Burcu Şahin-İzmir Kent Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Ethem Tankurt, son yıllarda reflü hastalarının sayısında artış olduğunu söyledi. Bu artışın birinci nedeninin farkındalığın artması olduğunu belirten  Prof. Dr. Tankurt, 'İnsanlar daha önce yanmam oluyor, ekşimem oluyor deyip önemsemedikleri şikayetlerin aslında bir hastalık olduğunu, buna reflü adı verildiğini duyup hekime ve hastanelere başvuruyorlar.  İkincisi  ise beslenme alışkanlıkları. Genelde daha yoğun beslenme, hem tatlıdan , hem yağlı içerikli gıdalardan daha fazla tüketilmesi, obezitenin artması. Sorun, yemek borusunun altında lokma mideye geçtikten sonra kapanan, kapakçık denilen kas  gevşediğinde ortaya çıkıyor. Bu kas gevşeyince hazım sırasında gıdalar asitle, enzimlerle temas ederken karışım yukarı doğru kaçak yapmaya başlıyor. Bu yemek borusu için çok rahatsız edici bir şey. Çünkü yemek borusu duvarında aside dayanıklı bir yapı yok' diye konuştu.

Reflünün tipik ve atipik belirtileri var

Prof. Dr. Tankurt, reflünün tipik ve atipik belirtileri nedeniyle yanlış teşhis koyulabildiğine, buna bağlı hastaların yanlış ya da gereksiz tetkik ve tedavi görebildiğine dikkat çekti.  Yanma, ağıza acı su gelmesi, ekşimenin reflünün tipik belirtileri olduğunu vurgulayan Tankurt, şözlerini şöyle sürdürdü: Ama her zaman her hastada tipik belirtiler olmayabiliyor. Örneğin sadece gıcık tarzı bir öksürük oluyor, hasta  aylarca değişik hekimleri dolaşıyor. Ya da açıklanamayan göğüs ağrısı. Bu nedenle kardiyolojiye başvuran da oluyor anjiyo olan da.  Sebebi bulunamayan göğüs ağrısı, göğüste baskı hissi, yutarken takılma gibi olgular bunlar hepsi reflü hastalığının belirti spektrumu içinde. Her hastada bunlardan bir veya birkaçı olabilir. Tipik belirtiler olduğunda sorun yok. Yaşam kalitesini bozan sıklıkta yanma, ekşime, acı su olduğu zaman reflü tanısı çok kolay konuyor. Ancak atipik belirtilerde, örneğin sadece göğüs ağrısı, sadece kronik öksürük bu durumlarda teşhis için başka metotlar kullanmak gerekiyor. Tabii endoskopi ilk yapılacak tetkiklerden bir tanesi. Endoskopide o geri kaçan asidin yaptığı zedelenme , hasar görüntüleri var mı, onlara bakıyoruz.

Kablosuz asit ölçerle kesin tanı

Teşhis için bir başka yöntemin yemek borusunda 24-28 saat boyunca asit ölçümü yapan PH metre olduğunu,  Kent Hastanesi'nde de kullandıkları 'kablosuz asit ölçer'le hastayı rahatsız etmeden tanıya ulaştıklarını belirten Tankurt yöntem hakkında şu bilgileri verdi: Yemek borusunun alt ucuna endoskobik yöntemle bir çip yerleştiriyoruz. Bu geçici bir yapışma. 3-4 gün duracak,sonra kendiliğinden tuvalete düşecek. Yemek borusundaki çip, ölçümlerini telsiz frekansı ile kemere takılan bir alıcı cihaza gönderiyor. Alıcı cihazda 48 saat boyunca toplanmış olan verileri bilgisayarda döküm haline getirerek değerlendiriyoruz. Bu 48 saatlik süre içerisinde kemere takılı olan alıcı cihaz dışında herhangi bir kablo olmaması hastanın kişinin beslenme, banyo, gezme, yatıp uyuma, iş, alışveriş gibi günlük yaşamına aynen sürdürmesini sağlıyor.  Buna radyo frekansı ile oluşan kapsül PH metre deniyor.

Çok kıymetli bir teknik

Kapsül PH metrenin klasik yönteme üstünlüğü hastanın burnundan ince bir tel gitmediği için daha doğal bir şekilde yaşamını sürdürmesi. Bir asit kaçağı, reflü var mı bunu çok daha kesin gösteriyor. Ayrıca hastanın o anda öksürüğü varsa cihazın üzerinde düğmeler var, öksürük düğmesine basıyor. Biz öksürdüğü sırada PH yüksek mi değil mi, reflü ile bağlantılı mı onu da görebiliyoruz. Belirti korelasyonu var mı onu da görebiliyoruz. O anda göğüs ağrısı varsa göğüs düğmesine basıyor. Biz o göğüs ağrısının hakikaten reflü ile bağlantılı mı, PH düştüğü anda mı oluyor onu da görebiliyoruz.  Özellikle atipik reflü şikayetleri olan, reflü olduğundan şüphelendiğimiz fakat elimizde çok net kanıtı olmayan hastalarda bu çok kıymetli bir tetkik. Reflü tedavisi demek hastaya çok uzun bir ilaç kullanımı demek.  İlaçlara başlıyoruz ve aylarca kullanıyoruz. Halbuki burada hakikaten göğüs ağrısının asitle ilgisi olup olmadığını saptıyor, asitle ilgisi yoksa hastanın ağrının araştırılmasına devam etmesi gerektiğini söylüyoruz.