Dünya psikiyatri birliğinin bu yılki toplantısı Çek Cumhuriyeti'nin başkenti Prag'ta 17 Ekim-21 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirildi. Bu yıl en verimli geçtiğini düşündüğüm sunumlardan birinin Türkiye'den bir meslektaşıma ait olması ayrı bir gurur kaynağı idi. Trakya Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Okan Caliyurt depresyon tedavilerinde ilaçsız yöntemlerden biri üzerine sunusuyla kongrede büyük takdir topladı.
Bundan önceki yurt dışı seyahatlerimde olduğu gibi yine bazı duygular ülkemden uzakta canlandı. Belki de yurdundan sevdiklerinden uzak herkesin ortak duygusudur özlem ve hasret. Ülkenize karşı hissettikleriniz ve sevdikleriniz ile sahip olduklarınıza olan duygular katlanıyor kilometrelerce uzaklarda.
Önce vatan diyerek başlayalım. Buradaki tüm meslektaşlarımızla ortak bir duygu özlem ve ülkemiz için duyduğumuz hüzün. Akşam yemeklerindeki sohbetlerimizde ortak saptamamız dış ülkelerde ki huzur, rahat ve gelecek güvencesine karşı hepimizin ortak yaşantısı endişe, sürekli çalışma zorunluluğu ve gelecek kaygısı. Şunu fark ettim burada. Bir alışveriş merkezine girerken x-ray'den geçmek yada geçmemek dışarıda çok şey değiştirmiyor gözükebilir ama iç dünyamızda her an bir terör olayı yaşama ihtimalinin değerlendirilmesi ciddi bir kaygıya yol açabilir. Burada insanların terör endişesi hayatlarının hiçbir alanına yansımıyor. Onlar her yere güvenle gidebiliyor. Yine hepimizin ortak kaygısı olan gelecek ise buradaki insanların öncelikli problemi değil. Onlar geleceğin güvencesi ile bugünün güzelliklerinin tadını çıkartıyorlar. Ülkemiz için çok şanslı bir grup sayılabilecek olan, bugüne kadar başardıkları ile Dünya Psikiyatri Kongresi'ne katılma şansı elde etmiş Türk doktor topluluğu ise yarın onları nasıl bir hayatın beklediğini kestiremiyor. Böylesi kazanımları olmuş insanlar bile gelecek endişesi yaşıyorken ülkedeki işsiz milyonlarca kişi nasıl rahat bir hayat sürsün ve mutlu bir ülke yaratsın.
Özlemek zor bir duygu ama bir o kadar da özleyecek bir şeylere sahip olabilmek o kadar güzel bir duygu. İlk defa altı aylık oğlumdan uzakta iken bu ikircikli duyguyu fazlasıyla yasadım. Oradan da şu aklıma geldi. Kim daha şanslı. Özlem hissetmeyenler mi yoksa tüm hücrelerine kadar özlemi hissedenler mi?
Yıllarca yaşça büyüklerimizden Altay'ın Avrupa maçlarını dinlemiştik. Standart liege, Benfica, Jena maçlarına imrenmiştik. Onlar ise özlem içindeydiler. Şimdi yeni nesil Altay'ın Atatürk Stadı'nda Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş zaferlerini bizlerden dinliyor. Bunları yaşayıp bir daha görememe duygusu ve o coşkuların özlemini yaşayan bizler mi şanslıyız yoksa o günlerin hikayelerini dinleyenler mi? Şunu hissediyorum. Her süper lig fikstürü çekildiğinde acı çekiyorum. Bir yıl daha o coşkuyu yaşayamayacağım için. Dedim ya özlem ikircikli duygular yaşatıyor insana.
Son olarak bayram öncesi şunu dilemek geliyor içimden. Vatandan çok uzaklarda farklılıklara sahip kişiler yakınlaşabiliyorsa neden biz ülkemizde kucaklaşamıyoruz? Önümüz bayram. Siyasetçilerin prim yapan gerginlik politikasını bırakıp kucaklaşma zamanı gelmiyor mu? Çünkü uzakta Türk, Kürt, Laz, Fenerli, Göztepeli aynı hissedebiliyoruz. Neden yakınımızdaki ile kucaklaşmıyoruz!