak olmadı. Hep eğitime katkıda bulunmak istedim. Özellikle zor çocuklar bana gelsin istiyorum. Başarılı çocuklar her yerde idare eder ama benim en büyük hobim zor çocuklar. Bir yıl geçmiş okumayı öğrenememiş çocuklar bana gelsin mesela,  biz onlara çok kısa sürede okumayı öğretiyoruz. Bu iş sevgi işi, severseniz oluyor ve çocuk sevildiğini hissettiğinde size teslim oluyor ve kolaylıkla ona öğretebiliyorsunuz. Anne ve baba bu işlerde çok önemli. Ne yazık ki toplumumuzda parçalanmış aileler her geçen gün artıyor.
Sorunlu çocuklara baktığımızda hep onların parçalanmış aile çocukları olduğunu görüyoruz ve eğitimde de anne ve babadan yeterli destek alamadıkları için başarısız olduklarını görüyoruz. anne, baba, öğretmen varsa Etüt Merkezi, dershane hepsi birarada bir sacayağıdır. Anne baba desteği olmadan hiçbir öğretmen hiçbirşey yapamaz. O yüzden biz anne ve baba desteğini çok önemsiyoruz.

Eğitimde geriye gittik

Eğitim kalitesinin geçmişte çok daha iyi olduğunu söyleyebilirim. Her konuda ilerledik, ancak eğitimde maalesef geriye gittik. Eskiden öğretmenler mesleklerini çok daha iyi yapıyorlardı. Öğretmen yetiştiren kaynakların yeniden gözden geçirilmesi gerekir. Bir ara biliyorsunuz gerçek mesleğinde iş bulamayan pek çok üniversite mezununun mesela ziraat mühendisinin öğretmen olduğunu görüyoruz. En değerli varlıklarımızı maalesef bitki konusunda ya da daha farklı alanlarda eğitim almış kişilere teslim ettik. Bu da eğitimin en büyük handikabı ve eğitimimize çok büyük darbe vurmuştur. Umarım yeni dönemlerde böyle hatalar yapılmaz ve öğretmenler iyi yetişir.

Etütler büyük bir ihtiyaçtan doğmuş kurumlar

Etütler ihtiyaçtan doğmuş kurumlar. Örneğin çalışan anneler için çok büyük bir kolaylık. Öğrenciyi biz evinden servisle alıyoruz, çocuk kahvaltısını burada yapıyor, branş öğretmenleriyle dersini burada yapıyor, öğle yemeğini yedikten sonra okula tekrar biz götürüyoruz. Tekrar alıp evine servis yapıyoruz. O yüzden biz dershaneler gibi değiliz, çalışan anne ve babalar için çok büyük bir ihtiyacı karşılıyoruz. İzmir Etütler Birliği'nin de başkanıyım. O yüzden Etütlerin çok büyük ihtiyaçtan doğduğunu söyleyebilirim. Dershaneler kapanmış bile olsa etütlerin o görevi de üstlendiklerini, ikinci bir okul ikinci bir ev olduklarını da rahatlıkla söyleyebilirim.

Biz Mine Etüt Eğitim Merkezi'nde birebir eğitim veriyoruz

Dershanelerin kapatılması çok doğru değildi. Dershanelerde bu sınav düzeni olduğu sürece devam etmeli. Çünkü onlar da bir ihtiyaçtan doğdu. Günün birinde herkes sınavsız bir biçimde üniversiteye gidebilecekse tabii ki dershaneye gerek kalmayacak. Eğitimin yeri okuldur, okulda başlamalı ve okulda bitmeli, ama ne yazık ki sınav müfredatı başka, okul müfredatı başka olduğunda insanlar mecburen okul yerine dershaneyi tercih ediyordu. Çocuklar uzun süre rapor alıp, okul yerine dershaneye gidiyorlardı. Çocuk o dersi görmek istemiyordu çünkü karşısına sınavda çıkmayacaktı. Biz merkezimizde çocukların ödevlerine yardımcı olmakla kalmıyoruz, onları sınavlara da hazırlıyoruz. Biz çocukları okul sınavlarına da TEOG sınavlarına da hazırlayan kurumlarız. Çocuk burada okulda gördüğünü tekrarlıyor, soramadığı soruyu bize soruyor çünkü birebir eğitim veriyoruz.

Özel okullarda köklü olanlar tercih edilmeli

*Kapanan dershanelerin yerine özel okulların açıldığını görüyoruz. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Japonya' da öğrencilerin yüzde 60'ı özel okula gidiyor. Eğitimde özelleştirme var. Bu doğru birşey. Ancak yüzde 3'lerde olan bir şeyi biranda yüzde 20'lere çıkartmak mümkün değil. Toplumun ekonomisi özel okula gönderecek kadar iyi değil. Dolayısıyla ben bu yıl ülkemizde pek çok özel okulun batacağını, iflas edeceğini düşünüyorum. Çünkü büyük bir can havliyle işe giriştiler, bankalardan kredi alarak girdiler bu işlere ve ben bu okulların batacağını düşünüyorum. Velilerin okul seçerken dikkatli olmaları gerekiyor. Okul seçerken daha köklü okulları tercih etmelerini öneririm. Özel okullarda da okuma oranı artsın, en az yüzde 10 olsun, yüzde 20 olsun, ama bu yavaş yavaş olsun. Bir anda olmaz. Hükümet 3700 TL destek de veriyor, bu güzel ve doğru birşey, ama bu yüzde 3 olan oranı yüzde 20'lere çıkarırsanız büyük bir bocalama olacaktır diye düşünüyorum çünkü toplumun ekonomisi buna hazır değil. 5-6 bin TL'ye kayıt yapan özel okullar var, bununla çark dönmez. 25 yıl özel okulda çalıştım. Minumum 15 bin TL olması lazım, kaliteli bir eğitim verilebilmesi için. Çünkü eğitimde gider çok fazla, 5 bin TL'ye çark dönmez.


*Kan bağışı konusunda da öncüsünüz

İzmir Valisi Mustafa Toprak bizi çok güzel ödüllendirdi. 112 Kan Bağışı'ndan dolayı bir şampiyonluk kupası verdi. Ben Fatih Koleji' nden bu yana kan bağışını çok özendiren biriyim. Öğrencilerime bunu çok aşılamışımdır ve kan bağışlarına öğrencilerimle birlikte gidiyorum.
O zaman 15-16 yaşında olan öğrencilerim bugün 45-50 yaşındalar. Öğrencilerimden hiç kopmuyorum. Özel günlerinde mutlaka beni çağırırlar. Öğrencilerle arkadaşız, benim en yakın arkadaşlarım öğrencilerim başka bir arkadaşım yok benim. Benim yaşım da yok.


*Geçmişiniz çok renkli... Bize biraz geçmişte rahmetli Necdet Doğanata ile yaptığınız projelerinizden de anlatır mısınız?

Rahmetli Necdet Doğanata, beni savaşta Bosna Hersek'e göndermişti. Oradan anne ve babası ölmüş 50 çocuğu alarak Fatih'te okuttuk. Onlar üniversiteyi de bitirdi. Şuanda bir tanesi Bosna'da Bakan yardımcısı. Hepsi çok iyi yerlere geldiler. Onlarla görüşmelerimiz hâlâ devam ediyor. Rahmetli Necdet Bey' in katkılarıyla onları buraya getirmiş olduk.
Azerbaycan'a gittik. Orada Kiril Alfabesi'nden Latin Alfabesi'ne geçişte onlara seminerler verdik. Ve çok büyük katkılarımız oldu onlara.
Bir de ben baba tarafından Çanakkaleliyim. Koca Seyit'in mezarının nerede olduğunu bilmiyorum. Bir gün karar verdim Koca Seyit'in mezarını bulmam lazım, ailesi varsa onları bulmam lazım dedim. Araştırdım ve buldum. Koca Seyit'in kızını bulduk. Ona yardımlar yaparak yaşamını güzelleştirmeye çalıştık. İki yıl sonra kızı vefat etti, ama Koca Seyit'in kızıyla tanışmış olduk. Onu yılın annesi seçtik. Ona ödülünü verdik ve Koca Seyit Köyü'ne web sitesi yaptık. Dünyanın her yerine duyurduk ve köye çok destekler geldi. O zamanki Konak Belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ'ın katkılarıyla köye bir meydan yaptık. Orada çok güzel dostluklarımız oldu, köyün en yoksul çocuğunu Necdet Bey Fatih'te okuttu, iyi bir meslek sahibi oldu, iyi yerlere geldi. Koca Seyit'e ne yapsak borcumuzu ödeyemeyiz ama biz toplum olarak ödemeye, birşeyler yapmaya çalıştık.

Her mahalleden bir yoksul çocuğu okuturduk

Biz İzmir Muhtarlar Derneği Başkanı Sayın Hasan Baykal ile bir protokol yapmıştık. Her mahalledeki bir fakir çocuğu okutmuştuk. Bu uygulamayı ben hâlâ devam ettiriyorum. Muhtarlar belirledikleri yoksul çocukları bize gönderdikleri zaman biz onlardan merkezimizde ücret almıyoruz.

Hak aramayı Necdet Doğanata' dan öğrendim

Biz Fatih Koleji'nde sadece öğretmenlik değil öğrencilik de yaptık. Rahmetli Necdet Doğana'dan çok şey öğrendik. Ne öğrendiysek ondan öğrendik. Kendisi bir hukukçuydu da. Ben hak aramayı ondan öğrendim ve Necdet Bey sayesinde hak arayan biri oldum. Örneğin Tepecik SSK hastanesinde sigara içen bir doktorumuz vardı. Onu ben mahkemeye verdim. Fatih Dershanesi'ndeyken bir okulda ücretsiz sınav yapmak istemiştim. O dönem İl Milli Eğitim Müdürü izin vermemişti. Bende başka bir emsal göstermiştim, falanca kuruma verdiniz bize de vereceksiniz, 'hayır bizim takdirimizde, istediğimize veririz, istemediğimize vermeyiz' dedi ve biz o İzmir Milli Eğitim Müdürü'nün tüzel kişiliği olmadığı için İzmir Valiliği'ni mahkemeye verdik, davayı kazandık ve oradan ufak bir tazminat da aldık. O parayı çocuklara bağışladım. Bir de babamın vefatında hastanede nöbetçi olan doktorun hastanede görevinin başında olmadığını tespit ettik, babam düşerek vefat etmişti. Fakat oradaki beyin cerrahı orada görev yapması gerekirken kendi muayenehanesinde olduğunu tespit ettik ve Sağlık Bakanlığı'na dava açtık, oradan aldığım parayı da yine İl Sağlık Müdürlüğü'ne 12 bin TL'yi bağışladık. Ben bütün bu hak aramayı Necdet Bey'den öğrendim. Eğitimin sürekli olacağını düşünüyorum ben, şuanda Sosyoloji okuyorum. Okumanın yaşı yok, Sosyoloji' den sonra Hukuk da okuyacağım. Çünkü Necdet Bey bize çok şey öğretti sadece hukuk diplomam eksik.