Ortadoğu, tarihi boyunca birçok kültürün bir arada yaşadığı bir coğrafya oldu. Sümerler, Mısır, Akadlar, Babiller, Persler, Roma, Selçuklular, Osmanlılar bu coğrafyada büyük izler bıraktı. Bu izleri bugün de hem arkeolojik bulgulardan, hem de bölgenin kültürel dokusundan yola çıkarak gözlemlememiz mümkün.
    
Genellikle İslam ile özdeşleştirilen Arapların, milliyetçiliklerinin kurucu babalarının Hıristiyan kökenliler olmaları da bu bağlamda ilginç bir örnek. Bir Hıristiyan olan Mişel Eflak'ın yolundan giden Cemal Abdül Nasır, emperyalist Batı'ya karşı Arap dünyasında Mısır merkezli büyük bir tepki ortaya koymuştu.
    
Aynı Ortadoğu yüz yıldır istikrarsızlık ve savaşların coğrafyası. Farklı kültürlerin birbirlerine yaşam hakkı tanımadıkları, etnik çatışmaların hortladığı, köktendinciliğin yaygınlaştığı bir bölge... Batı'nın parçaladığı devletlere hem etnik ayrılıkçı hem de radikal dinci terör örgütleri sızabiliyor. Diğer taraftan yine aynı emperyalistlerin bölgedeki uzantısı konumundaki İsrail, özellikle Gazze'de Filistinli sivillere yönelik akıl almaz saldırılar gerçekleştirebiliyor.
    
Sınırlarımızın güneyinin bir terör örgütü devletine dönüşme ihtimali var. Bu süreci başta ABD olmak üzere Avrupa ülkelerinin önemli bir kısmının da desteklediği açık...
    
Bu koşullar altında Türkiye'nin nasıl bir dış politika geliştirmesi gerektiği sorusu akılları kurcalıyor. Artık biliyoruz ki Ortadoğu'nun güvenliği, Türkiye'nin de güvenliği demek.
Türkiye'nin Ortadoğu politikasında rehber ilkeler neler olmalı? Türkiye bölge sorunlarına müdahil olmalı mı, çatışma dışılık politikasını sürdürmeli mi?

Değerli okurlarım, bu iki soruya da vereceğimiz anlamlı cevaplarımız var. Kanımızca, bugün sadece Türkiye'nin değil, Ortadoğu'nun da gelişimi için Türkiye'nin Mustafa Kemal Atatürk'ün ilkelerini sahiplenmesi gerekiyor. Devletlerin toprak bütünlüğünün korunması temel ilkesi asla bırakılmamalı. Bölge dışı aktörlerin, özellikle de Batılı emperyalist devletlerin istikrarsızlık yaratıcı politikalarına karşı, bölge merkezli bir dış politika izlenmeli. Bu bağlamda Mustafa Kemal'in Sadabat Paktı örneği dikkatle çözümlenmeli.
    
Bu dönemde laiklik de kanaatimizce gerek Türkiye'de gerekse tüm Ortadoğu'da istikrarın garantisi olacak. Her türlü dinsel fanatizme karşı barışın inşasında bu ilke Türk dış politikasının vazgeçilmezi olmalı.

İkinci soru, Türkiye'nin bölgeye askeri olarak müdahil olup olmaması ile ilgili. Tek taraflı, başka devletlerin toprak bütünlüğüne karşı yapılacak her türlü girişimin uzun vadede Türkiye'nin toprak bütünlüğüne zarar vereceği kanaatindeyim. Bu nedenle Türkiye, bölge devletleriyle işbirliği halinde terör tehdidini bertaraf etmek üzere sınır ötesi harekatlara girişebilir. Ancak bu harekatların bir topraksal revizyonizmi içermemesine dikkat edilmelidir.
    
Değerli okurlarım, Ortadoğu'daki gelişmeler, Türkiye için Atatürk'ün dış politika mantığını dayatıyor. Atatürk'ün dış politikasını herkesten önce siyasi iktidarın nesnel bir biçimde bir kez daha araştırmasında yarar var.