Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Türkiye'yi seçime zorladığı iddia edilen açıklamada, "Yaşadığımız topraklarda bir kez daha şiddet ve yoğun çatışma ortamı içinde 1 Eylül Dünya Barış Günü'ne giriyoruz. Hem Türkiye'de hem de Ortadoğu'nun diğer ülkelerinde Irak, Suriye ve Filistin'de çocuk, kadın, genç, yaşlı demeden insanlar öldürülüyor. Farklı halkların ve inançların eşit ve özgür olarak bir arada yaşamayı hedeflediği bu topraklarda yaşananları durdurmak hepimizin elinde. Savaşın, şiddetin, ırkçılığın, ayrımcılığın, eşitsizliklerin ve adaletsizliklerin dünyasına karşı, barışın ve eşitliğin hüküm sürdüğü, farklı halkların ve inançların eşit ve kendilerini yönettikleri demokratik bir ortamda yaşadıkları bir dünyanın mümkün olduğunu biliyoruz. Çocukların ve gençlerin ölmediği, kadınların şiddetin her türüne maruz kalmadığı, katliamların yaşanmadığı, kimsenin yerinden yurdundan göç etmek zorunda bırakılmadığı, ırkçı politikalara geçit verilmediği bir dünyanın mümkün olduğunu biliyoruz. Bugün, 7 Haziran'daki seçim sonuçlarını yok sayan, bir koalisyon hükümeti kurulmasını engelleyen, Saray'ın saltanatı için Türkiye'yi seçime zorlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve AKP kurmaylarının başlattığı ve pek çok canın yitimine neden olan çatışma ve saldırılar Lice, Varto, Silvan, Yüksekova, Cizre, Silopi ve sayısız yerde sivil halka, ev ve işyerlerine yöneliyor" ifadeleri kullanıldı.

"BARIŞ SEÇİMDEN ÖNEMLİDİR, DİYORUZ"

Türkiye'nin 1990'lardan geri bir noktaya sürüklendiği savunulan açıklama, şöyle devam etti:

"Seçilmiş siyasetçiler ve yerel yöneticiler tutuklanıyor, kadın siyasetçiler cinsiyetçi uygulamalara maruz kalıyor. 130'dan fazla noktada askeri güvenlik bölgesi ilanı halkı tehdit ve huzursuz ediyor. Yeniden özel harekat ve özel komando birliklerini sokaklara çıkaran anlayış, Türkiye'yi 1990'lardan geri bir noktaya sürüklüyor. Coğrafyamız adım adım sonu hepimizi üzecek ve ağır şekilde yaralayacak bir duruma itiliyor. Halklar ve inançlar arasına kör nefret tohumları ekiliyor. Bugün coğrafyamız kanıyor, halklar barışa her günkünden daha fazla ihtiyaç duyuyor. Saray ve AKP kurmaylarının dar ve pragmatik politik çıkar hesaplarıyla yürüttükleri bugünkü politikalar, ülkemizin geleceğini ipotek altına alacak karanlık bir senaryoyu yeniden sahneye koyuyor. Halklarımıza dayatılan bu cinnet hali, egemenlerin büyük korkusunun tezahürüdür. Bugün halklarımız barışa ve kardeşliğe, kucaklaşmaya her günkünden daha fazla ihtiyaç duyuyor. İnsanlarımız daha fazla özgürlük, adalet ve eşitlik istiyor; güçlü merkez ve 'tek adam' yönetimi değil güçlü parlamento ve yerel demokrasi, yerinden yönetim istiyor. 'Büyük İnsanlık' değerlerinin yeniden hakim kılınmasını hedefliyor. Ezilenler kaderlerini ellerine almak, 'Yeni Yaşam'ın temellerini atmak için güçlerini birleştiriyor. Artık, başta yakınlarını kaybeden asker, polis, sivil ve gerilla yakınları olmak üzere, Türkiye halkları savaşa ve kayıplara tahammülü kalmadığını haykırıyor. O nedenle 'barış seçimden önemlidir' diyoruz. O nedenle 'sonuna kadar savaş' diyen Saray'a karşı, 'sonuna kadar barış' diyoruz. Bu 1 Eylül'de de barışa, eşitliğe ve demokrasiye olan özlemimizi haykırıyoruz. Geçmişte büyük acılara ve ağır bedellere neden olmuş 'sonuna kadar savaş' çizgisi derhal terk edilmeli, Kürt sorununun diyalog ve müzakere ile çözümü çizgisine dönülmelidir."

'SİLAHLAR SUSSUN' DEME GÜNÜDÜR

1 Eylül'ün 'Akan kan dursun, silahlar sussun deme' günü olduğunun kaydedildiği açıklama şöyle devam etti:

"Türkiye'de yaşayan halklar barışı, eşitliği, kardeşçe ve özgürce yaşamayı, yerel demokrasiyi hayal ediyor. Türk'ü, Kürt'ü, Laz'ı, Çerkez'i, Arap'ı, Ermeni'si, Rum'u, Pomak'ı, Ezidi'si, Süryani'si, Gürcü'sü, Roman'ı her kimlikten ve kültürden; kadın, erkek, LGBTİ'si her cinsiyetten; genç, yaşlı her yaştan; Müslüman, Hıristiyan, Yahudi, Sünni, Alevi her inançtan insanlar bu hayali düşlüyor. 1 Eylül, işte bu hayali, hep birlikte ve daha yüksek sesle dile getireceğimiz gündür. 1 Eylül birilerinin kanlı ve kirli siyasi hesapları uğruna her gün insanların öldürüldüğü bir coğrafyada 'akan kan dursun, silahlar sussun deme' günüdür. Biz'ler bunu sağlamak için, Türkiye'de ve bölgede barışı kurmanın ve demokratik çözümü sağlamanın takipçisiyiz. O nedenle farklı halklar ve inançlar arasında barış, eşitlik ve demokrasiyi elde etme mücadelemizi bu 1 Eylül'de de pekiştirerek sürdürüyoruz. 1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle bir kez daha çağrıda bulunuyoruz."

2015 yılının 1 Eylül'ünün, Türkiye'nin geleceği açısından kritik bir eşik olduğu savunulan açıklamada, şu ifadeler kullanıldı:

"Sorunlarımız siyasidir, çözüm yolları da demokratik siyaset alanında yaratılmalıdır. Türkiye'de karşılıklı çatışmasızlığın yaşandığı ve tahkim edildiği, ellerin tetiklerden çekildiği, görüşmeler ve müzakereler yoluyla sorunlarımızı konuşup çözeceğimiz günlere derhal geri dönmek mümkündür. Çözüm ve barış yolunda somut sonuçlara ulaşılabilmesi için her türlü yasal ve fiili düzenlemenin yapılması, halklarımızın demokratik, haklı ve meşru taleplerinin karşılanması için adım atılmalıdır. Katliamlar ve saldırılar karşısında Türkiye demokrasi ve barış güçlerinin el ele vermesi ve insanlık dramının yaşanmasına son vermek için ortak mücadele etmesi, susmaması ve gerçekleri konuşması mümkündür. 2015 1 Eylül'ü, geleceğimiz açısından kritik bir eşiktir. Bu 1 Eylül de demokratik hak ve özgürlük taleplerini dillendirme, barış yolunun müzakereden ve demokratikleşmeden geçtiğini haykırma günüdür. Kürt halkı eşitlik, adalet ve özgürlük için 30 yıldan fazla süren ve ağır bedeller ödenen bir dönemin sonrasında onurlu bir barış için büyük bir adım atmıştır. 2013 Nevruzu'nda ortaya konan, daha sonra 2015'te Dolmabahçe Mutabakatı ile geliştirilen, demokratik siyasetin güçlenmesi ile gerçekleşecek demokratik barış sürecini olumlu bir sonuca ulaştırabiliriz. Artık insanlarımızın yaşamını yitirmediği bir dönemi kalıcı hale getirebiliriz. Şimdi bu adımı geliştirme ve Sayın Abdullah Öcalan ile eşit ve özgür koşullarda müzakere ortamına yeniden dönme zamanıdır."

"HDP, KALICI BARIŞIN DA KÖKLÜ DEMOKRATİK ÇÖZÜMÜN DE ADRESİDİR"

HDP Merkez Yürütme Kurulu tarafından yapılan yazılı açıklama, şöyle sürdürüldü: "Bugün yaşanan karanlıkların sorumlusu halklarımız değildir. İnsanları etnik kimlikleri, farklı kültürleri ve inançları üzerinden birbirinin düşmanı haline getirmeye çalışan egemen anlayıştır. Barış ellerimizdedir. Barış, siyasi iktidarlara emanet edilemez. Halklarımızın arzusu olan barışın kazanılması sorumluluğu omuzlarımızdadır. Halklarımız arasında kuracağımız kardeşlik köprüsüyle barışın, eşitliğin, adaletin ve özgürlüğün hüküm sürdüğü bir coğrafyayı ne pahasına olursa olsun yaşatacağız. İnanıyoruz ki, 1 Eylül'de 'barış' diye yankılanan sesimiz Edirne'den Hakkâri'ye her yerde karşılığını bulacaktır. Biz'ler barışı getirebiliriz. Eşitlik, kardeşlik ve dayanışmayı sağlayabiliriz. Sadece ülkemizde değil bölgede ve dünyada da barış için taleplerimizi haykıralım. Barış için Rojava'da, Kobani'de direnen ve kendini demokratik biçimde yöneten halkların yanında olalım. Suriye'de süren iç savaşta her gün canını yitiren onlarca, yüzlerce insanı unutmayalım, mazlum halklarla dayanışma duyguları içinde olalım. Barış Bloku'nu, tüm demokrasi, emek ve barış güçlerini ülkenin her yanında barışın sesini yükseltmeye, çatışma ve savaş politikalarına karşı durmaya çağırıyoruz. İnsani ve demokratik haklarımıza kavuşmak için, işçiler, emekçiler, ezilen ve baskı altına alınan bütün kesimler ortaklaşalım diyoruz. HDP, kalıcı barışın da, köklü demokratik çözümün de adresidir. Halklarımızı, kendimizi, kentimizi, ülkemizi birlikte yönetelim. Birlikte yaşıyorsak, birlikte de yönetebiliriz."