Malatya'ya çeşitli inceleme ve ziyaretlerde bulunmak üzere gelen Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Anemon Otel'de Malatya'da yayınlanan 6 yerel televizyon kanalının ortak canlı yayın programına konuk olarak, burada gazetecilerin sorularını yanıtladı.

"AK PARTİ'NİN EN BÜYÜK ESERİ, DEMOKRASİ MÜCADELESİDİR"

AK Parti'nin en büyük eserinin çetelere ve darbecilere karşı yapmış olduğu demokrasi mücadelesi olduğunu söyleyen Adalet Bakanı Sadullah Ergin, "Türkiye'de çok partili siyasi hayata geçildikten sonra, son 60 sene içinde her 8-10 sene içerisinde darbe, muhtıra, böyle gelmiş bu ülke. Türkiye bu şekilde rakipleri ile yarışabilir mi? çağdaş dünyayı yakalama; onları geçme şansı olabilir mi? Türk siyasi tarihi dediğiniz zaman, müdahaleler arası, darbeler arası bir siyaset tarihi aklınıza geliyor. Türkiye yoluna böyle devam edemez. Bunu askeri bürokrasi, bunu destekleyen bir grup yayın organı, belki akademik ayağı, bir kolektif yapı, alt yapısını oluşturma noktasında. Şimdi bu alanı kapatmaya başladınız, demokrasiyi güçlendirip, darbeleri önleyici tedbirler almaya başladınız, bu defa yargı yönetimi değiştirme, toplumu ve siyaseti dizayn etme aracı olarak kullanılmaya çalıştı. İdeolojik bir alt yapı, topluma barış ve huzur getirmez. Sayın bakan bunu neye dayanarak söylüyorsun? Neye dayanarak söylüyorum; 3 Kasım 2002 seçimleri olacak, genel başkanımız ve şimdiki başbakanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın adaylığı ile ilgili süreç bir problem olmadan devam ediyor, son dakikada Yargıtay'dan Diyarbakır mahkemelerine gidilerek, özel uçaklarla birtakım dosyalar götürülüp, getirilip, Tayyip Bey'in adaylığı engelleniyor. İlk müdahale buradan başladı. Arkasından bakıyorsunuz, cumhurbaşkanlığı seçimleri geliyor, '367 olmazsa, Meclis toplanamaz' deyip bir karar aldı Anayasa Mahkemesi. Yani halktan alamadığı gücü, milletten alamadığı yetkiyi, yargıyı vesayet makamı olarak, kullanarak milletin üzerine çıkartmaya çalışan bir alt yapı vardı, bir vesayet anlayışı vardı. Bunun üzerine zaten, 'Madem öyle, bu Meclis seçemez diyorsunuz, götürelim sahibi seçsin' dedik. Yasayı değiştirdik, Cumhurbaşkanını halk seçsin dedik. Dolayısıyla bu ülkede asker bürokrasisi ile ya da yargı vesayeti ile millet iradesini öteleyip, belli bir ideolojik düşünce yapısını, egemen kılma çabaları vardı. Bizim AK Parti olarak Türkiye'ye yapmış olduğumuz hizmetlerin en önemlisi kanaatimce budur. Duble yollar yapılmıştır, barajlar yapılmıştır, havaalanları, köprüler, hastaneler, bir sürü hizmetler var. Hepsini terazinin bir kefesine koyun, ama diğer kefesine sadece şunu koyun; bu ülkede artık darbe konuşulamaz, darbeler yapılamaz, millet iradesine yan bakılamaz diye bir atmosfer oluşuyorsa, AK Parti'nin en büyük eseri bu olacaktır. Onun için, bu demokratikleşme mücadelesi, demokrasiyi sürdürülebilir, kalıcı olarak geleceğe taşıyabilme mücadelesi yapılması gereken bir mücadeledir. Çetelerle, mafyayla, darbe girişimi içerisinde olanlarla bir mücadele süreci var. Tekrar bir 8-10 yıl içinde darbeler, muhtıralar dönemi geri gelsin mi? çocuklarımıza, demokrat bir Türkiye, özgür bir Türkiye armağan etmek istiyorsak, bu mücadelenin verilmesi gerekiyor, başka çıkış yok" ifadelerini kaydetti.

"12 EYLÜL DARBE DAVASI ÖNEMLİDİR"

Milli iradeye karşı gelenlerin 30 yıl sonrada bunu hesabını sorulacağını artık bileceğini söyleyen Bakan Ergin, "Bugün 12 Eylül askeri darbesi ile ilgili iddianamenin tanzim edilip, davanın açılmış olması, iddianamenin kabul edilerek 4 Nisan gününe duruşma günü verilmiş olması, sadece 2 tane 90-95 yaşındaki emekli komutanı cezaevine alma çalışması mıdır? Hiç alakası yok. Toplumun ne Kenan Evren'le, ne Tahsin Şahinkaya ile bir alıp veremediği yoktur. Ama şu önemlidir; aradan 30 yılda geçse, bu milletin iradesine karşı bir sataşma içerisinde olanlar bilmelidir ki, aradan 30 senede geçse, bu millet bunu hesabını bir gün soracaktır. Ve bundan sonra hiç kimsenin milli iradeye karşı, bir sataşma içerisinde, bir organizasyon içerisinde olmamasını teminen sembolik bir anlamı ve önemi vardır bu davaların. Bu açıdan rahmetli Hamido olaylarının da incelenmesi bu şekilde önemli bir hadisedir. Çünkü o olaydan sonar çok hadise ve üzücü olaylar yaşanmıştır. Malatya hadisesinde çok büyük can kayıplarımız olmuştur, Çorum'da olmuştur, Sivas'ta olmuştur, Başbağlar'da bir köy komple katledilmiştir. Bütün bunlar toplumun sinir uçlarına dokunarak, bu toplumda kaos, kavga ve kardeş kanı akıtmasını sağlayacak, arkasından da yönetimi tekrar ele geçirip, parlamentoyu fesih edip, bu ülkedeki var olan birtakım uygulamaların devamını temin etmek adına bunlar yapıldı bugüne kadar. Yazıktır, günahtır" diye konuştu.

"İLAN EDİYORUM, DAVALAR 12-14 AYDA BİTECEK"

Yargıtay'daki dosyaların sıfırlanmasının ardından Türkiye'deki davaların artık 12 ile 14 aylık süre içerisinde bitirileceğini söyleyen Adalet Bakanı Sadullah Ergin, "Bizim eylem planı çerçevesinde yaptığımız çalışmalarla uzun tutukluluk süresi şuanda önemli ölçüde kısalmaya başlamıştır. İlk defa Yargıtay'da, gelen dosyadan daha fazlası karara bağlanarak çıkmaya başlamıştır. Bu şu demektir, stoktaki dosyalar erimeye başladı demektir. Allah nasip ederse, 1.5 yıl ile 2 yıl içerisinde Yargıtay planlamasını yapmıştır, stoklardaki dosyaları sıfırlamayı planlamış durumdadır. Dosyalar sıfırlandığı anda, burada Malatya'dan ilan ediyorum, Türkiye'de ilk derece mahkemelerindeki yargılama ve temyiz mahkemesi dahil, 12 ay, 14 ay arasında davalar bitecektir. Temyizi dahil. Bu Türkiye açısında bir devrimdir. İddialı bir sözdür. Biz ne yaptığımızı biliyoruz. Belli bir program ve plan çerçevesinde atılması gereken adımları 2 sene önceden tespit ettik. Bunların tedbirlerini aldık, adımlarını attık, şimdi meyvelerini toplama zamanı. İnşallah yargılamanın süresi kısalmaya başladı, bu her geçen gün millet lehine kısalmaya devam edecektir" şeklinde konuştu.

"TÜRKİYE'DE UZUN TUTUKLULUK UYGULAMASI YOK TARTIŞMA ERGENEKON SORUŞTURMASI SONRASINDA BAŞLATILDI"

Uzun tutukluluk tartışmaları ile ilgili olarak da değerlendirme yapan Adalet Bakanı Sadullah Ergin, şunları söyledi: "Ceza mevzuatımız Haziran 2005'de yürürlüğe girdi. Haziran 2005'den Ocak 2009'a kadar uzun tutuklulukta bir şikayet var mıydı bu toplumda? Duydunuz mu, çarşaf çarşaf gazetelerde, televizyonlarda, 'Millet cezaevlerinde, uzun tutukluluk, yargılamalar, şöyle, böyle' bir şey duydunuz mu? Ne zamanki bu spesifik davalar başladı İstanbul soruşturmaları Ergenekon, Balyoz, İnternet Andıcı gibi, ondan sonra tutukluluk hali tartışılmaya konuşulmaya başladı. Türkiye'de yılda 3 milyon ceza dosyası işlem görüyor. Bu 3 milyon dosyada şuanda tutuklu sayımız 36 bin. Yüzde kaça geliyor hesap edin. Cezaevlerinde 130 bin kişi var. Bu 130 bin kişinin 36 bini tutuklu. Yüzde 28'i tutuklu, yüzde 72'si hükümlü. Tarihinde olmadığı kadar iyi bir noktada Türkiye. Ne açıdan iyi bir noktada? Hükümlü, tutuklu oranı açısında. 2006 yılında tutuklu sayısı hükümlü sayısından fazlaydı. Bugün 2012, tutuklu sayısı yüzde 28, hükümlü sayısı yüzde 72. Demek ki bir iyileşme var, hızlanma var. Tutuklu oranları düşerken, hükümlü oranları artıyor. Yani cezaevlerinde bulunan her 100 kişiden 28'i tutuklu, 72'si hükümlü. Şuanda 36 bin tutuklu var diyoruz, uzun tutukluluk, uzun tutukluluk diye konuşulup duruluyor. Bu 36 bin kişinin 27 bini son 1 yıl içerisinde tutuklanmış. Geriye kalan 9 bini, işte 1 ile 2 yıl arasında tutuklu olanlar 5 binde orada var, 2 ile 3 yıl arasında 1.5 ile 2 bin arasında, 3 yıldan sonra 50, 100, 150, 200 diye gidiyor. Dolayısıyla, Türkiye'de öyle uzun tutukluluk diye bir uygulama söz konusu değil. Sipesifik davalardan dolayı böyle bir algı oluşturuldu. Buna rağmen, biz son açıkladığımız yargıyı hızlandırma paketi içerisinde de bunu temin etmeye katkı sağlayacak düzenlemelerde koyduk."

"GAZETECİ OLDUĞU SÖYLENEN 45 KİŞİ TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYESİ"

Cezaevinde olduğu söylenen gazeteci isimleri arasında 45 ismin yasadışı terör örgütüne üyelik suçlarında tutuklu bulunduğunu söyleyen Bakan Ergin, "Gazetecilik faaliyetinden dolayı cezaevlerinde olduğu söylenebilecek isimler olabilir. Gazeteciler Sendikası'nın yaptığı bir liste vardı ki, ona itiraz ettik. Dedik ki, gazetecilik yapanların hakkını savunun. Ama cebinde gazeteci kimliği var, adı gazeteci, adam banka soymuş, ceza almış, cezası da kesinleşmiş. Bakıyorsunuz, sendikanın gazeteciler tutuklandı deyip, cezaevinde deyip, yayınladığı listenin içerisinde. Şimdi gerçekten gazetecilikten dolayı cezaevinde olan kişiye haksızlık değil mi bu? Bir banka soyguncusu ile aynı listede yer almak bir gazeteciye zulüm değil mi? TGS'nin yayınladığı liste içerisinde 45 tanesi PKK, DHKP, TİKKO, Dev-Yol, Dev-Sol gibi örgüt üyesi olmaktan ve silahlı eylem yapmaktan ve vesair suçlardan suçlanmıştır" dedi.

İstanbul Adli Tıp Kurumu'nun yükünü azaltmaya yönelik olarak bölgesel Adli Tıp kurumlarının kurulmaya başlandığını söyleyen Bakan Ergin, "Türkiye'de Adli Tıp Kurumu Bölge Başkanlıkları kurulmaya başlandı. Şubeler oluşturulmaya başlandı. Bölgelerde daha büyük işler yapılabiliniyor. Buralarda yapılamayan işler bundan böyle İstanbul Adli Tıp Kurumu'na gidecek. Yerel ve bölgesel adli tıp ölçekleri hızla devam ediyor" şeklinde bilgi verdi.

"MAVİ MARMARA OLAYI TÜRK YARGI SİSTEMİ İÇERİSİNDE SORUŞTURULUYOR"

Mavi Marmara Olayı ile ilgili soruşturma hakkında da sorulan bir soruya yanıt veren Adalet bakanı Sadullah Ergin şunları söyledi:
"Mavi Marmara olayı uluslararası bir hadisedir. Türkiye ile İsrail'in taraf olduğu uluslararası bir mahkeme yoktur. Uluslararası bir mahkeme var, ama oraya ne Türkiye taraf olmuş, ne İsrail taraf olmuş. İki ülkede oranın yetkisini tanımamış durumda. Dolayısıyla bizi ortak bir mahkemede değerlendirip, yargılayacak uluslararası bir platform yok. Şuanda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yapmış olduğu bir soruşturma var. Bu soruşturmaya çerçevesinde faillerin tespitine dönük bir adli yardımlaşma talebimiz var. İsrail'den isimleri soran bir resmi talebimiz vardır. Bu talep, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından bakanlığımız üzerinden Dışişleri Bakanlığı'na gitmiştir. Dışişleri Bakanlığı'nın kanalıyla bu isimlerin tespitine çalışıyoruz. Bunlarla ilgili Türk yargı sistemi içerisinde bir soruşturmayı devam ettiriyoruz."