Hiç yok yere nur topu gibi bir krizimiz oldu. Uçak düşürme olayının ertesinde Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin, Türkiye'ye yönelik yaptırımları içeren bir kararnameyi imzaladı. Kararname, Türkiye ile turizm ilişkisini durdurmaktan, Rusya'da faaliyet gösteren Türk girişimcilere tedbirler almaya, Türk işgücünü sınırlandırmaktan, Türk tarım ürünleri ithalatını engellemeye varan çok geniş bir paket.
Değerli okurlarım, hükümet çevreleri, uçak düşürme kararını Batı dünyası ile Rusya Federasyonu arasındaki bir çıkar uyuşmazlığını veri kabul ederek almış olmalılar. Beklenti, Rusya Federasyonu gibi önemli bir küresel aktörün Suriye topraklarında bu denli geniş bir askeri varlığa sahip olmasının Batı tarafından hoş karşılanmayacağı yönündeydi. Ancak Fransa'da gerçekleşen terör saldırıları, Batı'nın en azından bir bölümünün Rusya Federasyonu'nun Suriye'deki varlığına göz yummasını sağladı. Fransa Devlet Başkanı Hollande ile Putin arasında Moskova'da gerçekleşen görüşmede Hollande'nin Rusya'nın Suriye'deki varlığını teröre karşı bir oluşum olarak değerlendirmesi bu çerçevede oldukça önemli. Görüşme sonrasında Rusya terörle savaşırken, Türkiye bu savaşı engellemeye çalışan bir aktör gibi gösterilmeye çalışıldı.
Diğer taraftan NATO'nun Türkiye'ye destek olacağı konusundaki umutlar da henüz yeşerirken son buldu. Çünkü NATO'da kararlar oy birliğiyle alınır. Yani herhangi bir NATO üyesinin olumlu oy vermediği bir kararın alınması mümkün değildir. Yunanistan Başbakanı Çipras'ın Türkiye'yi suçlayıcı açıklamaları ve Putin'e destek mesajları bu bağlamda dikkatle incelenmelidir. Lakin sadece Yunanistan bile NATO'nun Türkiye'yi desteklemeye yönelik kararını engellemeye yetecek güçtedir.

Türkiye yanlış bir karar neticesinde Rusya Federasyonu gibi, artık güney komşusu konumuna da gelen bir küresel aktör ile kriz yaşamaya başlamıştır. Bu krizde Batı da Türkiye'ye destek vermemektedir. Bu noktada akla hemen Johnson Mektubu gelmektedir. Bilindiği gibi bu mektup, 2 Haziran 1964 tarihinde Türkiye'nin Kıbrıs'a olası bir askeri müdahalesini önlemek için ABD Devlet Başkanı Johnson tarafından gönderilmiştir. Mektupta, Türkiye'nin olası bir Kıbrıs müdahalesinin SSCB'nin de Türkiye'ye müdahale ihtimalini doğuracağını, böyle bir durumda NATO'nun Türkiye'nin yardımına gelmeyeceği ve NATO imkan ve kabiliyetlerinin kullanımına izin verilmeyeceği vurgulanmıştır. Dolayısıyla NATO, SSCB karşısında Türkiye'nin savunmasını üstlenmekten kaçınmıştır.
Bugün de aynı noktada olma ihtimalimiz yüksektir...