Gündoğdu Meydanı’ndaki mitinge HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, milletvekilleri, bazı siyasi parti ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, il başkanları ile HDP’liler katıldı. Alandakiler halay çekip sık sık 'Sayın Öcalan' diye slogan attı, üzerinde 'Tecride hayır, çözüm İmralı’da', 'Emeğime sahip çıkıyorum, darbeye direniyorum' yazılı dövizler taşıdı. Polisin yoğun güvenlik önlemi aldığı alana girişte, mitinge katılanları hem polis, hem de partinin belirlediği görevliler aradı. Alandakileri Kürtçe ve Türkçe selamlayan Demirtaş, Türkiye’nin kritik ve tarihi bir dönemden geçtiğini söyledi. Bu sürecin yalnızca Türkiye değil, Ortadoğu ve dünya için önemli anlar olduğuna değinen Demirtaş, “Yaşadığımız coğrafya, sıradan bir coğrafya değil. Medeniyetlerin yeşerdiği, kavgaların, savaşların, barışların cereyan ettiği kadim toprağın halkları olarak tarihin bir kez daha yazıldığı anlardan geçiyoruz. Bir kez daha bu darbe girişimini lanetlediğimizi, halklar tarafından ilk saatlerde yenildiğini ifade etmek istiyoruz. Darbeyi hesaplayanlar, askeri yöntemlerle parlamentoyu bombalayıp, yüzlerce masum insanı katledip, yönetime el koymak isteyenler, hiçbir gerekçe ortaya koyamaz. Darbenin iyisi, kötüsü yoktur. Askeri yöntemlerle, zorbalıkla yönetime el koymak, demokrasi arayışına vurulabilecek en ciddi darbelerdendir. Çok şükür ki Türkiye’deki bütün siyasi çizgilerin ve halkın topyekun karşı duruşuyla darbe girişimi bertaraf edilmiştir. Darbe bizim hoş göreceğimiz bir tutum değil. Ama darbe koşullarına nasıl gelindiğini ve darbeyle nasıl mücadele edilmesi gerektiğini alanlarda haykıracağız. Darbeyi bu ülkeye göz göre davet eden siyasi anlayışı alanlarda eleştireceğiz. Alanlar sadece hükümet yanlışı gösterilere açık olmamalı. Hem darbeyi, hem de AKP’nin hatalarını eleştirenlere de açık olmalı. Meydanlar bu şekilde özgürleşirse, demokrasiye yaklaşmış oluruz" dedi.

'HER 10 YILDA BİR DARBE OLUYOR'

Türkiye’de neredeyse her 10 yılda bir darbe yaşandığını söyleyen Demirtaş, “Bir ülke düşünün ki neredeyse 10 yılda bir darbe oluyor. Ordu içindeki güçler, bu hakkı nereden kendilerinde görüyor. Neden ordu 10 yılda bir darbe girişiminde bulunma cesaretini gösteriyor. Çünkü demokrasimiz eksik. Demokrasi dediğiniz şey de seçimler falan değildir. Demokrasi tam anlamıyla halkın her alanda söz, karar ve denetim sahibi olduğu, devletin küçük, halkın büyük olduğu yönetim biçimleridir. Cumhuriyetin kuruluşundan beri en fazla eksikliğini çektiğimiz şey demokrasidir. Demokrasisi üçüncü sınıf olan ya da alakası olmayan toplumlarda darbeler yaşanıyor. Biz de maalesef 14 yıllık AKP iktidarında sağlıklı bir demokrasi inşa edemediğimiz için birileri kendinde darbe yapma cesaretini gördü. Koskoca generaller nereden alıyor cesareti. Bu noktalara işaret etmemiz ve bu sorunları çözmemiz gerekiyor. 14 yıldır AKP ve ondan önceki dönemlerde demokrasi kurumsal hale getirilmedi. Demokrasiyi bir partinin malı gibi gördüler. Geçmiş dönemde devleti yöneten kadrolar, aynı anlayışla devleti ele geçirmişlerdi. AKP iktidara geldiğinde, ‘Bu sefer devleti ele geçirmesi sırası bizde’ diye düşündü. Oysa devlet ele geçirilecek bir aygıt değildir" dedi.



'DEVLET HEPİMİZİN ORTAK MALI'

Devletin herkesin ortak malı olduğunu söyleyen Demirtaş şunları söyledi:

“Devlet hepimizin ortak malı, hizmetkarı, tabiri caizse aramızda parasını toplayıp tuttuğumuz hizmetçisidir devlet. Bu hizmetkarın parasını kuruşu kuruşuna biz veriyoruz. Şu anda AKP iktidardır, devletin sahibi AKP, sadece AKP’liler vergi verecek diye bir şey duydunuz mu? Devleti bir tek parti kendi malı haline getirmeye çalışıyor. AKP 14 yıldır devleti ele geçirmek için ne gerekiyorsa onu yaptı. 3 yıl öncesine kadar cemaatle ortaklık bozulmadığı dönemde Fethullah Gülen cemaatini devletin sahibi yapmak için her şeyi yaptılar. Bugün kandırıldık diyorlar ama, o gün bunları yüzümüze vura vura yaptılar. O dönem cemaatin kartvizitini taşıyanlar, devlette muteber insanlardı. Bazı şehirlerde valilerin sözü geçmiyordu, cemaatin o ilin sorumlusu ağabeyinden geçiyordu. Bazı şehirlerde valiler miting yapılmasına izin veremiyordu. Ben bunları abartı olsun diye söylemiyorum, yaşadıklarımı anlatıyorum. Ve bunlar aklınıza ne gelirse bütün kadrolara büyük bir torpille göstere göstere geldiler. Devletteki cemaat referansı olmayan kadrolar da tasfiye edildi. Üniversitede adeta bir terör odağı şeklinde bütün üniversitelerin üzerine kabus gibi çöktüler. Yapılırken sızma şeklinde değil, süzme şeklinde yaptılar. Süzüle süzüle devletin bütün kadrolarını ele geçirdiler. Bundan memnuniyet vardı, çünkü ellerinde yetişmiş eleman eksikliği vardı. Cemaatin yetişmiş kadrolarını buralardaki kadrolara yerleştirdiler. Cemaate sendika kurdurdular, bu sendikaya üye olmayan memurlar talip olamadı. Sarı sendikaları böyle ürettiler. Hiç unutmayın bunları, TOKİ’den evler yaptılar, ucuz konutları sadece cemaat sendikasına üye memur ve işçilere dağıttılar, diğerlerini sürgünlerle baskı altına almaya çalıştılar. Parlamentoda durum farklı değildi. O dönem biz bunları Meclis kürsüsünden eleştirdiğimizde, AKP bize saldırırdı. ‘Hoca Efendiye, cemaate laf söyleyemezsiniz’ diye tehdit ederlerdi, çünkü bakanlar kurulunun yarıdan fazlası, milletvekillerinden yarıdan fazlası cemaattendi. Biz uyardık, ‘Bunlar devleti ele geçirmek istiyor’ dedik fakat cemaati eleştirmek tutuklanma nedeniydi, çünkü hakim de savcı da cemaattendi. Tuz kokmuştu tuz. Bunların karşısında direnmekten başka çaremiz yoktu."

AKP DEVLETİ BİR DİNİN HİZMETİNE SUNDU

Türkiye’nin çok inançlı bir topluma sahip olduğunu belirten Demirtaş, “Müslümanı, dincisi, dindarı, Alevisi, Süryanisi, Hıristiyanı, Yahudisi var. Bu tür toplumları bir arada tutabilecek tek şey laikliktir. Bu ilke hiçbir zaman Türkiye’de doğru uygulanmadı. AKP bir dinin hizmetine sundu. İslam’ın hedefi devletleşmek, devleti ele geçirmek değildir. Allah bu dini devletin değil halkın, kulların dini olsun diye gönderdi. Burada da yanlış yaptılar. Dış politikadaki hatalarla Türkiye’yi yalnızlığa ittiler. Türkiye, dünyada dostu sıfıra inen bir ülke haline geldi. Bu yalnızlaşma da darbe mekaniğini tetikledi. Kürt sorununda meselesi orduya havale etmek de hataydı. Ordunun siyaset üzerinde güçlenmesine yol açan temel hatalardan biriydi. Bu hatalar birleşince 15 Temmuz faciası ortaya çıktı. Bunlardan büyük bir ders çıkartmış olmak, en büyük temennimizdir. Çünkü hata yapılabilir. İktidarlar bütün uyarılara rağmen hatalı siyasette ısrar edebilir. Ama doğru bir politik tutum tutulursa kaygı kalmaz. 15 Temmuz’dan bu yana yapılanlara baktığınızda saydığım hatalardan birinde değişiklik var mı diye baktığınızda olmadığını görüyorsunuz. Demokrasi adına meydanlarda olanların çığlıkları dışında demokratik tek bir uygulama yok. Demokratik bir uzlaşma arayışı yok, bildiğimiz vatan, millet, Sakarya edebiyatıyla toplumu kandırma girişimi dışında hiçbir şey yok. En küçük bir ders çıkarttıklarına dair tek bir sinyal vermiyorlar, bu da bizi kaygılandırıyor" dedi.

TEKRAR GİRİŞİMDE BULUNSALAR DA BAŞARAMAYACAKLAR

Darbe girişiminde bulunanların herhangi bir siyasi partinin desteğini almaları durumunda başaralı olma ihtimallerinin bulunduğunu kaydeden Demirtaş, “15 Temmuz’da darbe girişiminde bulunanlar yarın bir daha darbe girişiminde bulunsa, yüz binleri katletse başaramayacaklar. Belki bir siyasi parti arkalarında dursa başarırlardı ama, hiçbir siyasi güç arkalarında durmadı. Biz her 10 yılda bir bu rezaleti yaşamak zorunda mıyız? Bu halk OHAL’i değil, sınırsız demokrasiyi hak ediyor. Görünen o ki; Erdoğan dostunu, düşmanını seçmekte yetenekli değil. Geçmişte dostlarını da düşmanlarını da yanlış belledi. Senin dost dediklerin düşman, düşman dediklerin darbeye karşı en büyük uzlaşıyı ortaya koydu. Bugüne kadar seçtiğin ortaklar yanlış, yaptığın ittifaklar hataymış. Muhalefeti ‘Teröre destek veriyor’ diye suçlaya suçlaya ötekileştirdiniz. Büyük yanlışlar yaptınız. Toplumu paramparça ettiniz. Bak zor günde bu halk, bu millet demokrasi mücadelesi adına tek yürek olabiliyormuş. Tek millet, tek dil, değil ama, tek yürek olabiliyormuş. Siz bunu anlamıyorsunuz işte. Çünkü önemli olan tek dil, tek din olmak değil, önemli olan mevzu geleciğimiz ve özgürlüğümüz olduğunda tek yürek olabilmektir. Bak biz HDP olarak bunu başarıyoruz, bu meydanda her kimlikten insan var. Türkiye’nin gerçek fotoğrafı budur işte. Buna saygı duymak siyaseti doğru tartmaktır. Buna uygun Anayasal sistem işletmek yapabileceğimiz en doğru harekettir" diye konuştu.



ASKERİ DARBE DE, TEK ADAM SİSTEMİ DE ÇÖZÜM DEĞİL

Darbeye karşı direnmenin hak olduğu kadar Türkiye’yi dikta sistemine götürecek politikalara karşı durmanın da o derece hak olduğunu dile getiren Demirtaş, “Askeri darbe de, tek adam sistemini inşa etmek de çözüm değil. Darbeye kalkışan herhangi biriyle hukuk çerçevesinde mücadele etmek doğrudur, parlamento zaten buna destek vereceğini açıkladı. Neden Olağanüstü Hal ilan ediyorsunuz ki; bunların hepsi insan hakları ihlallerine yol açacak. Binlerce insan işinden oldu. Darbeci mi, değil mi buna bakılmıyor bile. 40 bin öğretmen işinden atıldı, belki aralarında günahsız insanlar var, yazıktır. Belki cemaate sempati duymuş insanlar var, iyi de bu suç değil, geçmişte de suç değildi. Darbede yer alan varsa onu açığa alın. İnsanların malına mülküne el koyup, onuruyla oynayıp, işkence ediyorlar, bunları yapmayın. Hukuk içinde, demokratik kurallarla darbeye karşı birlikte mücadele yapalım. Akademisyenler, devrimci olarak bilinen insanlar baskı görmeye başladı. İşte OHAL amacının dışında kullanılırsa bir kez daha hata yapılmış olur. Belki yarın değil ama, önümüzdeki günlerde darbe süreci tekrar işler" dedi.

ÖNERİLERİNİ SÖYLEDİ

HDP olarak bazı önerilerinin olduğunu söyleyen Demirtaş, şöyle konuştu:

“Kürt sorununda müzakerelere dönmek, silahların susması lazım. İmralı’da tecride son verilmesi lazım. Avukatlara ve ailelere izin verilmesi lazım. Bizim artık kana, gözyaşına değil, huzura, güvenliğe, güvene ihtiyacımız var. Kürt, Alevi sorunu bu ülkede vardır. Bunları çözme konusunda gerçek bir demokratik çözüm sürecine dönmek şarttır. Bizim dokunulmazlıklarımız kalktı, askere dokunulmazlık getirildi. Darbe yapıyoruz demeselerdi, bildiri okunmasaydı, askerlerin hepsinin dokunulmazlığı vardı. Bir gün önce Cumhurbaşkanı onların dokunulmazlığını onaylamıştı. Milletvekillerinin de askerin de dokunulmazlığını kaldıralım, yargının dokunulmazlıkları sınırlı olarak kalsın. Ama bizimkileri siyasi nedenlerle kaldırıp, askere aynı nedenlerle dokunulmazlık verdiniz, ertesi gün darbe girişiminde bulundu. O Cizre’de, Sur’da evreleri yakanlara dokunulmazlık verdiniz, Ankara’da parlamentoyu bombaladı. Biz Cizre’de o kadar katliam altındayken, sesimizi duyurmaya çalıştık ama duyuramadık. Sessiz kalındı, halen daha yıkım olayları devam ediyor. Onlara toz kondurmadınız. ‘Oradaki bazı komutanlar, sivillere ateş edip öldürüyor’ dediğimizde vekillerimizi dövmeye kalktılar. ‘Asla güvenlik güçleri sivilleri öldürmez’ diye bize saldırdılar. Ne oldu bak, bırakın sivil halkı, savaş uçağıyla Meclis'i bombaladılar. Demek ki önyargıyla birbirimize yaklaşmak yerine bir birimize yaklaşmakta fayda varmış. Devlet yeniden organize olacaksa devletin kadrolarının nasıl belirleneceğine parlamentodaki partiler karar vermeli. Devlet kadrosuna alınacak kişilerin yalnızca liyakatine bakılarak işe alınmalı. Kimliğine bakmadan, işi yapıp yapmayacağına bakılmalı. Bak böyle yapılmadığı için devlet yurttaş kaynaşması bir türlü yaşanmıyor. Vatandaşların yarısı devletin içine giremiyor. Şu 81 valiye bakın örneğin 1 tane Alevi yoktur. Generallere bakın, 1 tane Alevi yoktur. Kara kaplı kitapta yazıyor ‘İşe almayacaksınız alsanız da kritik görevlere getirmeyeceksiniz’. HDP kimliğiyle görev yapanlar, devlette görev alamıyor. Ortada bir fırsat var, devleti yeniden organize ederken bir komisyon kurup ortak karar verelim ve devlet siyasi partilerin değil, halkın olsun. Bize gelip önümüze dosya koysanız ve devletin bütün kurumlarını bize verseniz, ‘81 ilin bütün valilerini HDP’den seçeceğiz’ deseniz bu yanlıştır derim. Bireysel silahlanma çağrıları yapıldı, onun geri alınması lazım. Yurttaşın güvenliğini devlet sağlamak zorundadır. Herkes kendisini savunsun derseniz, bu provokasyonlara yol açar. Adil bir yargılama olmak zorunda. İşkence kabul edilemez. Haksız yere işten atılanların gereği yapılmalıdır. Biz darbe saldırısına maruz kalmış bir toplumuz gerçek darbeci kimdir, bunu ortaya çıkartmanın yolu adil yargılamadır. İşkence altında ifadeler ve tarafsız olmayan mahkemelerde bu insanlar yargılanırsa darbeciler ortaya çıkmayacaktır. Bak arkasında hangi siyasi güç, kim var öğrenemiyoruz. Sokağa çıkma yasağının olduğu yere bakın 16 bin ev tümden yıkılmış, binlercesi oturulamaz halde. Sokağa çıkma yasaklarının hemen kaldırılmasını ve oradaki halkımızın mağduriyetinin giderilmesi için hükümetin elini taşın altına koyması gerekiyor. İdam tartışmazsına son verilmeli. İşlenmiş bir suç için bir yasa çıkarttığınızda geriye doğru uygulanmıyor. Parlamento idamı çıkartsa bile darbecilere uygulayamazsınız. İdam cezasının caydırıcılığı da yoktur. OHAL’i uzatmak yerine kaldırmak gerekiyor. Parlamentoda darbeyle ve geçmişle yüzleşme komisyonları kurulmalı. Biz başvuruyu yaptık, umarım diğer partiler de destekler. Toplumsal bir uzlaşı isteniyorsa biz harız. Sarayda toplantı yapanlar neyin etrafında birleştiler bilmiyoruz. Biz olsak demokratik haklar etrafında uzlaşmayı isteriz. Sadece uluslararası sermayenin çıkarları doğrultusunda bu ülkenin kaynaklarının peşkeş çekildiği uzlaşmaların tarafı olmayacağız. Dikta etrafında kenetlenme, milli birlik değil, aldatmacadır. Ama bize gelin nar gibi olalım, kabuğumuz bir, içimiz tane tane olsun diyorsanız, biz buna varız. Her siyasi partinin tarafları provokasyonlara karşı dikkatli olmalıyız. Mitinglerimiz devam edecek."