Ülkemizde nükleer santralimiz yok ancak kaçak yollarla gelen santral atıklarımız var. Gaziemir ve Karabağlar sınırları içindeki faaliyetine son veren Aslan Avcı Kurşun Fabrikası sahasında ortaya çıkan nükleer bulaşıklı atıklara ne oldu?

Önce "Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) gerekli değildir" kararı ile temizlemeye kalkışıldı, mahkemenin ÇED'siz olmaz kararı üzerine ÇED süreci işletildi, hazırlanan "Radyoaktivite Bulaşmış Atıkların Fiziksel Yöntemlerle Ayıklanması, Sahanın Temizlenmesi ve Elde Edilen Kurşunun Geri Kazanımı" projesine ilişkin pek çok bilimsel itiraz ileri sürüldü, buna rağmen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 10 Ağustos'ta ÇED olumlu kararı verildi. O günden bu yana sahada hiçbir çalışma yok, tel örgüleri yırtılmış, "dikkat radyasyon tehlikesi" levhaları parçalanmış, zaman zaman ağır koku yayan dumanlar yükseliyor. Pek çok eksiği olmasına rağmen projeye verilen ÇED olumlu kararı, sırf alan bir an önce temizlensin diye dava konusu edilmedi, projenin uygulanmasına engel bir durum kalmadı, daha ne bekleniyor?

Bu atıklar baştan beri İzmirlilerden saklandı, başarılı gazeteci Serkan Ocak haber yapınca bilgi sahibi olabildik, ancak halen gizlilik devam ediyor, bir türlü şeffaflık sağlanmadı. Önce dünyada ticareti, Türkiye'ye girişi yasak olan bu atıkların hangi yollarla, kimler tarafından, nasıl geldiği gizli tutulmaya devam ediliyor. Olayın kamuoyuna mal olmasından sonra başlanılan ayrıştırma süreçleri de hep gizli yürütüldü. İnceleme Değerlendirme Komisyon (İDK) toplantısı tutanakları dahi gizlendi. Üstelik 'özel hayatın gizliliği" perdesine sığınıldı. Toplantı tutanaklarının gizlenmesi olayı; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın gerek Gaziemir'deki nükleer atıklar konusunda, gerekse çevre hakkının korunmasında önemli bir müessese olan ÇED süreçlerinde şeffaf olmadığını bir kez daha bize gösterdi. Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu da yapılan itirazı reddederek, şeffaflıktan yana olmadığını gösterdi.

Bu şekilde gizli kapaklı ÇED süreçleri ile çevre hakkının korunması mümkün olmadığından komisyon tutanaklarının verilmemesi yargıya taşındı. Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) tarafından açılan davada Ankara 11. İdare Mahkemesi 22.09.2017 tarihli kararı ile yürütmeyi durdurma kararı verdi. Mahkeme kararında "...davacıların 28.06.2016 tarihinde yapılan halkın katılımı toplantısında yer aldığı, 1. İDK toplantısı öncesinde görüş ve eleştirilerini komisyon üyelerine yazılı ve sözlü olarak sundukları, 'ÇED gereklidir' kararı alınan projelerde ÇED raporunun alınmasının amacının projenin gerçekleştirileceği alana ve çevresine, üzerinde bulunan sakinler ile diğer canlılara olan etkilerinin tüm yönleriyle objektif bir değerlendirmeye tabi tutulmasını sağlamak olduğu, şeffaflık ilkesinin ÇED raporu alınması sürecinin tüm aşamalarında uygulanması gerekliliği göz önünde bulundurularak 1. İDK toplantı tutanağının bilgi edinme hakkı istisnaları arasında değerlendirilemeyeceği, 1. İDK toplantı tutanağının özel hayatın gizliliği gerekçesi ile ilgililere iletilmemesinin açıkça hukuka aykırı olduğu ve uygulanmasının telafisi güç ve imkansız zararlar doğuracağı"na hükmedildi. Bu kararın iki anlamı vardı, kararla; ÇED süreçlerinin her aşamasının şeffaf yürütülmesi gerektiği yargı kararı ile belgelendirilmiş oldu, diğer yandan Gaziemir'deki nükleer atıkların bertarafı konusunun halktan gizlenmeden, şeffaf biçimde yürütülmesi gerektiğiydi. Gelin görün ki; orada ne gibi işlemler yapılıyor, ayrıştırma ve bertaraf işlemlerine neden başlanmıyor halen bilmiyoruz.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın toplantı tutanağını gönderdiğini atlamayayım. Ne mi gönderdiler? Toplantıya katılanların isimleri ve kurumları ile imzalarının bulunduğu bir çizelge. Bir de İDK toplantısının başında katılan daha sonra toplantıdan çıkartılanların isimlerinin yer aldığı yarım sayfalık bir tutanak. Bunun anlamı nedir? Bu kadar önemli bir olayla ilgili toplanan İnceleme Değerlendirme Komisyonu üyeleri, önlerine gelen ayrıştırma ve bertaraf projesini hiç tartışmamışlar, geldiği gibi onaylamışlar.

Buradan İzmir Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'na soruyorum; Gaziemir'deki radyoaktif bulaşıklı atıkların ayrıştırılması ve bertarafı işine neden başlanmıyor? Alanın bulunduğu yerdeki Aydın Mahallesi, Emrez Mahallesi'nde yaşayanların ve tüm İzmirlilerin sağlıkları önemsenmiyor mu?