Birbiri ardından rejimleri ve sınırları değiştirilen Ortadoğu ülkelerinin kaderine AKP iktidarı ve politikaları ile iliklendiğimiz gerçeğini unutup, sadece sandıktan kimin çıkacağı sorunu üzerinden bir gelecek tasarımı yapamayız. Her sandık kritikti. Ve her birinin keskin virajlarında savrulup dağıtıldı muhalefet. Fakat bu sandık hepsinden önemli. Türkiye'nin rejimini oylayacağız. Sandık marifeti ile resmiyet kazandım diye ortaya çıkacak bir yönetimin fiilen sürdürdüğü otoriter rejimi,  anayasası marifeti ile yerleştirmesi ihtimalinden söz ediyorum. Fiili olan süreci aratacak bir muhalefet kıyımına girişecekleri tahmini de hiç zor değil. Bu satırların yazarı, "sandık onaylama", "seçim tercihtir" ayrımını anlatmaktan bıktı. Demokrasi vardır, ya da yoktur. Daha fazla otokrasi, işte o daha kuvvetli bir ihtimal. Özgürlükler alanının doğrudan tahribi yanında; otokrasi içinde özgürlük arayanların iktidar şemsiyesi altına kaçarak, vazgeçtiklerinin sadece kendilerine ait olmadığının farkında bile olmadıkları özgürlük alanını boşalttıkları  bir kaygan zeminin yerleşik düzene dönüşmesinin arifesindeyiz.

 Bu yazı yayımlandığında CHP'nin adayının kim olduğu açıklanmış olur mu bilemem... Çok hızlı hamlelerle yürüyor siyaset. Şu an itibariyle aday hala belli değil. Birden kilit rolle ortaya çıkan SP başkanı, bilge adam rolüne soyunup, partilerarası mekik dokumaya girişti. Elinde bir Gül reçetesi, o kapı senin bu kapı benim dolaşmakta. Cumhur ittifakı kurduk diyerek tavanda buluşanlar, karşı kanadı ortak adayla güçsüzleştirmek istiyorlar. Aynı partinin kurucuları, birbirine karşıymış gibi pazarlanıp, karşı cepheyi adaysız bırakacak bir hamle var ortada. Kendi içinden aday çıkaramayan CHP ve adaylıktan vazgeçerek Gül'le yola devam eden Meral Akşener. Daha kuruluş aşamasında pimini çeken bir parti ve tabanını tamamen küstüren bir CHP formülü. Her iki partiyi hezimete  uğratacak girişimleri boşa çıkaracak bir hamle ile CHP'nin 15 vekille Akşener'e destek çıkılması uzun süredir, iktidar ve ortağının sıkıştırıcı hamle ve tuzaklarından yılmış kitleler için bir umut ışığı oldu. Normal koşullarda, hop oturup kalkacak CHP tabanı buna hayır demedi, hatta sinerji yarattı denilebilir. (Normal olmayan koşullarda olduğumuz hepimizin malumu. Koşulların olağan olmadığının ilanı ile sandığa çağıran ve bu yolla(!) "daha fazla demokrasi" vaat eden bir iktidar var Türkiye'de. Unutmadan bir de "daha fazla adalet" vurgusu var. Adaletin fazlası ve dahası olmaz. Vardır, ya da yoktur. Hukukun temel ilkeleri, anayasanın üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı ve basın özgürlüğünün yok edildiği bir yerde adalet rafa kalkmış demektir.)

Sandık önüne konulunca hop atlayan muhalefet bu sürecin yazısı olmayacak. Burada bir dipnot ile virgül koymuş olalım. Dileriz bu vahim hata üzerine yazmak gerekmez. İtiraz etme hakkını sonuna kadar kullanan ve koş denilen istikamete koşmak yerine durdurmayı ilke edinmiş bir muhalefeti konuşmak  için hayli geç bir noktadayız. Eşit olmayan koşullarda çıkılan koşuda, muhalif partilerin ipi göğüslemesi için var gücümüzle destek çıkma zamanı. Sorgulamaların adresi, iktidar ve bir şekilde yörüngesinde tuttukları, açık ve gizli destek aldıkları olmalı.
Sandık takvimini acilleştiren karar, ittifak ortağınca tebliğ edilmeden önce, Kasım 2015 genel seçimlerinde % 0.7 oy alan SP Başkanı'nın pek çok kanalda güçlü muhalefet eden bir kişi gibi takdim edilmesi dikkat çekiciydi; Haziran 2015 seçimleri arifesinde aynı kanallar Demirtaş'ı aktörleştirmiş, onu demokrasi havarisi ilan etmişlerdi. "CHP yeterince muhalefet edemiyor" kızgınlığındaki kitlelere alternatifin, bu kitlelerin en çok izlediği kanallar marifeti ile yaratılması muhalefeti dağınık tutmak açısından akılcı bir strateji. Etnik ve dini siyasete ön aldıran ve bu iki aks dışında alternatifin oluşmasına izin verilmeyen süreci, "yeni" başlıklı konjonktürle, rejimin dönüştürülmesi çabaları ile birlikte okumayı bırakıp, AKP Başkanı olmasın da kim olursa olsun noktasına sürüklenmek hiç akıl işi değil.
        
CHP'nin Akşener kanadına verdiği destek, çoğulcu siyasette ısrar ve AKP'nin birbirine benzer iki partili sistem üzerine inşa etmek istediği yeni sisteme güçlü bir itirazdır. Parlamenter rejime geri dönüş için kurulacak bir ittifak için de önemli bir adım.
Gül reçeteli 0.7'lik partinin RP geleneğinden gelen ve AKP'ye mesafe olarak iktidara (eklemlenen HAS Parti'den daha) fazla uzak olmayan başkanının reçetesi kabul görmedi. Burada Meral Akşener'in adaylıktan vazgeçemeyişinin katkısı yadsınamaz.


Partisiz aday olmanın bir karşılığı yok. Bu sadece Gül için değil, AKP'nin iktidarda olanı da dahil, tüm kurucuları için geçerli. Partiyi giyinip kuşanmış birisinin karşısına 0.7'lik parti veya toplanan imzalarla çıkmaya kimse cesaret edemez. Nitekim, reçete yırtılmış oldu ve ikinci Ekmelettin vakasından kıl payı dönüldü diyebiliriz. AKP'nin birinci turda bu işi bitirmesi açısından Gül reçetesi iyi biçilmiş kaftandı. Rejimin dönüşümüne giden yola döşenen taşlarda kimler doğrudan ve dolaylı ne roller oynadı/oynuyor ve frenlemek isteyenler kimler artık daha netleşti diyebiliriz. Fotoğrafın görünen yüzüne değil, arkasına gizlenen karelere bakmaktan; okumamız istenenden değil, ev ödevinin dışına çıkmaktan söz ediyorum.
Şimdi CHP'den beklenen, kendi kadrolarından, CHP geleneğinden gelen ve partinin kurucu felsefesini özümsemiş, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı bir aday çıkarmasıdır. CHP'liler olarak benimsediğimiz bir aday etrafında toplanarak sandığa gitmeyi özledik. Tıpış tıpış değil, kendi irademizle!...
Her partinin kendi adayına oy verdiği bir düzlem, ikinci tur ihtimalini güçlendirecektir.
"Baskın basanındır" diyen iktidar kanadına; "ava giden avlanır" yanıtını veren bir başlangıçla yeşeren umutların güçlendirilmesi için CHP'nin ikinci hamlesinde hata yapma lüksü yok. Kemal Kılıçdaroğlu, PM'den yetki alarak tarihi bir sorumluluk üstlendi. Kendisi de farkındadır; sadece partinin değil, ülkenin de kaderini elinde tutmakta.