Başbakan Ahmet Davutoğlu, Çankaya Köşkü'nde Bakanlar Kurulu'nun ardından Doğu ve Güneydoğu'dan gelen sivil toplum kuruluşu temsilcilerini kabul etti. Davutoğlu, yarın yine Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinden gelen STK temsilcileriyle buluşacağını, AK Parti'den seçilen bölge milletvekilleriyle bir araya geleceğini, Çarşamba günü de bölgenin bütün mülki idari amirlerini Ankara'da toplayacaklarını belirterek, gerçekleştirilen toplantılarda alınan görüşler çerçevesinde Bakanlar Kurulu'nda detaylı şekilde ele alınan eylem planında gerekli revizyonların yapılacağını, mülki amirlere gerekli talimatlar verileceğini söyledi.

Davutoğlu, kabülde STK temsilcilerine hitaben yaptığı konuşmada her vatandaşın eşit olduğunu vurgulayarak; "64. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin başbakanı olarak "bu toprakların bağrında yaşayan her bir vatandaşımızın birbirine eşit olduğu ve birinin diğerinden hiçbir şekilde zihnimizde ve gönlümüzde ayrı bir yer tutmayacağının taahhüdünü veriyorum. Hiçbir vatandaşımız etnik ya da mezhebi aidiyeti dolayısıyla farklı bir muameleye tabi tutulmayacaktır. Türkiye'nin her bir bölgesini bir bütün olarak görüyoruz, her bir şehrini, ırmağını, dağını birbirinin kardeşi olarak ihdas ediyoruz. Diyarbakır Ulu Cami'nin Bursa Ulu Cami'nden hiçbir farkı yoktur. Uludağ'ın Ağrı Dağı'ndan, Fırat'ın Sakarya'dan, Dicle'nin Yeşilırmak'tan farkı yoktur ve onun eteklerinde yaşayan insanların da o kardeşlerin de birbirinden farkı yok. Bugün eğer Suriye'de, Irak'ta, Lübnan'da ve daha nice dost ve komşu ülkede şehirler bölünmüşse şehirlerin mahalleleri bölünmüşse insanlar 'sen şu aşiretten ya da bu aşiretten, şu ırktan ya da bu ırktansın' diyerek birbirlerine karşı cephe haline getirilmişse buradan çıkaracağımız en temel ders; bu Anadolu toprakları kim ne oyunu oynarsa oynasın böyle bir cepheleşmeye, ayrışmaya, farklılaşmaya asla zemin ve mekan olmayacaktır. Bizler, birliğin, bütünlüğün, kardeşliğin sesi ve sözcüsü olmaya devam edeceğiz" diye konuştu.

"TÜRKİYE'YE 90'LI YILLARA DÖNDÜRMEYECEĞİZ"

'Kamu düzeni' kavramını özellikle kullandığını belirten Davutoğlu şunları kaydetti; "Devlet otoritesi demedim. Devlet otoritesi dendiğinde bazıları devlet ile milletin ayrı düşünüldüğünü ve devletin tam anlamıyla bir otorite olarak milletin üzerinde tahakküm ettiği dönemlere de atıfla bu yapılabilir. 28 Şubat'ta, 12 Eylül'de olduğu gibi. Kamu düzeni dediğimizde şu masa etrafındaki bütün hepimizin paylaştığı bir düzen demektir. Hepimizin menfaatlerini, ideallerini özgürlüklerini yaşayabildiği bir düzen. Hepimiz ona sahip çıkarsak bu yaşanabilir olur. Biz 13 yıllık iktidarımız döneminde önce bir zihniyet değişimi yaşadık. Demokratikleşme ile yasaklanan birçok şeyi yasaklı kategorisinden çıkardık. Bütün ülke sathında herkesin kendi kimliğini rahatlıkla ifade ettiği, anasından öğrendiği güzel Türkçe'yi, Kürtçe'yi rahatlıkla konuşabildiği, dinlemek istediği türküyü, şarkıyı kardeş türküler olarak Türkçe ve Kürtçe versiyonuyla dinleyebildiği, siyasi propagandada halka Kürtçe ve Türkçe hitap edebildiği bir ortam hazırladık. Ben de bazı şehirlerde halkımızla Kürtçe bildiğim kadarıyla hitap edebildiğim bir ortam sağladım. Kimsenin dilinin, örfünün, kültürünün, düşüncesinin, hayat tarzının aşağılanmadığı, dışlanmadığı bir Türkiye inşa etmeye çalıştık, çalışıyoruz. 28 Şubat-12 Eylül şartları yok. Bir zihniyet değişimi yaşadık. Bu değişimden biliniz ki bir adım geri gitmeyeceğiz. Birileri 90'lı yıllara Türkiye'yi döndürme gibi bir iddiada bulunuyorsa bilsin ki biz o şartlara bu ülkeyi döndürmeyeceğiz. Fakat birileri eğer Türkiye'yi Suriye'deki şehirlerin görüntülerine mahkum etmek isterse bilsinler ki son nefesimize kadar onlara karşı da mücadele eder Türkiye'nin bir kriz, kaos ülkesi haline getirilmesine izin vermeyiz. AK Parti kurulduğu esnada yazılan bütün raporlara bakınız. Kürt sorunu şeklinde yazılan raporlarda dile getirilen hususların neredeyse tümü hayata geçirildi. Ne istenirse. Olağanüstü halin kaldırılmasından, Kürtçe üzerindeki yasakların kaldırılmasına kadar çok ciddi bir demokratikleşme hamlesini yaptık. Bununla da kalmadık. Büyük bir ekonomik hamle yaptık. Biz bunları yaparken kimseye bir lütufta bulunmuyoruz. Biz bunları borcumuz olarak yaptık."

"KOBANİ'DEN GELEN 197 BİN KARDEŞİMİZİ ONLARIN TALİMAT ALDIĞI RUSYA MI EV SAHİPLİĞİ İLE AĞIRLADI"

Çözüm Süreci'nin 'gençlerin, hangi düşünceye sahip olursa olsun, hangi partiye oy verirse versin dağlarda ölüme terk edilmek yerine bu ülkenin bağrına saplanmış bir terör hançerinin aleti olmak yerine üniversitelerde amfilerde yeni Aziz Sancar'lar olsun diye' başlattıklarını söyleyen Davutoğlu; "O zaman 'Silahları Mayıs ayında terk edeceğiz. Mayıs ayında çekilmeye başlayacağız ve Türkiye'de silahlı mücadele dönemi bitmiş olacak' denildi, bütün ülke de buna şahittir. Peki ne oldu; Mayıs ayının sonunda Türkiye'de barışın geleceğini gören birileri, Türkiye'de kardeşin kardeşle kucaklaşacağını gören birileri Gezi provokasyonlarını başlattılar ve arkasından kıskacın içerisine soktular ki 'çekileceğiz' diyenler çekilmekten vazgeçtiler. Sonra, Sayın Barzani ile kasım ayında Diyarbakır'da yaptığımız o muhteşem buluşmada Sayın Cumhurbaşkanımız ile birlikte o zaman yeni bir heyecan doğdu, Türkçe ve Kürtçe aynı güzel semalarda buluştu, arkasından 17-25 Aralık kumpasları başladı. Bu sefer bölücü terör örgütü Türkiye'yi terk etmek sözü verenler, silahları gömme sözü verenler, daha fazla silahlanmaya başladılar. Arkalarını Suriye'de yaşanan krize dayadılar. Suriye'de kardeşi kardeşe kırdıran örgütlerin, yapıların bir takım devletlerin istihbarat unsurlarının planlarının piyonları haline geldiler. Ben Başbakanlık görevini Sayın Cumhurbaşkanımızdan devraldıktan hemen sonra 1 Ekim 2014'de kendileri ile yaptığım görüşmede çok açık bir şekilde ifade ettim; kamu düzenini tehdit eden faaliyetler içindesiniz. Kamu düzenini ihdas edin, Çözüm Süreci son şanstır. Arkasından 6 Ekim'de Kobani olayları bahane edilerek hepinizin dükkanları, iş yerleri, binalar yakıldı yıkıldı. Bunu niye yaptılar; Kobani'den gelen 197 bin kardeşimizi onların talimat aldığı Rusya mı ev sahipliği ile ağırladı ya da Washington'da bir araya geldikleri bir takım lobiler mi o 197 bin kardeşimizi yanlarına aldı? Türkiye Cumhuriyeti devleti aldı. Bugün olsa aynı şeyi tekrarlarız" diye konuştu.

"BU ÜLKENİN GELECEĞİ İLE İLGİLİ OYNANAN OYUNLARA TESLİM OLMAYACAĞIZ"

Başbakan Davutoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

"Sabırla, 'Çözüm Süreci işlesin' diye bu sefer 2015 Martı'nda silahları bırakmak için yeni bir hamle yaptık ama onlar Suriye'deki gelişmeleri ve Irak'taki gelişmelerin dünyaya kendilerini meşru gösterdiğini düşünerek daha fazla terör, daha fazla şiddet ve baskı için hayatı karartmaya devam ettiler. 7 Haziran seçimlerinde bu sefer aldıkları oyların da verdiği tabiri caizse şımarıklıkla silahlanma ve ayaklanma çağrıları yaptılar. 15 Temmuz, ben bütün partilerle yaptığım görüşmenin devamı olarak eş başkanları ile bir araya geldiğimde tekrar uyardım, 'bakın nereye doğru gittiğinizi görüyorum, bu faaliyetlerinize son verin, bu tür silahlanma çağrılarına son verin' diye çağrıda bulunduk. Sanki bunlar söylenmemiş gibi 20 Temmuz'da alçak DEAŞ saldırısı sonrasında Suruç'ta, Ceylanpınar'da iki polisimizi evlerinde uyurlarken şehit ettiler ve şimdi ambulanslar gitmedi gibi bir iftira Cizre'de söz konusu, 22 Temmuz günü 112 üzerinden 'acil' diye çağrılan mekana gitmekte olan polisimizi Diyarbakır'ın ortasında şehit ettiler, daha operasyonlar başlamamıştı. Ve o zaman 23 Temmuz'da Huzur ve Demokrasi operasyonunu başlatmak zorunda kaldık. Şunu ifade edeyim; biz bir karar almışsak çok düşünerek alırız. Arkasını, önünü hesap ederek alırız. Dostu ve düşmanı bilerek alırız. O günlerde Türkiye'de AK Parti'nin oyunun düşmesi sebebiyle ve parlamentoda tek başına hükümet kuramamış olması sebebiyle 'tam buhran dönemidir, tam vaktidir' diye, puslu havayı seven bütün çakallar harekete geçti; DHKP-C'si, PKK'sı, DEAŞ'ı. Bu çakallar harekete geçer de bu toprakların yiğit evlatları bu çakallara meydanı bırakır mı? Bırakmadık, bırakmayacağız ve hiç bir şekilde de bu ülkenin geleceği ile ilgili oynan oyunlara teslim olmayacağız."