Meddah kültürünün son temsilcisi, usta tiyatrocu Mehmet Esen Konak Belediyesi Dr. Selahattin Akçiçek Eşrefpaşa Kültür Merkezi'nde İzmirlilerle buluştu. Kendisini sistemin karşıtı halkın yanında olan bir sanatçı olarak tanımlayan Esen, bazı sanatçılara sitemde bulunup, 'Sanatçı vicdanı olan insan olmalı. Sen eğer bir sokakta kıstırılıp, başına defalarca vurulup, öldürülen bir insanın yanında durmuyorsan vicdansızsın' dedi

-Toplumsal olaylarda ön saflarda olmanızın nedeni nedir?

Birkaç şey var aslında. Ailem beni çok vicdanlı yetiştirdi. Benim 3 üniversitem oldu: Erkan Yücel, Münir Özkul, Genco Erkal. Ben onlardan sadece oyunculuğu değil; ülkemi, insanımı sevmesini de öğrendim. Meddahlık yapıyorum. Meddahlık halk sanatçısı demek. Meddahlar, Osmanlı'da padişahlar karşısında oturabilen ve halkın sorunlarını anlatabilen yegane kişilerdi. Bu yüzden de meddahlar, halkın sanatçısıdır, sistemin sanatçısı değil. Benim yapmak istediğim de halkın sesi olmak.

-Bugünkü komedyenler, halkın yanında olmayı yeterince başarabiliyorlar mı?

Sistemin komedyeni olmuş, paraya yenilmiş sanatçılar çok fazla. Bu kişiler, 'Benim kurumsal bir kimliğim var' diyor. Ben de diyorum ki, 'Senin insan bir kimliğin de olsun.' Sen daha ne kadar iktidara ve sisteme yaranabilirsin? Sonunda iktidarlar, sistemler çöker ama halk hep var olmaya devam eder. O yüzden de sanatçı hep halkın yanında olmalı.

-Sosyal medyada çok aktifsiniz. Paylaşımlarınıza baktığımızda toplumsal sorunlara karşı sesinizi çekinmeden yükseltiyorsunuz. Neden sosyal medya diye sorsam...

Çünkü insanlara en rahat ulaşabileceğim yer orası. İyi ve güzel insanlar takip ediyor hep beni. Onlar da toplumsal sorunlara çok duyarlı. Paylaştığım şeyler herkesin gözü önünde oluyor, hiçbir şeyi kendime saklamıyorum. Mesela en son Ali İsmail Korkmaz Vakfı kuruldu. Şimdi onlar forma satacaklar, oradan kazandıkları parayla 'Ali İsmail Korkmaz'ın Günlüğü'ndeki hayallerini gerçekleştirecekler. Bunu sadece duyurmakla kalmadım, gururla da giydim o formayı. İnsanları mutlu etmek ve yardımcı olmak benim için önemli. Haksızlığa hiç gelemiyorum. Hep hakkın ve haklının yanında olunması gerektiğine inanıyorum.

Yobazlardan nefret ediyorum
 
-Bunu gerçekleştirirken bir ayrımda da bulunmuyorsunuz sanırım.

Ben nefret ediyorum ayrımcılıktan. İnsanlara renkler koymaktan; bu siyah bu gri, denilmesinden nefret ediyorum. Sağın yobazından da, solun yobazından da nefret ediyorum. Herkese insan olarak bakıyorum. Seçilen tüm makamlara da saygım var. Bizim de o seçilen makamdaki insanları çalıştırmamız gerekiyor. Bakıyorum solun yobazlarına mesela belediye başkanı seçiliyor 5 yıl küsüyorlar, bir daha seçiliyor bir daha küsüyorlar. Benim öyle bir lüksüm ve vaktim yok ki. İnsan ömrü sınırlı. Tabii ki ben onlarla iletişim halinde bulunacağım, eleştirilerimi de dile getireceğim. Ama hiçbir zaman yıkıcı olmamak ve gidip konuşmak gerekiyor. Samimi olduğun zaman da görüştüğümüz kişiler harekete geçiyor.

-Yobazlar konusunda biraz sıkıntılıymışsınız gibi geldi. Ne dersiniz?

Sağ ve solun yobazları yazarları ayırıyorlar; o yazar sağcı bu yazar solcu! Bu kişiler yargıladıkları kişileri insan olarak görseler keşke. Bu ülkenin her yazarı ve emek veren sanatçısı bir değerdir. Ben sağcı solcu diye ayırmam, yaptığı işle değerlendiririm. Bu konuda bir örnek daha vermem gerekirse; İstanbul'da Turabibaba Kütüphanesi var. Turabibaba Kütüpnanesi denince solun yobazlarının aklına hemen türbenin yanında diye dini şeyler geliyor. Bir kere girmişlikleri yok. Bütün yazarlar var orada. Bunu iktidarın belediyesi yapıyor diye iyi şeyleri de görmezden mi geleyim?

-Siz peki hangi akıma kendinizi daha yakın hissediyorsunuz?

Ben devrimci bir insanım. Bu ülke için güzel şeyler yapan herkes benim başımın tacı. Hiçbirinin fraksiyonuna bakmam. Bu ülkeyi, toprağı, insanları seviyorsa, ayrım yapmıyor ve ötekileştirmiyorsa benim başımın tacıdır.

Atatürk'ü eleştiren önce adam olmalı

-Son zamanlarda Türkiye'de güzel şeyler oluyor mu?

Bu halka çok güveniyorum. Bu halk samimiyeti, yalansızlığı gördüğü zaman kabuğundan sıyrılıp çıkar. Bu Kurtuluş Savaşı'nda da böyle oldu. Düğün yapsa sülalesini toplayamayacak insanlar, Mustafa Kemal Atatürk'ü eleştiriyor. Bir insan düşünün; bu halkı, aptal denilen insanları, Kurtuluş Savaşı'na örgütlemiş. Atatürk tüm insanları samimiyeti ile ikna etmiş. Herkesi eleştireceğiz ama eleştiren insanın da adam olması lazım.

-O kabuğu nasıl tanımlıyorsunuz?

Bizim toplumumuz samimi, iyi insanlardan oluşuyor. Yani inanıyor, gönlünü çok çabuk açıyor. Bu topraklar Yunus Emreler, Nasreddin Hocalar, Hacivat ve Karagözler yetiştirmiş. Bu halk da aynı mayayı taşıyor. Bu en güzel toplumsal olaylarda belli oluyor. Hrant Dink'te nasıl oldu? Hrant Dink ile ilgili o kadar antipropaganda yaptılar; ajan, Avrupa'dan paralar alıyor diye iftira attılar. O insanın kafasına kurşun sıkılıp öldürüldükten sonra, ayakkabısının delik olduğunu görünce, bu halk iftiraların yalan olduğunu anlayıp sokağa çıktı. Gezi'de de ağaçları korumak isteyen insanların çadırlarını yaktıklarında sokağa çıktı insanlar. Bizim halkımızın vicdanı var. O vicdan zaten ülkemizi ayakta tutan. Sanatçıların görevi de bunu pekiştirip halktaki mayayı doğru harmanlamak.

-Sanatçılar buna ön ayak olmalılar diyorsunuz...

Bir politikacı 10 saat konuşsa bir insanı değiştiremez. Bir sanatçı; bir şiiri, bir filmiyle, bir oyunuyla insanların hayatını değiştirir. Bizim fikirlerimiz oluştuysa sanatla oluşmuştur; bir şiir, kitap, filmle değişmiştir hayatlarımız. O kadar önemli işte sanat.

Yılmaz Erdoğan'ın altyapısı yok

-Sanatçılar yeterince donanımlı mı peki?

Çok değerli insanlar var. Korkan sanatçılarımız var. Kimi de paraya yenilmiş. Mesela evi, yazlığı var. Bundan sonra çalışmasa hayatının sonuna kadar yetecek parası var. Gözünü para bürümüş. Sisteme yeniliyor. Şimdi altyapısı olmadığında bir sanatçının -örnek de vereyim, Yılmaz Erdoğan- para, beraberinde korkuyu getirir. Yılmaz Erdoğan, bir zaman Hrant Dink'in arkadaşıydı. Daha sonra Muammer Güler'in, Celalettin Cerrah'ın arkadaşı oldu. Yani o tarafı seçti. Onun gibi örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Halka bunları anlatmak gerekiyor. Sistem de bu sanatçıları ön plana çıkarıyor, bunları cilalıyor. Sanki bunlar sanatçıymış gibi. Sanatçı vicdanı olan insan olmalı. Sen eğer bir sokakta kıstırılıp, başına defalarca vurulup, öldürülen bir insanın yanında durmuyorsan vicdansızsın.

-Şimdi siz sanatçıların iktidarla ilişkilerine de karşısınızdır?

Mefisto diye bir kitap vardır. Bazı sanatçılar hep gücün yanında olmuşlardır ama onlar tarihe çok kötü kalacaklardır. Halkına zulmeden sistemin yanında olanlar, tarihin çöplüğüne biletlerini keserler. Kalıcı olan, halkın yanında hasızlığın karşısında olan sanatçıdır. Şimdi 3 fidanın asılmasına imza atmış Süleyman Demirel, demokrasi müzesi açıyor. Bakıyorum hiçbir sanatçıdan bu konuda ses çıkmıyor. Sistem çok güçlü. O yüzden yalaka dediğimiz insanlar, sanatçı diye toplumun önüne çıkartılıyor.

Canlı yayına çıkarım

-Sizi TV programlarında fazla görmüyoruz. Neden?

Beni çıkartmıyorlar; çünkü ben fikirlerimi söylüyorum. Ben bugün politik konularda da konuşmak isterim. Bunu yazdım da; Ahmet Hakan'a, Balçiçek Pamir'e. Tüm TV programcılarına da yazdım. Ben, 'Hazırım fikirlerimi söylemek istiyorum' diye. Ben magazin ve eğlence programlarına çıkıp laylaylom yapmak istemiyorum. Komik tarafım varsa ben onu sahnede yapıyorum. Ben TV'lere çıktığımda milyonlarca kişi seyrediyorsa güzel bir şeyler söylemeliyim.

-Muhalif dediğimiz televizyon kanallarından da programa katılmanız için teklif gelmiyor mu?

Hiç çağırmıyorlar. Çağıran kanal politikasını savunmanızı istiyor. Ben eleştiririm. Senin kötü tarafını da iyi tarafını da göstereceğim. Ben tüm fikirlerimi sosyal medyada yazıyorum. Buyursunlar çağırsınlar. Hiçbirini de red etmiş değilim. Ben bir tek şey istiyorum, canlı yayın olsun.

-Günümüzdeki mizahı nasıl buluyorsunuz?

Mizah biraz ayağa düştü. Sistemin sanatçıları gün yüzüne çıktı, sistemin komedyenliğini yapıyorlar. Gerçek sanatçının sözü varsa sakınmaz, söyler. 50 yıl önce Amerika'da zenciler, otobüste bir beyaz gördüklerinde, kalkıp yer veriyordu. Bir gün işçi bir kadın kalkmadı. Ondan sonra bütün sistem degişti. Bugün Obama baştaysa o işçi kadın sayesinde. O yüzden birey olmak çok önemli. Ben bir kişiyim ne yapabilirim dememeli.

Yeni bir oyun, yeni bir film

-'Ocak Ayının İki Yüzü' adlı bir Hollywood filminde yer aldınız. Yine bu yönde bir proje var mı?

Yönetmenin ikinci bir filmi olacak. O projede yer alacağım. Ocak ya da şubat ayında film projesi kesinleşecek. Yönetmenle güzel bir bağlantımız oldu. Benimle çalışacağını söyledi.

-Bir tiyatro hazırlığında olduğunuzu biliyorum. Biraz bundan da bahseder misiniz?

'Aşk Hayat Büyük' oyununa konsantre olmuş durumdayım. Bu oyun Gezi'nin güzel ve vicdanlı insanlarını anlatıyor. Gezi'de başı açık, kapalı, sağcı, solcu herkes vardı ve oyunda da bunu yansıtmaya çalıştık. Oyun çalışmalarımız tüm hızıyla devam ediyor.

-İzmir deyince neler duyumsuyorsunuz?

İzmir'i çok seviyorum. İzmir, Türkiye'nin dinamosu diyebilirim. Özgürlüğüyle, insanıyla, sıcaklığıyla Türkiye'ye çok şey katan bir kent burası. Burada kadınlar çok güçlü. Bu ülkeyi de değiştirecek olan kadınlar.