Ve Veysel Çolak, bir diğer gözde şairim. Öncelikle şiire yoğun kafa yoran, şiir yazma üzerine şiirseverleri deneme, inceleme ve söyleşileriyle bilgilendirip eğitmeye çabalayan bir emekçi. Asla kibirli olmayan; öğrendiğini, bildiğini paylaşma çabasındaki bir emekçi. Şair, yazar, eleştirmen, araştırmacı.  
         
Veysel Çolak da yaşıtım sayılır (1954).
Eğitici yanının ötesinde şairliğini ele aldığımızda imgeleri neye benzer Veysel Çolak'ın? Benim açımdan şuna benzer: Denizin dalgalarına! O dalgalar gelir, kıyıdan alır, derin sulara sürükler. Yüzmesi bana kalmış!
Ne mi der?

"Uzakları düşünüp azalmışız
üşümüşüz aşkların kıyısında
karşımızda duran o dalgınlıkta
bir hercai menekşe ve bakımsız bir hayat
dalgın çocukların o kaybolma arzusu
sonunda aramızda bir kırmızı şakayık." (Akıp Giden Sulara Bakma)
          
Şiirin bir tarifi de, düşünce ve duygunun bir yürek atımına sığışan söylenişiyse, Veysel Çolak; şiirlerinde bu tanımla buluşur.
Dolayısıyla has şairlerdendir!     
Has şair kimliğinin kaynağı kendi şiir dilini yaratmış olmasıdır. Bu da şiirine canlılık, dolayısıyla dirilik katar. Öte yandan şiirde istikrarlı çizgisini sürdürüyor olması bir diğer özelliğidir. Bu özelliğini, "şiirin yaşamdan devşirilmesi ve şiirlerin yaşamın diliyle yazılması" gerekliliğinden hareketle aldığını bilirim.
Demiştim ya; edebiyat dolayısıyla şiir eleştirmeni değilim. Hemen Akıp Giden Sulara Bakma şiirinin tümünü okuyalım:

Akıp Giden Sulara Bakma
Ter içindesin, eskimesin yaz titreyen dudağında
ellerinde uğultulu bir boşluk çoğalacak birazdan
öyle yaşanmış hep, yüzüne inmiş akşam

bu acı, bir yürek bulmuş sende
yorulmuşsun insan olmaktan
yırtık bir güzellik artık o düşlenen gezegen

Uzakları düşünüp azalmışız
üşümüşüz aşkların kıyısında
karşımızda duran o dalgınlıkta
bir hercai menekşe ve bakımsız bir hayat
dalgın çocukların o kaybolma arzusu
sonunda aramızda bir kırmızı şakayık.

İyileşmez bir yaradan oyulmuş,
yorulmuş savrulmaktan, eksilmiş kalbi
dünyanın ağrıyan yeri olmaktan.
gecelerin ucunda yandıkça unutulmuş
kavrulmuş o kargaşada, hırpalanmış gülüşü
durup dağlara bakmış, onların arkasına
boğulmuş sesi susarak anlatmaktan.

Çıplaktın sular kadar, tükendin aşınmaktan
yabanıl bir umut yeşert şimdi
beni bir söğüt dalına aşıla
yenile o tuz tadını, akıp giden sulara bakma.

Sözcükler / Sayı 4
Ve bir başkası:
Yara yara içinde


Bak, bu beyaz karanfil senin akşamın olsun
Hohlayıp onunla silersin kalbini
Ne zaman yüzüne çalışsam gökyüzü oluyor
Göğsün yaz içinde
Dağlara bakmaya koşuyoruz birlikte
Ama sen sıyırıp gidiyorsun içimi.
Bir ırmaktan aktıkça yıkandığım
Kılıç için dokunmuştun ipektin kesinlikle
Bana kızdığında kuş seslerine yenilirdin
Hızlandırırdın soluğumu
Harlı gövdene alıştırırdın
Tenin gelip de geceme vurunca
Soyunur çoğalırdın
İçimde, batığına aşık bir denizin kokusu.
Bir bıçağın iki yüzü, huysuz dilin
Nerede bir ayaklanma olsa iterdin kendini
Dokunsan sönerdi ateş
Sabahı uyurduk isteseydin eğer
Bir okyanusla yarıştırırdın çıplaklığını
Saçlarını topla ki boynunda alanlar açılsın.
Alnım kanıyor, üstüme devriliyor uzaklık
Alıp gidiyorsun işte geveze günlerini.
Aşk değil bu, yara içinde yara!

Darbelerle ülke yönetimini ele geçirenlerin ressam olup çıkmalarıyla hocaefendilerin "aldatmaları" arasında sıkışıp kalmışların, "bizim kültürümüz niye yok?" çığırışları arasında kalmış çağdışı anlayışların egemen olduğu toplumumuzda gerçekten "şair olmak zor ömre" ve Veysel Çolak bu zor ömürde yürüyor elinde kırmızı karanfille!