Jülide Yurteri Şehitoğlu-CHP İzmir Milletvekili Hülya Güven ile mesleğini seçişini, siyasete girişini, ülke ve insanlar için yapmak istediklerini, sosyal destek ihtiyacının gerekliliğini konuştuk. 4+4+4 eğitim sistemine geçildiğinden beri 184 bin kız öğrencinin okullardan alındığını, 10 yaşındaki çocuğun açıköğretim ile eğitim hayatına devam edemeyeceğini söyleyen Güven, kadına iyilik yapıyoruz adı altında kadının iş hayatından uzaklaştırılmasına yönelik çalışmaların yapıldığını aktardı. 100 kadının çalıştığı bir işyerine kreş zorunluğu getiren hükümetin kreş sorumluluğunu işverene yükleyerek kadınların çalışma hayatında tercih edilmemesine yönelik girişimlerde bulunduğunu söyledi. Bu şekilde yardım paketi adı altındaki projelerle beş yıl içinde kadını iş hayatından silebileceklerini vurguladı.

- Tıp eğitimi almaya nasıl karar verdiniz?

Aslında adana Kız Lisesi' nde okudum. Babamın mesleği nedeniyle çok dolaşıyorduk. Babam maden mühendisiydi. Kayseri'de, Maraş'ta, Bigadiç'te, Anadolu'nun birçok yerinde dolaştık. Bazen bir dönem iki ilde birden sınıfımı tamamladığım oldu. En uzun okuduğum yer Adana Kız Lisesi. Liseyi tamamen orada okudum. İlk isteğim Kimya Münehdisliği idi. Bizim dönemimizde sınavlar ayrı ayrı yapılıyordu. Orta Doğu Üniversitesi'nin İstanbul Teknik Üniversitesi'nin sınavları ayrıydı. Adana Ankara yolunu aşındırmıştım o dönemde. İzmir için başvurum oldu. İzmir'in fakülteleri kısıtlıydı. Birinci tercihim Kimya Mühendisliği idi ikinci terciğim Tıptı.

- Kimya Mühendisliğini neden istiyordunuz?

O zaman için gözde mesleklerden birisiydi. Baba mesleğini de seviyordum maden mühendisliği, ama o zamanlar maden mühendisliğine hanımları almıyorlardı. Sonradan bunlar kalktı, artık kadın maden mühendislerimiz de var. Anılarımda unutamayacağım, kız kardeşim 6-7 yaşlarındaydı. Erkek kardeşim daha da küçük. Biz Adana'dan kız kardeşimi komşuya bırakarak erkek kardeşimi de yanımıza alarak İzmir'e geldik.

- Anneniz sizin şehir dışında okumanızı çok destekledi, öyle mi?

Annem bizim okumamızı ve meslek sahibi olmamızı çok istiyordu. Bize göz açtırmazdı ders çalışalım diye. Bize hiçbir iş yaptırmazdı. Kendisi okumamış, okuldan ayrılmış ve özlem duymuş. Çocuklarının meslek sahibi olmasını çok istiyordu. İzmir'e geldik, sınav sonuçlarına baktık, ben kimya mühendisliğini kazanamamışım, tıp fakültesini kazanmışım. Annem de 'Bak tıp fakültesini kazanmışsın bir daha İstanbul'a gitmeyelim, senin burada kaydını yaptıralım' dedi. Tamam dedim. Kaydımızı yaptık ilk kez kız yurdu açılmış ona da kaydımızı yaptırdık. Annem Adana'ya geri döndü, ben de Isparta'ya teyzelerimin yanına okul ihtiyaçlarımı karşılamak için gittim. Isparta'da bir bornoz aldım. Yurtta kalacağız ya. O bornozu 40 yıl kullandım biliyor musunuz...

- Babanız maden mühendisiydi. 2014 maden faciaları yılı oldu. Siz bir madenci kızı olarak bu talihsizlikleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben babamın oradaki çalışmalarını biliyorum. Çok isterdim bir kuyuya gitmeyi. Bir maden ocağına girmeyi çok isterdim. Kesinlikle beni götürmedi. 'Tehlikeli, riskli olmaz' dedi. Çok titizdi. Sorumlu olduğu ocağın hep içinde olurdu. Özellikle güvenlik konularına çok dikkat ederdi. Yanlış yapıldığında da çok kızardı. Açılmış bir ocağı teknoloji ile donatmak çok pahalıya mal oluyor, bunların baştan denetimle yapılması lazım. Kapatılmış, kaçak kuyularda insanlar çalışıyorlar, bunlara izin verilmemesi lazım.  Bizim en büyük problemimiz denetimsizlik, kontrolsüzlük.

- Siyaset hayatınıza nasıl girdi?

Ege Üniversitesi'nde uzmanlığımı aldım. Doçentliğim hazırlanırkan bir YÖK yasası çıktı karşımıza. Ben Samsun'da yardımcı doçent olarak göreve başladım. Altı yıl sonra doçent olarak Dokuz Eylül Üniversitesi'ne geldim. 2002 yılında CHP'ye kayıt oldum. Partinin bir çok kademesinde de çalıştım. Üniversitelere öğretim üyelerine bir hak verildi. Devlet memurları bir partiye üye olamaz ama üniversite üyeleri olabiliyor diye. Başhekimliğe geçtikten sonra aktif olarak çalışamıyorsunuz, Eşrefpaşa Hastanesi'nin başhekimi olduktan sonra aktif çalışamadım ama bağım hiç kopmadı. Çalışmaya devam ettim. Üniversiteye altı yıldan sonra tekrar döndüm. Kısmetmiş, milletvekili olarak şuan partimde aktif olarak çalışıyorum.

- Milletvekili olmadan önce hangi konularla ilgili çalışmalar yapıyordunuz?

Milletvekili olmadan önce kadın, erkek, çocuk fark etmeksizin sosyal destek ağırlıklı çalıştık. Çok sağlık taramaları yaptık. Sağlık taramaları için gittiğimiz mahallelerde başka sorunlarla karşı karşıya geliyorsunuz. Bir kadın mesela diyor ki taşın üzerinde oturmuş, 'Yalnızım bana yer bulun' diyor. Çok canlı hala gözümün önünde o kadın. Huzurevine gelmek istiyor, kimsesi yok, parası yok, onu huzurevine yerleştirmiştik. Bir insanın sorunu çözdüğünüzde tabi çok mutlu oluyorsunuz.


Bu ülkenin en çok sosyal desteğe ihtiyacı var

Bu ülkenin aslında sosyal desteğe çok ihtiyacı var. Şuanda çözüm sağlamayan önlemler var. Ayda şu kadar lira bu kadar lira vermek gibi. Yoksulluk sınırına diyorlar ki 280 TL. Kişi başı gelir ayda 280 TL'nin altındaysa size 300- 400 ne kadarsa veririz diyorlar. Ne kadar olduğu belli olmayan paralar veriliyor. Kişi başı 280 TL bir kişiye ayda yeter mi? Ve bu 280 TL'nin içine neyi koyuyorlar, evi kendi eviyse onun da değerini katıyorlar. İnsanlar bir sağlık hizmeti alabilmek için evini mi satsın.

Ben şunu gördüm, bir adamın tarlası var. Ameliyat olacak olamıyor. Çünkü borcu var, sigortası yok. Yeşil kart vermiyorlar, çünkü üzerinde bir tarlası var. Ama tarlasının bir ekonomik değeri yok ki. Tepelerde biryerlerde, o gün için bir değeri yok. Bunların olmaması lazım. Sağlık hizmeti verilirken Türkiye'nin koşullarını göz önünde tutmak lazım. Sorunların ne kadar büyük olduğunu, insanların ne kadar yoksul olduğunu görüyorsunuz. Mesela bir gün tarama sırasında arkadaşlarımız geldiler ve İzmir'in bir köy okulunda çocukların ayakkabılarının olmadığını söylediler. Sağdan soldan ayakkabılar buldular, para toplandı. Çocuklar öyle sevinmişlermiş ki, uyurken o ayakkabıları yanlarına almışlar. Çözüm bulduğunuz için seviniyorsunuz, ama o okulun çocukları o dönem için bir çözüm buldu. Ayak numaraları büyüdüğünde ya da ayakkabıları eskidiğinde yine aynı sorun karşımızda olacak. Sosyal bir devlette bunlara ihtiyaç olmaması lazım. Geçici bir çözüm bu. Başkası yok, ilerisi yok... Bir ülkede ülkeyi yöneten kişilerin bu çocukların bu durumları yaşamasını önlüyor olması lazım. İşte ben bunun için çalışıyorum.

- Çok çocuk yapın deniyor ve insanlar çocuk yapmaları için sürekli yüreklendiriliyor. Bu konu ile ilgili bir değerlendirme yapar mısınız?

Bu üç çocuk konusu kadını eve kapatmayı hedefleyen bir yapı, bir proje. Üç çocuk diyor, üç çocuğun parasını karşılıyor mu? O çocuklar ayakkabısızsa üç çocuk denildiğinde bu daha da artacak. Kadın onlara bakmak zorunda kalacak. Kadına kreş hizmeti verilmiş mi, verilmemiş. O çocuklar bir kreşte anneleri çalışsın ya da çalışmasın bir eğitim alabiliyorlar mı? Hayır. O çocuk taşımalı sistemle okula gidebilecek mi? Göndermiyorlar, hele kız çocuklarını hiç göndermiyorlar. Evde otursun deniyor. 10 yaşındaki çocuk açıköğretimde okuyabilir mi? Okuyamaz. Bu şekilde eğitimsiz bir kitlenin yetişmesini sağlıyorlar, o üç çocuğa bakmak için de anne evde kalacak. Yetiştirdiği çocuklar eğitimsiz olacak, erken yaşta evlenecekler. Çünkü evden bir boğaz eksilmiş olacak. Evden ayrılan çocuk da üç çocuk yapacak ve bu katlanarak eğitimsiz bir kitle ortaya çıkacak. Ülkeyi kim yönetecek? Hindistan'dan şoför getirmişler... İşsiz bir yığın insan var. Bu insanların iş bulabilecek bir alt yapıları da olmayabilir, araba kullanamıyordur, iş makinesi kullanabilmeyi bilmiyordur peki bu insanları kim eğitecek? Bu da yok. Kızlarsa eve kapatılmaya erkeklerse çıraklığa doğru yönelinen bir sistem içinde gidiyoruz.

Kadın iş hayatından soyutlanıyor

Son getirilen paketi tartıştık öğretim üyeleri ile birlikte. Acaba yanlış mıyız, siyasi olarak mı yorumluyoruz diye konuyu araştırdık. Son pakette kadına iyilik yapıyoruz diyorlar. Yarı zamanlı çalıştırma yapacağız diyorlar. Bundan kim yararlanır, kamuda çalışan, özelde çalışan yararlanabilir mi? Bir işveren ister mi yarım gün çalışmasını. Kreşlerde de yaptıkları aynı şey, 100 kadın işçi çalıştırırsan kreş açmak zonudasın diyor. Bunları işverene yüklemek doğru değil, bunları hükümetin çözmesi gerekiyor. Bu durumda işveren ne yapıyor 99 kadın işe alıyor, 100.'yü çalıştırmıyor. Neden 100 çalıştırıp kreşle uğraşsın?
Kadını iş hayatından soyutlamak istedikleri açık. Onlardan bir vekil bir yorum yaptı bu konuyla ilgili ve erkeklerin işsizliği kadınların çalışmasından kaynaklanıyor dedi. Böyle bir yorumları var. Kadınları iş hayatından çekmek istiyorlar ama bunu da sanki kadını destekliyormuş gibi yaparak yapıyorlar. 4+4+4 eğitim sistemiyle birlikte 184 bin kız öğrenci okullardan alındı.

- Kadınlar bu plana göre ne kadar sürede iş hayatından çıkartılmış olur?

Çok değil beş yıl içinde biter. Uygulama bu hızla giderse, kadına iyilik yapıyoruz, kadını düşünüyoruz diyerek onu çalışma hayatından çekmeye çalışıyorlar. Gerçekten isteseler, sizin bebeğiniz olduğu zaman kim bakacak ya bakıcı bakacak ya anne bakacak. Benim çocuklarıma birine annem birine rahmetli kayınvalidem baktı. Sizin çok gönül rahatlığıyla 6 aylık bebeği bırakabileceğiniz kreşin oluşturulması lazım.