Japonya’nın üç ana adası arasındaki Seto İç Denizi’nde, irili ufaklı üç bin civarında ada bulunuyor. Bunların çoğu bakir, fakat biri dünyanın en dikkat çekici sanat ve mimari destinasyonlarından.

Eşek Adası büyüklüğündeki eski balıkçı kasabası Naoshima adası, artık bir çağdaş sanat üssü. Naoshima’da ve hatta buradan taşarak Teshima ve Inujima adalarında müzeler, galeriler ve kültür-sanata hizmet eden yapılar bulunuyor.

Bunların çoğunu, Pritzker ödüllü Japon mimar Tadao Ando tasarlamış. Beton, ışık ve gölge kullanımıyla tanınan Ando, adadaki tasarımlarının doğal formları izlemesini ilke edinmiş. Çoğu yer altında olan bu yapılar doğaya karışıyor, bazıları gökyüzüne açılıyor.

Tasarımlar, sanat eserlerinin etkisini en üst düzeye çıkaracak şekilde yapılmış. Örneğin Chichu Art Museum’un Monet bölümü, taş tavanından doğal ışık alan bembeyaz bir yeraltı odası. Mimar, Monet’nin eserlerinin, yapıldıkları ışıkta görülmesini istemiş. Ziyaretçiler girişte ayakkabılarını çıkarıp kendilerine sunulan yumuşak terlikleri giyerek sükunet içinde eserleri izliyor.

Yapılar ve adalardaki kamusal alanlar, David Hockney, Jean Michel Basquiat, Andy Warhol gibi isimlerin yanı sıra Japon sanatçıların eserlerine ev sahipliği yapıyor.  

Naoshima’nın yaklaşık 30 yıl önce başlayan dönüşümünün ardında, Japon bir girişimcinin vizyonu yatıyor. Fukutake Publishing’in (bugünkü Benesse Holdings) o zamanki başkanı Soichiro Fukutake, 40’ındayken babasının ani kaybı nedeniyle, gençliğinin çoğunu geçirdiği Tokyo’dan baba işinin bulunduğu Okayama’ya taşınmış. Bu dönemde, iş için sık sık adayı ziyaret etmeye başlamış.

Naoshima ve Seto İç Denizi’ndeki adalara gidip gelirken, bu izole ve tenha adalarda hem Japonya’nın geleneksel ruhu ile yaşam biçiminin hem de kadim doğasının korunduğunu gözlemlemiş. Komşuluk bağlarının güçlü olduğunu ve  sakinlerin doğayla bağlantılı, kendine yeten bir yaşam sürdürdüklerini görmüş.  

Zamanla, Fukutake’nin günlük yaşam ve topluma dair Tokyo’da oluşan bakış açısı 180 derecelik bir değişime uğramış. Fukutake, Tokyo gibi büyük şehirleri, insanların doğadan koparak hararetle kendi arzularının peşine düştükleri “canavarlar” olarak görmeye başlamış. Sınırsız uyaran ve heyecan, tansiyon ve haz sunan kentsel toplumun, insanları rekabet girdabına çektiğini düşünür olmuş. Bugün şehirlerin ruhsal tatmin sağlamaktan, kent sakinlerinin de etrafındakileri umursamaktan uzak olduğu kanaatine varmış.

Bu durumu ve adalardaki yaşamı değerlendiren Fukutake, “yaratıcı tahribat” süreciyle, yani mevcut olanı yıkıp yeni şeyler yaratarak ilerleyen medeniyetten şüphe duymaya başlamış. Eğer var olanı kullanarak yaratma yoluyla sürdürülebilir büyüme elde edilmezse, Japon kültürünün gelecek nesillere aktarılamayacağı sonucuna varmış.

Bu bağlamda, adaların modern topluma kritik bir mesaj verecek çekici çağdaş sanat müzeleriyle dönüştürülebileceğine inanmış. Fukutake’nin, Naoshima’nın güneyini alarak başlattığı "Benesse Art Site Naoshima" adı verilen girişimle, ada tüm dünyadan ziyaretçi çekmeye başlamış. Ziyaretçilerle etkileşimde bulunan ve çağdaş sanatla haşır neşir olan yaşlı ada sakinleri de daha canlı ve sağlıklı hale gelmiş.

Fukutake, sadece kişisel hedefler peşinde rekabet edilerek mutlu olunamayacağını, mutluluğun toplumsal bir olgu olduğunu düşünüyor. Naoshima’da dünyadaki en mutlu toplumun yaşadığına inanıyor ve bu ütopik yapıyı, her adanın kendine has niteliklerini gözeterek başka adalara da taşımak istiyor.

Modernleşme ve kentleşmeyi büsbütün reddetmek niyetinde değil. Japonya’daki şehirlerin Tokyo’yu taklit etmektense özgün tarih ve kültürlerine saygıyla gelişmelerini umuyor. Şehirleri de çağdaş sanat aracılığıyla kendine özgü, doğası zengin adalarla bağlantıya geçirmek istiyor. Böylece kentsel ile kırsal, yaşlı ile genç, erkek ile kadın ve ziyaretçi ile mukim arasında etkileşimi, dolayısıyla anlayış ve kabullenmeyi teşvik etmeyi amaçlıyor.

Fukutake’nin felsefesi ve ortaya koyduğu model, özellikle son 10-15 yıldır doğa tahrip edilerek inşaat-yoğun bir büyüme izleyen, gittikçe birbirine benzer hale gelen şehirlere sahip ülkemiz ve bireyciliğin giderek yaygınlaştığı toplumumuz için dikkate değer.