Dünya Barış Konseyi ve Kıbrıs, Türkiye, Yunanistan Barış Örgütleri tarafından düzenlenen ve bu yıl ev sahipliğini İzmir'in yaptığı 5. Üçlü Barış Zirvesi'nde Türkiye'yi temsil eden Barış Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Aydemir Güler dünyada ve Türkiye'de yaşanan olayları anlattı.

*Türkiye değerlendirmenizi alabilir miyim?

Türkiye çılgınca akan bir nehire benziyor. Başbakan ve cumhurbaşkanından demokratik tavırlar bekleyenimiz yoktu. Ama büyük çoğunluğu devlet güçleri veya sivil faşistlerce öldürülen 40'a yakın insanımızın kaybının 'misliyle yanıt vermek' diye adlandırılması, suikast sonrasında kıstırıldığı söylenen dört faili 'cezalandırdık' denmesi, Türkiye'de AKP'nin kendisini devlet olarak değil, aktif bir taraf olarak yapılandırdığını gösteriyor. Cumhurbaşkanı seçiminden sonraki dönemin, önceki eğilimlerin istikrarlı biçimde uç noktalara taşınmasına sahne olacağı anlaşıldı. Tersi beklentilerden acil olarak kurtulmak gerekiyor. AKP'yle barış, AKP'yle demokrasi, AKP'yle Kürt sorununa çözüm, AKP'nin devleti yasadışı yapılardan kurtaracağı, AKP'nin adalet sistemindeki çürümeyi önleyeceği... Yeter artık.

*Tüm bu karmaşanın içinde barışın nasıl sağlanabileceğini düşünüyorsunuz?
Barışın en temel konulardan biri olduğu varsayılır. Barış mücadelesi nört değildir. Barış mücadelesi ideolojik, politik bir mücadele ve aynı zamanda da sınıf mücadelesinin bir parçasıdır.
Bugün ülkemizde ve Ortadoğu'da emperyalizme ve dinci gericiliğe karşı mücadele ayrılmaz bir bütündür. Bu bütünlüğü gözetmeyenlerin barışa tek bir adım yaklaşma olasılıkları kalmamıştır.
2 Ekim'de Meclis'e gelen tezkere, dinci ve milliyetçi faşistlerin oylarıyla kabul edilirken sosyal-demokrat, kemalist ve Kürt ulusalcıları itiraz ettiler. Peki Kobane'de hükümet gerçekten IŞİD'e engel olsaydı Kürt ulusalcıları Türkiye'nin sınır ötesine müdahalesine itiraz edecekler miydi? Yoksa tezkereye hayır demiş olmalarına karşın yeni bir tür müdahale talebinde mi bulunacaklardı? Bazı sosyal-demokrat ve kemalist çevreler, emperyalistlerin IŞİD'e karşı ortaya attıkları mazeretlerin peşinden gidip Türkiye ordusunun uluslararası gericiliğe karşı görev üstleneceğini düşünüp müdahaleyi destekleme noktasına gelmediler mi? Kimileri Türkiye'nin müdahalesinin emperyalist müdahaleye yeğlenmesi gerektiğini düşünebilecek kadar uyduruk akıl yürütmelerde bulunabiliyor.
İlkeleri eğip bükmeye başlayınca sağlıklı bir noktada durmak da imkansız hale geliyor. Hele Türkiye gibi çılgın bir hızla akan bir nehirde!


'Onlarca ölümüzün sorumlusu AKP iktidarı'


*Şu anki beklentileriniz neler?

İlk olarak Türk Silahlı Kuvvetleri'nin sınır ötesinde üstleneceği her tür göreve karşıyız. Mevcut görevlerin derhal sonlandırılmasını talep ediyoruz. Türkiye'de yabancı askeri varlığını reddediyoruz.
Türkiye ve ABD'nin, üstelik Türkiye topraklarında Suriyeli ılımlı denen muhalefeti eğitip silahlandırmasına ve İncirlik üssünün ABD ve NATO tarafından kullanılmasına ilkesel olarak karşı çıkıyoruz. Türkiye'deki patriotların sökülüp imha edilmesini savunuyoruz. Türkiye'deki NATO'ya ait nükleer silahların envanterinin çıkarılmasını ve bu illegal mühimmatın imhasını talep ediyoruz.
Türkiye'nin sınır güvenliğinin acilen sağlanmasını ve cihatçıların geçişinin engellenmesini istiyoruz. Ülkemize dünyanın dört yanından gelen şeriatçı, paralı askerlerin sokulmamasını, salıverilen Türk El Kaidesi üyelerinin tutuklanmasını talep ediyoruz. Kürt Hizbullahıyla El Kaide arasında kurulan bağların ve AKP yetkililerinin işlediği savaş suçlarının soruşturulmasını talep ediyoruz.
Kobane'de yaşananlar dramatiktir. Kobane'de bir oyun tezgahlanmıştır. AKP ve IŞİD işbirliği açıkça sahneleniyor. Her gün yenisi çekilen resim ve videolar bu işbirliğini pratik olarak belgeliyor.
Emperyalistlerin askeri müdahalesinin IŞİD'i yok etmek gibi bir hedef taşımadığı da görülüyor. Emperyalist güçler IŞİD mevzilerini, bu örgütün Kobane'yi düşürmesini önleyecek kadar bombalıyorlar ve savaşın sürmesini diliyorlar. Bu sürecin sonunda Kürtlerin siyasi hareket olarak da, Kürt halkı olarak da emperyalizmin kurtarıcılığını alkışlaması arzulanıyor. Ölümle tehdit edilen Kürt halkı teslim alınmak, Amerikan politikalarına yedeklenmek isteniyor. Bu oyunu bozacak olan şu veya bu pragmatik ittifak, şu veya bu denge değil. Bu oyun barış mücadelesiyle, ideolojik ve politik olarak yerli yerine oturtulmuş, bütünlüklü bir barış mücadelesiyle bozulur. Kürtlerin özgürlük talepleri emperyalizme ve dinci gericiliğe odaklanan, bunlarla ittifakı ilkesel olarak reddeden bir çerçeveye yerleştirilirse oyun bozulabilir. Yoksa Kürt hareketleri bir gün ABD uçaklarının IŞİD mevzilerini bombalamasını bekler, ertesi gün ılımlı islamcılarla birlikte radikal islamcılara karşı ittifaka girmeye bakar. Bundan sonra sıra yeniden AKP'nin Kürt sorununa çözüm palavrasına gelecektir. Türklerin ve Kürtlerin din kardeşliği palavrasına! Halklarımızı birleştirecek olan tek şey emperyalizme karşı kol kola girmek olacaktır. Dayanışma eylemlerine karşı düzenlenen resmi ve gayrı resmi faşist saldırıları lanetliyoruz. Onlarca ölümüzün sorumlusunun AKP iktidarı olduğunu dünya kamuoyuna ilan ediyoruz.

'Savaşa geçit vermeyeceğiz'


*Kıbrıs, Yunanistan ve Türkiye'nin yer aldığı üçlü barış toplantıları nasıl geçiyor?

Kıbrıs, Yunanistan ve Türkiye'nin Dünya Barış Konseyi üyesi üç barış örgütü, komşu olmanın ötesinde bir kardeşlik ve yoldaşlık ruhu tesis etmiş bulunuyoruz. Hangi konuyu ele alsak bakış açılarımızda ortaya çıkan ortaklık sevindiricidir ve bir rastlantı değildir. Bu ortaklıkları emek harcayarak biriktirdik. Yakın gelecekte bu sayede bir dizi mücadele başlığında omuz omuza, işbirliği içinde çalışma yürütebileceğimizi görüyoruz. Dünya Barış Konseyi'nin Ortadoğu bölge toplantısı 10 ülkeden barış örgütlerinin katılımıyla önümüzdeki hafta İstanbul'da gerçekleştirilecek.
Bu şekilde Barış Derneği'mizde bir hafta içinde iki uluslararası etkinliğe ev sahipliği yapmış olacağız. Bölgemizde bir dünya savaşının kıvılcımlarının çaktığı şu günlerde, biz de savaşa karşı bir set oluşturmak için elimizden geleni yapıyoruz. Bizler elimizden gelenden daha fazlasını yapmakla yükümlü olduğumuzun farkındayız. Yapacak ve savaşa geçit vermeyeceğiz.

*Yaptığınız çalışmalarda ses getiren ziyaretleriniz oldu, bunlardan bir tanesi Filistin ziyaretinizdi.

Yunanistan, Kıbrıs ve Türkiye'den Dünya Barış Konseyi (DBK) üyesi barış derneklerinden oluşan heyet, birçok zorluk ve gecikmenin ardından, Batı Şeria'ya giden ve kapalı tutulan kontrol noktalarından, İsrail ordusu tarafından kurulmuş barikat kontrollerinden geçtikten ve pek çok ulaşım aracı değiştirdikten sonra, Ürdün'ün başkenti Amman'dan Filistin'in Ramallah kentine iki yerine on bir saat süren bir yolculuktan sonra 8 Ağustos Cuma günü ulaştı. Bütün bunlar, İsrail savaş makinesinin bir işgal gücü olarak Gazze Şeridi'nde sivilleri ve çocukları bombaladığı ve katlettiği, Batı Şeria'da 2000 Filistinliyi tutuklamış olduğu, gece gündüz evlerini bastığı bu özel dönemin özelliklerini yansıtıyordu. Uluslararası Detant ve Barış İçin Yunanistan Komitesi (EEDYE), Kıbrıs Barış Konseyi ve Türkiye Barış Derneği'nden oluşan DBK heyeti ve ona eşlik eden komşu İsrail Barış Komitesi; üyelerinin yakın plandan Filistin'deki duruma şahit olmalarını sağlamak, Filistin'deki kitle örgütlerini dinlemek ve onlarla konuşmak, mensup oldukları halkların ve hareketlerin yorgun düşmüş Filistin halkına ortak destek ve dayanışma mesajlarını iletmek amacıyla bu ziyareti düzenledi. Son olarak, onlarca ülkede ve aynı zamanda terörist bir devletin içinde gittikçe gericileşen, aynı zamanda ülke servetinin % 60'ının 13 aile arasında paylaşıldığı, sömürünün ve kendi halkına yönelik otoriter yaklaşımın sürekli olarak şiddetlendiği İsrail'de mücadele eden barış hareketinin Filistin halkıyla dayanışmasına dair memnuniyet ifade edildi. DBK heyeti, sınırları 4 Haziran 1967'de çizildiği haliyle ve Doğu Kudüs başkent olmak üzere Filistin'in BM üyesi bağımsız bir devlet olarak tanınması dışında adil ve geçerli bir çözümün olamayacağının altını çizdi. DBK, İsrail hapishanelerindeki bütün politik tutukluların serbest bırakılmasını ve Filistinli mültecilerin evlerine dönme haklarının verilmesini talep etti.

'İsrail'in Gazze saldırısı, eşi görülmedik barbarlık örneği'


Özellikle bir ay içerinde İsrail Gazze'ye 7 bin tanesi havadan, 15 bin tanesi savaş gemilerinden ve 36 bin tanesi tanklardan olmak üzere 59.200 bomba ve kovan yağdırmıştı. 13 hastaneyi ve 12 sağlık merkezini vurarak 16 doktor ve hemşireyi öldürmüş, 188 okul ve 6 üniversiteyi vurmuştu. Artık 152 bin öğrencinin okulu, 10 bin üniversite öğrencisinin ise üniversitesi yok. Bu yaz  itibariyle ölü sayısı 435'i çocuk, 79'u yaşlı ve 256'sı kadın olmak üzere 1960'a ulaştı. 2870'i çocuk ve 1900'ü kadın olmak üzere 9600 insan yaralandı. 1724'ü tamamen harap olmak üzere 10 bin hane tahribata uğradı. 475 bin insan evini terk etmek zorunda kaldı. Bunlardan 310 bini, evlerini terk etmeden yalnızca birkaç dakika önce, İsrail ordusu tarafından aranarak, alaycı uyarılar aldılar. İsrail tarafından ölen 65 kişiden 63'ü Gazze'yi işgal etmiş olan askerlerdi. Yunanistan, Kıbrıs, Türkiye ve İsrail barış örgütleri, Ramallah bölgesindeki Farka köyünde düzenlenen 21. uluslararası festivalin açılışında da yer alarak katılımcıları selamladılar. Heyetin Ramallah'a ulaşması, oradan İsrail'e gidiş dönüşü, Batı Şeria çevresinde hareket etmesi ve Amman'dan ayrılmasına kadar işler pek de kolay olmadı. Tabii ki bu, Filistinlilerin onur ve gururlarının saldırıya uğradığı, geçtikleri her askeri kontrol noktasında neredeyse her gün tecrübe ettikleri bir durum. Verilen bilgiler ve yapılan tartışmalar her yerde şoke ediciydi. Veriler ve rakamlara bakıldığında, İsrail ordusunun 360 kilometrekarelik küçük bir izole kara parçası olan, 1,8 milyon sivil nüfusun yaşadığı, gezegenin en yoğun nüfuslu yeri olan Gazze Şeridi'ne saldırısı eşi benzeri görülmemiş bir barbarlık örneğiydi. 

*Tel Aviv'deki vicdani retçileri anlatabilir misiniz?


Dünya Barış Konseyi heyeti, İsrail Yahudilerinin iki vicdani ret derneği ve savaş mağdurlarının ailelerinin kurduğu Yahudi-Arap STK'sından bir temsilciyle görüştü. Derneklerden birinin ismi 'Retçilerin Mektubu'. Bu dernek ağırlıklı olarak, askere alma yaşı 18 olan İsrail işgal ordusunda görev yapmayı reddeden genç erkek ve kadınlardan oluşuyor. Bu gençler tekrar tekrar hapis yatma ve 'vatan haini' olarak damgalanma tehlikesiyle yüz yüze yaşıyor. Diğer derneğin ismi ise yedek kuvvet olarak askere gitmeyi reddeden eski subay ve askerlerden oluşan 'Barış Savaşçıları'.