Prof. Dr. Murat Tuzcu, tıbbi adı "periodontal hastalık" olan dişeti hastalığı denilen durumun, dişetiyle sınırlı olmayan, diş kökünü, onu kemiğe bağlayan lifleri ve çene kemiğini de etkileyebilen iltihabi bir hastalık olduğunu belirtiyor ve şöyle devam ediyor: Bu dokuları tahrip eden kronik bir iltihap sık olarak şikayete yol açmadan ilerlediği için, çoğu kişi uzun yıllar hastalığın farkında olmaz. Diş fırçalarken veya sert bir besin yerken oluşan dişeti kanamaları hafife alınmamalıdır. Çoğu zaman hastalığın ilk belirtisi olan kanama için mutlaka bir diş hekimine muayene olunmalıdır. Ciddiye alınmazsa hastalık ilerler, dişlerde sallanma, dişetinde çekilme ve şişlikler ortaya çıkar; dişlerin arası açılır, rahatsız edici ağız kokuları giderek artar.  Sonuç diş kaybıdır.

Bu yazıyı hazırlarken danıştığım periodontolog Prof. Dr. Ahmet Efeoğlu'na dişeti hastalığının nasıl başladığını sordum. "Temizlenmiş bir diş yüzeyine birkaç dakika içerisinde tükürük kaynaklı renksiz bir sıvı tabakası yapışır. Bu sıvı film tabakası üzerine bakteriler yerleşir ve hızla çoğalmaya başlarlar. Öyle ki, dişler üzerindeki bu birikintiye diş hekimleri bakteri plağı adını verir. Mikroskopla incelendiğinde bir değil, yüzlerce çeşit mikrobun kaynaştığı görülür. Sayıları trilyonlarla ifade edilen mikroplara diş fırçası ve diş ipiyle müdahale edilmezse dişeti hastalığının kapısı açılmış olur" diye cevap verdi.

Diş ile kalbin ne ilgisi var?

Dişeti hastalıklarındaki 2 önemli etkenin, damar sertliği plaklarının oluşumunda ve gelişiminde rol oynadığı düşünülüyor.
Dişetindeki mikropların damar duvarını doğrudan etkilediğini düşündüren veriler var. Hasta dişetlerinde sıkça görülen bazı mikropların damar sertliği plaklarında da görülmesi, "Acaba bu mikroplar damar duvarını doğrudan doğruya mı tahrip ediyor?" sorusunu gündeme getirdi. Bu konudaki araştırmalar sürüyor.

İkinci ve daha önemli olasılık, dişetindeki yangının damar duvarını da etkileyip damar sertliğini azdırmasıdır. Hangi organda olursa olsun, yangı dediğimiz mikropsuz iltihap olduğunda, önce bölgesel, sonra yaygın değişiklikler ortaya çıkar.

İltihaplı dişeti hücrelerinin etrafında, savunmayla görevli akyuvarlar toplanır. Akyuvarlar, durumu kontrol altına almak için çeşit çeşit maddeler salgılar. Bu maddeler dişleri tehdit eden mikroplara karşı savunma yapmakla görevlidir. Ama, olumsuz etkileri de saymakla bitmez. İki ucu keskin bıçak gibi olan bu salgılar sadece dişetinde kalmayıp kana karışırlar. Damarların duvarlarında yangıya yol açarlar.

Türkiye'de diş sağlığı ne alemde?

2004 yılında Hacettepe Diş Hekimliği Fakültesi bilim insanları tarafından yapılan bir taramada, yaklaşık 7 bin haneye gidilerek 3 binden fazla kişi diş muayenesinden geçirildi.

Hem kırsal yerleşim alanlarında hem de kentte yaşayanları içine alan ve 68 ilde yapılan bu araştırmada tüm Türkiye'nin resmini çıkaracak bir yöntem kullanıldı. Araştırmaya katılanlar, genç (35-44 yaş) ve yaşlı (65-74) olarak 2 grupta incelendi.

Hacettepe Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi'nde, Prof. Dr. Saadet Gökalp'in öncülüğünde 2007 yılında yayımlanan makalede, araştırmacılar durumun hiç de iç açıcı olmadığını belirtiyorlar. Ayrıntıları grafikte görülen araştırmadan anlaşılan, diş sağlığı açısından toplum olarak kat etmemiz gereken çok yol olduğu. İnsanlarımızın yarısına yakınının günde  1 kere bile dişlerini fırçalamadığını, neredeyse her 3 kişiden birinin diş fırçasının bile olmadığını öğrenince durumun ciddiyeti anlaşılıyor. Bilim insanlarının diş sağlığı eğitimi ve diş hijyeninin yaygınlaştırılması için yaptıkları acil çağrıya katılmamak mümkün değil.

Yaşlılarda durum gençlere göre beklenenden daha kötü. Bu grupta incelenen 3 binden fazla kişinin yarısının ağzında hiç diş yok. Gençlerin durumu da bir felaket. 35-44 yaş arasındaki her 7 kişiden 6'sında dişeti ve çevresi (periodontal) hastalığı var. Araştırmacılar, çoğu kişide diştaşı saptandığını, bunun da bireysel hijyen alışkanlıklarının yetersizliğini gösterdiğini söylüyorlar.

Ne yapmalı?

Dişeti hastalığı ile kalp hastalıklarının ortak bir özelliği var. İkisinin de tedavisi zor ve pahalı. Üstelik, her zaman başarılı da değil. Tek tek hasta tedavi ederek toplumda sık rastlanan bu hastalıklarla baş etmek mümkün değil. Hem kişisel hem de toplumsal olarak koruyucu önlemlere ağırlık vermek en doğru yol. İnsanların diş sağlığı ve temizliği konusunda eğitilmesi, koruyucu hizmetlere kolayca ulaşabilmeleri sağlanmalı.
Sağlık Bakanlığı'nın ağız-diş sağlığı merkezlerinin tedavi edici faaliyetleri kadar, hatta daha fazla koruyucu diş hekimliğine ağırlık vermeleri bu amaca ulaşmakta önemli bir aşama olacaktır. Bir diğer büyük adım da dental hijyenist yetiştirilmesinin yaygınlaştırılmasıyla atılabilir. Böylece, ülkenin dört bir yanına ulaşacak koruyucu hizmet, insanlarımızı sadece dişeti hastalığından değil, kalp krizinden de koruyacaktır. (Milliyet)