Hava hafiften aydınlansa da, güneşin doğmakta tereddüt eder göründüğü sonbahar sabahlarında, geride kalan koca bir yazın hesaplaşmasından çok, yaklaşan yağmurlu günlerin coşkusudur karşımızdaki. Ne de olsa, öyle veya böyle geçmiş yaşanmış bitmiştir, iyiye, güzele, umuda dair ne varsa gelecektedir. Ya da bana öyle gelir de, pek kimsenin umurunda değildir.
Gerçi güzel bir söz vardı yıllar önce duyduğum: "Hiçbir duygu yoktur ki, yeryüzünde daha önce hissedilmemiş, anlatılmamış olsun." Kimden duydum, ne zaman duydum, silindi beynimden ama, duyduğumda epey silkelemişti beni. O yüzden coşkulu bir duygu seline kapıldığımda, tam kendimi önemli biri zannedecekken, bu söz geliyor aklıma.
Biliyorum tabi, her insan farklı hisseder, şiddeti farklıdır, etkisi farklıdır, sonuçları farklıdır, hissettiklerine verdikleri isim farklıdır, hatta çok farklıdır. Belki yaşamın tadı da bu farklılıktadır. Ama, bugün veya eskiden, biraz da olsa benzer bir duyguyu yakalayan başkalarının olduğunu bilmek, olumlu-olumsuz etkiliyor insanı.

Bütün Sanat Eserlerinin Bir Derdi Vardır

Zaten sanatta bizi heyecanlandıran da, biraz da kendimizi, duygularımızı bulmamız, bulma olasılığımız değil mi? Okuduğumuz romanda, izlediğimiz tiyatroda, aniden karşımıza çıkan bir resimde. Gerçi ne kadar, çıplak, sansürsüz kendimizi arıyoruz; ne kadar olmak istediğimiz, hayalimizdeki kendimizi arıyoruz, o kısmı çok kuşkulu ya, bu yüzleşme başka bir yazı konusu.

Biz ortaokuldayken popüler bir tartışmaydı derslerde, "sanat, sanat için midir, toplum için midir?" Bence ikisi de doğru ya, sanat eninde sonunda gelip insana dokunuyor. Yaratırken de, sunulurken de.
İşte tam burada zihnimde bir yere varıyorum; insana dokunan sanatın, otoriteye, iktidara, önyargılara, baskılara karşı; insandan, bireyden, yurttaştan yana olması gerek. Aksi, sanatın doğduğu kaynağa, anlamına ters.
En suya sabuna dokunmadığı düşünülen bir sanat eseri bile mayasında, doğasında muhalif bir duruş barındırır, içinde bir isyan vardır, bir karşı duruş vardır. Yani, yaratan aksini söylese bile, bütün sanat eserlerinin bir derdi vardır.
Ha, kişisel yeteneklerini iktidarların, otoritenin emrine sunanlar, egemenlerin değirmenlerine su taşıyanlar olmadı mı? Çok, hem de çok oldu, belki hep gerçek sanatçılardan daha çoktular. İnsanları sorgulamaktan uzak tutmak işlevi her geçen gün artan popüler kültür de, sinsi bir örümcek gibi sanatı ağına düşürmeye, gerçek anlamından uzaklaştırmaya çalışıyor bir yandan. Sanat, büyük paraların döndüğü olağanüstü bir endüstri olmaya doğru giderken; paraya hükmedenin, sanata da hükmetmek istememesi mümkün mü? 
Ama tüm bunlar, sanatın kaynağını, geldiği yeri değiştirmedi, değiştiremedi.
Sanat, Sanatçı Muhaliftir, Muhalif Olmalıdır
Hani hep denir ya,"sanat, sanatçı muhaliftir, muhalif olması gerek." Bunun bir gerekçesini açıklamaya çalıştım işte kendimce.
Haklı mıyım, haksız mıyım? Akil bir yurttaş, akil bir sanatçı bulursam, soracağım.