Korkunç bir karanlığın içindeyiz. O karanlık bizi her gün biraz daha içine çekiyor. Düğün ile cenazelerimiz birbirine karıştı. Kına yakılan elleri kana buladılar daha dün...
Gaziantep'te kına gecesine yönelik canlı bomba saldırısında oğlunu kaybeden bir anne feryat ederek şöyle diyor: Saçlarını taradı, 'ben düğüne gidiyorum' dedi. Bilseydim göndermezdim!.. 
Annelerinin saçlarını tarayıp düğüne gönderdiği gencecik kızlarımız, oğullarımız, kardeşlerimiz alçakça öldürüldüler...  Aralarında kadın ve çocukların da olduğu 54 vatandaşımızı bu hayattan koparıp alan canlı bombanın ise 12 -14 yaşlarında bir çocuk olduğu açıklandı. 12 yaşındaki bir çocuk ölümüyle başka çocukları da öldürüyor. Allah aşkına ne için, hangi amaca, hangi inanca sığabilir bu? Kim bu çocukları bu hale getiren, hangi anlayış?
'Bu ölü toprakların üstünde hiçbir şey ölmek ve öldürmek kadar kolay değildir' diyordu Sabahattin Ali. Şans eseri hayatta kaldığımız bu ölü topraklar üstünde her gün patlayan bombalar, ölümler artık neredeyse normal karşılanır hale geldi.  Alışıyor muyuz yoksa? Alıştırıyorlar mı acıya, ölüme?

Sakın alışmayın!

Bosna savaşında gazetecilik yapan Türkiye'nin ilk kadın savaş muhabiri Şerif Turgut'un sözlerini hatırlayın.
Ankara'daki bombalı saldırı sonrası sosyal medya hesabından şöyle seslenmişti Şerif Turgut; 'Siz siz olun, toplu ölümleri kanıksatmalarına izin vermeyin. Tepki verin, hesap sorun. Aman ha kanıksamayın ölürsünüz, sevdiklerinizi öldürürler...'
Öldük, ölüyoruz, sevdiklerimizi öldürüyorlar.

Hemen hemen her ay, ülkenin farklı bir yerinde, şimdi ise düğünlere bile canlı bomba saldırısı gerçekleştiriliyor. 
Hayır!.. Bunu normal bir şeymiş gibi geçiştiremeyiz. Kınamak, lanetlemekten başka yapılacak bir şeyler olmalı. Eğer bombalara, ölümlere alışırsak, tüm bu acıları kanıksarsak kendimizi Suriye'de olduğu gibi bir anda savaşın içerisinde bulabiliriz.

Sakın ha!..
'Terörle yaşamaya alışmalıyız', 'Türkiye bir Orta Doğu ülkesidir. Böyle şeylerin olması normaldir' gibi açıklama yapanların çaresizlik aşılayan boş sözlerine inanmayın. Gencecik insanlar öldü, ölüyor. Alışmayın.
Servisle işten evine dönen, durakta otobüs bekleyen, karakola babasını ziyarete giden, saçlarını tarayıp mahalledeki düğüne giden arkadaşlarımızı, kardeşlerimizi, çocuklarımızı kaybettik. Yarın bizlerin ya da sevdiklerimizin; işine, okuluna giderken, evimize dönerken ya da en mutlu günümüz olan düğünümüzde bir bombalı saldırıya kurban gitmeyeceğimizin garantisini kim verebilir?
Kimsenin garanti verdiği yok. Sadece kınıyor lanetliyorlar.

Bu yüzden eleştirmekten korkmayın. Birileri zarar görecek diye susmayın. Çünkü siz sustukça bombalar patlamaya devam edecek. Sizin can ve mal güvenliğinizi sağlamakla yükümlü olanlar her saldırıdan sonra meydanlara karanfil bırakıp, sosyal medyadan ya da televizyonlardan saldırıyı kınayıp, lanetleyip, ölenleri şehit ilan etmeye devam edecekler.
Susmayın. Bana uzak demeyin. Ölenleri inancına, milliyetine göre sınıflandırmayın.
Sanıyor musunuz ki hep tanımadığınız insanlar ölecek!..