Doğa olaylarında selin etkisini gözlemleyebilirsiniz...
Oysa sosyal zeminde sizi alıp götüren bir akışın nereye sürüklediğini fark etmek zaman alır. Toplumla ilişkili olayların tahlilini sebep ve sonuçlar yerine, siyasettekilerin söylemlerinden yapmak, yanlış gidişe teslim olmaktır.
Sayın Kılıçdaroğlu'nun "adalet" diye yürümesine kimse itiraz edemez. Ama yürüyüşün anatomisi ve yaratılan sonuç üzerinde fazla düşünmemizin istenmeği bir gerçek!.. Yürüyüşün adaleti var etmemizde katkısı ne oldu sorusu atlandı.
Avucumuza tutuşturulan; "CHP için aranan lider gözümüzün önündeymiş görememişiz" oldu.

Neye yaradı?

Yandaş basından öğrendiğim bir taktik kelime ile açıklarsak, CHP'nin başarısız yaftası ile eleştirilen parti yönetiminin başta Kılıçdaroğlu olmak üzere "akredite" edilmesi, yani sürelerinin uzatılmasına, eleştirenlerin baskılanmasına, parti içindeki giderek tasfiye edilen muhalif kanadın susturulmasına, partide bütünlük var havası yaratılmasına...
Bu süreç, 57. Hükümet kurulmadan önce, rahmetli Ecevit'in yeniden Karaoğlan diye medya aracılığı ile göklere çıkarıldığı, hükümet sürecinde de haksızca "Ecevit hasta... gitsin" propagandası ile erken seçim kararı ve sonrasında 58. Hükümet'le  AKP sürecinin başlatıldığı gelişmeleri anımsattı...
Ecevit rüzgarı ile hükümet kuran DSP adeta tarihe karıştı... Bahçeli, erken seçim tarihini belirlemişti ama koalisyon ortağı partisi MHP baraj altında kalmıştı...
Kaset operasyonu sonrasında medyanın Gandhi diye peşine düştüğü Kılıçdaroğlu'nun, üst üste kaybedilen seçimlerden sorumluluk yerine, yeniden Gandhi ile ilişkilendirilerek liderleştirilmesi fazla uzak olmayan tarihimizdeki kesite ne çok benziyor. Bir zamanlar "umudumuz Ecevit" diyorduk. Şimdi Kılıçdaroğlu!... Filmin sonu aynı olmasın dileyelim ama olmasın diye de elimizden gelen gayreti gösterelim.
Balonu şişiren, şişirdiği gibi patlatabiliyor da!...
Türkiye'nin lider boşluğunu medyanın doldurduğu gerçeğini bir gün herkes teslim edene kadar bu satırların yazarı hedef olacaktır...
Medya destekli akış içinde elimize tutuşturulanlarla (u)mutlu olmayı seçerek, aklımızla gideceğimiz yolu, ayaklarla sürüklendiğimiz sel ile kesiyoruz.
Umutlu tabloya bir fırça darbesi ile katkı koymak yerine, madalyonun diğer yüzünü de göstermeye kalkışan bu yazı neden elzem oldu?
Çünkü, adalete tutunarak ayağa kalkmış gibi görünen ana muhalefet, adalet kurultayı yapmaya kalkıştı.
Bunda ne var? İyi ya; parti bir şeyler yapsın istemiyor muyduk diyenler çok olacaktır. Süreç olağan değilken, beklentiler üzerinden atılan adımlarla mı olağan sonuç alacağız?

Yaratılan olumlu hava ile pek çok sorunun atlanacağı ve kurultay sürecinin CHP'den çok, CHP dışındaki güçlere yarayacağı kuşkusu çok mu boş?
Yaklaşan parti kurultayı öncesinde, partinin öz değerlerinden uzaklaşarak başkalaşması üzerinden güçleneceği algısının pekiştirilmesi ve yine parti içi muhalefeti baskılama, hatta partide yeni tasfiyelerin olacağı kaygısı çok mu anlamsız?

Yine günlerce CHP konuşulacak ve "gündemi belirliyoruz" sanısı ile oyalanacağız, ayar verici yandaş kalemler CHP'yi yine eleştiri tahtasına yerleştirerek, önceki CHP ve yeni CHP ayrımını pekiştirmiş, öncesi ve sonrası olmadan CHP üzerinde olumsuz algıyı yerleştirme şansı bulmayacaklar mı?
Partinin temel felsefesini benimsemiş olan partililer yerini giderek CHP ideolojisine karşı olan partidekilere bırakıyor ve parti içine sızan/sızdırılanlarla başkalaşıyorken, "yeni" etiketi ile içine sızdırılacak birilerini yıldızlaştırmaya hizmet edebileceği aklımıza neden gelmesin?!

Sayın Kılıçdaroğlu'na yaptığım çağrılarda günler süren kurultay önerim vardı. Kurultay derken, partinin güçlenmesinden, kendi olma iddiasını güçlü bir şekilde ortaya koymasından, üzerine yapıştırılmaya çalışılan algılarla, HDP ve FETÖ ile ilişkilendirilerek hedef haline getirilmekten çıkmasından söz etmekteydim.
Tüm toplumu kucaklayacak bir kelime "adalet"!.. Gözlerimizin önünde yok edilen hukuk yerine, iktidarın yasalarının ikame edildiği, dönem dönem farklı iddialarla muhalefet eden herkesin tasfiye edilişine aracılık eden bir yasa hükümranlığının  kurulduğu hepimizin malumu.

Adalet arayışı için, iktidarın OHAL kalkanı ile kendisini koruma altına almasının beklenmesi ayrı bir kocaman başlık!..
Zararın neresinden dönülse noktasında; yeni bir zarar hanesinin açılacağı endişesine katılmayanlara bu yazıyı anımsatacağımız sürecin yakın olmamasını diliyorum.

Sayın Kılıçdaroğlu, ekibinizi gözden geçirmelisiniz... Sizin üzerinizden kimlerin kendi yerlerini garantilemeye çalıştıklarını en iyi siz tahlil edebileceksiniz. Sürece destek ama partiye köstek fikirlerin kimlerden çıktığına bakmak, iyi bir ip ucu olacaktır.  

Partilerin  ilkeleri, sembolleri, amblemleri, rozetleri parti ile aidiyet ilişkisi oluşturmuş herkes için görünürlükten daha öte bir anlam taşır. Parti kimliği ne kadar güçlü ise ideolojisi o kadar güçlüdür.

Çanakkale'ye gelin, kurultaya katılın, hepiniz konuşun ama sakın altı ok ve partiyi anımsatacak simgelerle gelmeyin çağrısı ile CHP daha güçlü olmaz. Hatta orada görünür olmaya çalışacak isimlerle, tıpkı yürüyüş sürecinde olduğu gibi partinin yeni suçlamalarla karşılaşmasına sebep olabilir.
Başka bir soru: CHP kendi içinde günler süren bir kurultay yaparak, partinin temel felsefesi ile dimdik ayakta olduğunu ilan ederse ve devletin kuruluş felsefesine ve Atatürk'e, ilkelerine, Cumhuriyet değer ve prensiplerine sonsuza kadar bağlı olup sahip çıkacağını; Ankara'dan tüm Türkiye'ye ilan etse, bunun partinin güçlenmesine katkısı çok daha fazla olmaz mı? Başkalaştırıcılara açık bir kurultayın adının "adalet" olması, olsa olsa hukukun boşaltılışına seyirciliğimizin bedelidir; çıkış noktası değil!..
Kendisini var eden ilkeleri, bayrak, flama, rozet ile simgelenen kimliği kapı dışında bırakmak; toplanıyor gibi dağı(tı)lmaktır. Önceki birlikteliği, tutkalları eritmek üzerinden yeni bir tutkal arayışı da diyebiliriz. Adalet kelimesi tutkal olamaz. Çünkü o zaten devletin temelinde var olması gerekendir.

Sayın Kılıçdaroğlu; 2010'da Almanya ziyaretinizde "Türkiye'de laiklik tehlikede diyemem" demiştiniz.  Ve hatta Yeşiller Partisi eşbaşkanı Claudia Roth, sizinle yaptıkları görüşmede çok farklı görüşlerin dile getirildiğini ve bunu Türkiye'deki muhalefet için ümit dolu yeni bir başlangıç olarak gördüğünü; Türkiye'nin en önemli sorununun, Kürt sorununun barışçı ve siyasi yollardan çözülmesi olduğunu belirtmiş ve bu konuda CHP içinde de şimdi farklı bir havanın estiğini söylemişti. Dışarıdan CHP'ye giydirilmek istenenin ve şimdi de yaratılan algının özetidir bu sözler...

Geldiğimiz noktada, parti yeniden başlangıç yaparken, adalet diyerek, soldan dolananların Roth gibi CHP'ye ayar ve gaz verişlerini kaygı ile izliyoruz. Açılımı yapan AKP geri çekilir gibi yaparken, bunu sizin üzerinizden CHP'ye giydirme gayretlerini göremiyor olabilir misiniz gerçekten?
Yine sizin üzerinizden CHP'nin laiklik tavizinin, giderek artan laiklik karşıtı adımlar, Cumhuriyet ve Atatürk'e meydan okuyanların çoğalması; imanı, imamların işlevlerinin çeşitlendirilmesi ile ilişkilendiren din üzerinden kurumsallaşma, ya da modern devlet anlayışından din devleti anlayışına geçişte hiç rolünün olmadığını söyleyebilir misiniz?
Laikliğe sahip çıkmak ve bunun dinsizlik olmadığını anlatmak  daha mı zordu?!.. Kıskacın içine çekilmek yerine, kıskacın dışında kalarak güç yitirmemekten söz ediyorum.

Öyle bir tasfiye süreci ki bu!...

İçinden, sinsice, kemirilerek eritiliyor kurumlar. Yanlış gidişe karşı olması gerekenleri de içine katarak, hatta gidişe öncü, savunucu, tutsak yapılarak...
Çoğaltılıyormuş gibi azal(tıl)mak, kalabalıklar içinde yalnızlaş(tırıl)mak, önceki kendinize yabancılaş(tırıl)mak...
CHP için öncelik, süreç analizi yapmak üzere partiyi/partilileri toplamak olmalı.
Kurultaydan güçlenerek çıkan bir yönetim değil, kurultayla güçlenen bir parti, adalet için ayrıca toplanmaya gereksinim duymayacaktır. Çünkü adalet isteyenler kendiliğinden partinin etrafında toplanacaktır.

Parti yönetiminin güç kazanmak için adalete tutunup, kalabalıklaşmış görüntüsü ile birileri yerlerini korumuş ve şimdilik güçlenmiş olurlar ama asıl korunması ve güçlenmesi gereken partinin kurucu/kurumsal kimliğidir.

Kurumların  kaderini kişilerle ilişkilendirmek hatasını yinelememeli, kimliksizleştirilmesine seyirciliği bırakarak kurumlarımıza sahip çıkmayı başarmalıyız.
Fenerbahçe ve Galatasaray maç yapacak, herkes kırmızı ve lacivert renkleri bırakıp gelsin sadece sarı renk olacak denilse, yer yerinden oynar!... Çanakkale'ye gelin ama CHP'li olduğunuza dair emare taşımayın!... Yer yerinden oynamıyor, hatta övenler, öğünenler... Futbol kulüpleri ile bağımızı partilerle olan bağımızdan daha güçlü tuttuğumuz için olsa gerek, aklımız yerine ayaklarımızla adalet aramaya çıktık!...

NOT: Biliyorum, bu satırlar boşuna, bu kurultay yapılacak!... Hiç olmazsa, Türk bayraklarının Atatürk resimli olması koşulu getirilsin.... Meydan okumaya kalkışanlara sahiplenerek yanıt verilsin...
Yok! Bu da mı olmaz?!... Neden?!...
Bir soru daha!... CHP Cumhurbaşkanı adayını ne zaman açıklayacak? Parti yönetimi, "Hiçbir seçim son dakikada kazanılmaz" önermesinin gerçek olmadığını mı kanıtlamak istiyor?!...